BİR DAVA ADAMI OLMAK !!?

Evet sevgili okurlar!

Türkiye her gün biraz daha dev adımlarla mahalli seçimlere doğru yürümektedir.

Bu seçim sathı mailinde siyasilerin halktan oy alabilme furyası yaşanmaktadır.

Yarış o biçim!

Parlak nutuklar apayrı bir garabet içerisinde.

Her zaman burada ifade etmeye çalıştığımız bir kavram var.

O da şu..

“Ağzı olan konuşuyor?”

Ama ne konuşuyor?

Bir tek kendisi biliyor; “ne konuştuğunu?”

Bunların millete verebileceği bir şey de yok!.

Zira bu iş 1950’lerden hatta 46’lardan günümüze dek devam edegelmiştir.

Çünkü, Müesses nizamın karakteri bu!...

Hep derim, mevcut düzen miadını tamamlamıştır.. Artık; “tek dişi kalmış canavar “ gibi can çekişiyor.

Türkiye, kırk yıldan beri terörle mücadele adı altında devlet gücünü kullanmaktadır..

Ancak, ülkeyi “terörden” arındırma adına, aktif bir netice alınabilinmiş değil..

Son birkaç yılı saymaz isek...

Çünkü, İçişleri Bakanlığı makamına gelen çok saygıdeğer Süleyman Soylu beyefendinin aktif, samimi ve ciddi çalışmaları neticesinde; “terörle mücadelede” önemli bir başarı sağlanmıştır..

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da terör her gün biraz daha “hız kesmiştir...”

Huzur, istikrar ve güven ortamı oluşmuştur..

Artık bırakın şehirler arası yolların kesilmesi.. En küçük bir mezranın dahi; yolu kesilemiyor...

Kapalı yol yok.. Eşkıyalar istedikleri şekilde cirit atamıyor, yol kesemiyor...

Zira iş başında samimi ve ciddi bir İçişleri Bakanı var.

Gerçek bir dava adamı var..!

İşte siyasetin dava adamlığı ve inanmışlığı bu olsa gerek…

***

 

Ama gel gör ki; yıllardır "dava adımıyım deyip, davaya ihanetler" içinde olan, nice siyasilerimiz oldu?

Şu hakikati iyi bilmek lazım…

Herhangi bir görevin başına biri getirildiğinde, o kişi kısa süreçte somut bir şekilde başarılı bir çalışma ortaya koyuyorsa, netice elde edebiliyorsa; o adam dava adamıdır...

Davayı göğüsleyendir...

Gerçek bir siyasetçidir.

Milli iradenin temsilcisidir..

Ona hiç kimse kuşkusuyla bakamaz...

Elbette ki dava demek; genel bir kavramdır...

Şöyle ki..

Batılın da, batılı savunanın da davası var...

Fitne ve fesat üretenlerin de, savundukları bir davaları var..

Pek tabi ki, hakkı, hukuku ve hakkaniyeti savunanların da bir davası var?..

Tabi millet olarak; bizim meramımız "hakikati" savunan dava adamlarıdır...

Lakin, ülkemizde..

Özelliklede siyaset kulvarında; “dava ve dava adamlığı” pek, benimsenilmiş değil..

Günübirlik olunmuştur...

Söylem olmuş.. Kavram kullanılmış; ama fiiliyata geçmiş değil..

Sürekli kamuflaj olarak kullanılmıştır..

Zira temel dayanakları olmamıştır...

İçi boşaltılmış bir telaffuz, bir kelime, bir kavram olarak kullanılmıştır "dava adamlığı?"..

Niye içi boşaltılmış diyoruz?

Çünkü, hiçbir zaman yeryüzünde batılın dayanağı olmadığı gibi bekası da söz konusu olmamıştır.

Zayii olmaya mahkumdur.

Zira bizim yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim aynen şu ifadeyi zikrediyor:

“Hak geldi batıl zayii oldu.."

Zaten "batıl zayii olmaya, yok olmaya mahkumdur...”

***

 

Bu bizim savunduğumuz davamızın gerçek dayanak noktası budur ve en açık delilidir.

Siyasilerimizin klişeleşen ifadesi “Davam.. Dava adamlığı?”

Ama nasıl bir dava, nasıl bir dava adamlığı?

Vaki olan şudur...

Ya kişisel ranttır, ya egoistliktir, yahut bencillik ve hudbinliktir...

Veyahut, kendini bir yerlere pazarlamaktır ve uzun süre işgal ettiği koltuğu, makamı, mevkisini muhafaza edebilmektir…

İster siyasetin şahı olsun, ister gedai olsun.

Maalesef böylesi karaktere sahip siyasileri yıllar yılıdır görmekteyiz…

İster muhalefette olsun, ister iktidarda olsun hep böyle devam edegelmiştir.

Biz bunları çok gördük.

Demirel de diyordu “Davam büyük davadır..”

Ama kamuoyu, ahali onun davasını “YEĞENLER ve YİYENLER DAVASI” olarak biliyor ve görüyordu..

Nitekim, devletin bankalarını yeğeni olan Yahya "yiyordu?"…

Hani meşhur bir Yahya Demirel’in banka davası vardı ya..

Hatırlamak lazım..

Ama Demirel nerede nutuk atıyorduysa; “DAVAM'da DAVAM” diyordu.

Köklü bir dava yoktu..

Sadece batıl ve çürümüşlüktü.

Ve bugün kamuoyu nezdinde esamisi zikredilmeyen liderlerden biri de Demirel’dir.

Kırk yıl bu memlekette siyaset yaptı…

İnanmıyorum ki bugün hiçbir vatandaş Demirel’in ruhuna Fatiha okumadığı gibi rahmetle de yad etmiyordur?

Keza İnönü!

Yıllar yılı batıl, yanlış, kandırıcı, sahte ifadeler ve kirli ideolojilerle devleti kullandı…

Hep bir ideoloji savunuyordu.. Ki o da küfür ve dinsizlik ideolojisiydi.

O da “DAVAM” diyordu.

Tarihi Lozan hezimetinin baş mucidi ve ilk imza sahibi de oydu..

Ama o da hep “DAVAM'da DAVAM” diyordu.

Onun davası da İslam dışı bir davaydı.

O davacıydı, karşısındaki davalı da Müslümanlıktı?

İslam diniydi ve çağımızın uleması Bediüzzaman Said Nursi Hazretleriydi.

Camilerin ve medreselerin kapatılmasıydı.

Mutlak bir İslam düşmanlığı vardı; ama o da “DAVAM” diyordu.

Alpaslan Türkeş de bir siyaset adamıydı…

O da hep “DAVAM” diyordu.

O da İnönü gibi Türk Silahlı Kuvvetler’in bünyesinden gelmişti…

27 Mayıs 1960 darbesinin baş mucidiydi ve kilit noktasıydı?

Genç bir albaydı.

Nihayet düşmesiyle Türk siyasetine girdi, MHP’nin lideri oldu ama bunu diyordu.

“Bizim Türklüğümüz Tanrı Dağı kadar büyüktür, inancımız yani İslam davamız ise Hira Dağı kadar küçüktür...”

Sözüm ona siyasetin nazik dilini kullanarak Müslümanları kandırmak suretiyle kendi saflarına çekip Turancılık ve ülkücülük ideolojisine alet etmekti.

Ama kesinlikle onun da davası batıldı.

Zira yanlış bir ideolojiyi savunuyordu.

Irkçılık ideolojisi…

Bugün onun yerine halef-selef olarak geçen MHP Lideri Devlet Bahçeli de son konuşmalarında hep “Dava Adamı Olmak” diyor.. “Kimse davasını egosuna feda etmez” gibi “Davam, davam, davam” deyip duruyor.

Bunu da kocaman Müslüman Türk milletine karşı rahatlıkla söyleyebiliyor, savunabiliyor ve “Turancılık, Ergenekonculuk benim davamdır” diyebiliyor.

Bize göre bu da batıl bir inançtır?

Vahim bir siyasi yanlışlıktır.

***

 

Hele hele Müslümanların salt çoğunlukta bulunduğu bir ülkede İslamsız bir siyasetin var olabilmesi düşünülemez ve kabul edilemezdir…

Muhafazakar kesimin, İslamsız bir siyasete, “DAVAMDIR” demesi de abesle iştigaldir…

Eğer bir siyaset adamı, ister iktidar olsun, ister muhalefet olsun, İslamsız bir davayı savunuyorsa o dava dava değildir..

Olsa olsa; hezimettir, batıldır, keyfiyettir ve tabi ki yıkımdır?

Yakın tarihimiz buna şahittir..

Ki, kocaman 624 yıl hükümranlık sürdüren Osmanlı Devleti’nin son yıkılış sebebi Turancılıktır..

Jön Türklerin iş başına geçip “Turan, Turan, Turan” deyip de “Turan”dan başka hiçbir şey savunmayacak şekilde büyük gaflet içerisinde yuvalanıp, durdular…

Oysa ki Turancılık anlayışının 1909’lardan beri dayandığı kaynak İslamsız bir ırkçılıktır…

Bu da Türkiye’yi bugünkü raddelere sürüklemiştir…

Bugün batıl bir ırkçılık anlayışıyla Türkiye neredeyse bölünmüş bir ülke haline; getirilmiştir..

Birçok yönüyle bakıyor ve görüyoruz ki bu memlekette hiçbir zaman Diyanetsiz ve Dinsiz bir ırkçılık ülke insanımıza hayır getirmemiştir.

Hayır getirmediği gibi ülkeyi hep şerre, fitneye, bölünmeye sürüklemiştir..

Bu da kabul edilebilecek bir hal değildir.

Zira bize göre buna da "eski hal" denir, eski hal ise "muhaldir…"

Ya yeni hal, ya da izmihlal demekten başka kendimize bir yol bulamıyoruz.

Hali alem meydanda.

Yıllardan beri “Davam, davam, davam” diyenlerin hepsi su yolunda su testileri kırılmış ve sonuç vermemiştir.

Gerçek ve en yüksek dava hiç tartışmasız ki, Kur’an ve İslam davasıdır.

Bu dava da şu partinin, bu partinin, bu iktidarın, bu muhalefetin davası değildir…

Dava aziz Türkiye insanının inandığı yüce İslam davasıdır….

Gerisi fasa fiso…

Lafı güzaftır, kandırmacadır, yalandır, ranttır, aldatmacadır.

En derin sevgi ve saygılarımla…

Hayırlı Cumalar.