BİR İSLAM COĞRAFYASINDA BOLŞEVİZMİN HAKİMİYETİ OLUR MU?

Evet sevgili okurlar!

“Yüce İslam dini siyasete alet edilemez” ifadesini üç gün boyunca yazımıza başlık olarak kullandık.

Ama bugün o başlığı “Bir İslam Coğrafyasında Bolşevizmin Hakimiyeti Olur mu?” başlığıyla değiştirdik.

Gerçekten sohbetlerimizde sürekli bu kavramı kullanıyoruz, yani “Görünen köy kılavuz istemez” misaliyle yola çıkarsak ülkemiz yüz yıldan beri devam edegelen İslamsız bir anlayışla yönetilegelmiştir.

İslamsız bir anlayış neye benzer, “Aydınlık ve Karanlığa” benzer.

Aydınlık gittiği zaman karanlık çöker orada.

İslam nurundan ibaret olan yüce Kur’an hükümlerinin hakimiyeti ortadan kaldırıldığında mutlak bir küfür, inkar ve cehalet o ülkenin, o coğrafyanın başına çöker.

Bu kesinlikle kaçınılmazdır ve bilimsel bir tespittir.

Yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülke insanına ansızın değişik unvan ve kavramlar altında çok büyük bir değişiklik getirerek İslamın ana kural ve kaidelerini ortadan kaldırıp ülkeyi başka çizgilere çekmek, bize göre demokrasi değil, tam tersine mezalimdir, o ülke insanına yapılan en ağır kötülüktür ve haksızlıktır.

Antidemokratik bir dayatmadır.

Gençliği yanlış bir siyaset güdümünde inkarcı bir milli eğitimle tanıştırmak, onunla yaşatmak o ülkeye yapılan en büyük kötülük ve bolşevizmin bir kanadıdır.

Kur’ansız yaşayan bir gençlik hiçbir zaman ülkeye yarar getirmediği gibi, kendi ailesine de yarar getiremez.

Görüyorsunuz, son birkaç yıldan beri, hatta diyebiliriz ki son bir yıl içerisinde aile arasında yapılan dengesizlikler, kavgalar, hatta cinayetler.

İki gün evvel dahi yani 1 Temmuz’da yazılı ve görsel medyada nerdeyse birinci haber olarak yayınlanan baba katili cani evladın polis nezaretinde kelepçeli olarak verilen görüntüyü herkes gördü.

Ve bunun gibi daha nice niceleri var.

Ancak biz yüzde birini buraya örnek olsun diye aldık.

Demek burda büyük bir toplumsal ruhi çöküntü, büyük bir inançsızlık, İslamsız yaşamın vermiş olduğu acımasızlık var.

Buna ister Bolşevizm deyin, ister komünizm deyin, ister Siyonizm deyin, isterseniz Darwinizm ve maymunizm deyin, ne derseniz deyin ama insanlık dışı herhangi bir yaratığın adının konulabileceği bir olay.

Zira ister baba katili, ister anne katili, ne olursa olsun herhangi bir katilin İslami hükümlere göre hakkı hayat verilemediği gibi koruma altına da alınamaz.

Ama ne yazık ki İslam dışı adına demokrasi konulan müesses nizamın gölgesinde katiller de, caniler de, suç işleyenler de polisin nezaretine konulur, yargılamaya gider ve ondan sonra cezaevine giderek istirahate geçerler.

Yani ben burada birey olarak gösterme durumunda değilim.

Bu bir örnektir, İslamsız bir dünyanın medeniyetsizliğidir, vahşetidir, insanlık dışılıktır, İslam dışılıktır.

Yukarıda söylediğim gibi canavarlaşmadır.

Bu da hiçbir zaman insanlık hayatı olarak tavsif edilemez.

Şu halde hukuksal olarak zarar veren bir canavarlaşma anlayışına hakkı hayat verilmediği gibi, medeni dünyada da böyle zararlı varlıklara yaşam hakkı verilemez ama; müesses nizam, demokratik bir nizam olma örtüsünü kullanıyor, seküler ve cumhuriyetçilik bir anlayışla yola çıkıyor ve İslam dünyasının altını üstüne getiriyor.

Hem ekonomiksel olarak, hem teknolojik olarak, hem ahlaki değerler olarak, hem toplumsal barış olarak, hem terörle mücadele eksikliği olarak..

Tüm bunları zincirleme olarak ardı ardına sıralarsak elimizde kalan tek gerçek İslamsız yaşam, yaşam değildir, medeniyet değildir, çağdaşlık değildir, demokratlık değildir.

Değildir de değildir…

Ne isim koyarsanız koyun.

Onun için siyasi partilerimiz artık toplumun gerçek yaşam halini geride bırakmışlar, “Sen ben” kavgasına düşmüşler.

Koltuk ihtirası ile zaman geçirme hali söz konusu…

Siyasi gelecek ve kişisel rantın galip geldiği bir ülkede bilemiyoruz ki neden bahsediyoruz.

Tek bir inanç anlayışıyla yola çıkarsak, bunu diyebiliriz ki; Avrupa medeniyeti bu ülkenin en derin ücralarına kadar yerleştirilmiş olup, tek dişi kalmış bir canavar olarak bu memleketi kemiriyor, eritiyor, güçsüz hale getiriyor, tabiri caizse haçlı emperyalizme köle olarak görüyor.

Bu itibarla acizane görüşümüz, düşüncemiz tek kelimeyle halkımızı, hatta tüm İslam dünyasını uyarma babında Bediüzzaman hazretlerinin dediği gibi biz de diyoruz ki;

“Ey âlem-i İslâm! Uyan, Kur’ân’a sarıl, İslâmiyete maddî ve manevî bütün varlığınla müteveccih ol.

Ve ey Kur’ân’a bin yıllık tarihinin şehadetiyle hadim olan ve İslâmiyet nûrunun zemin yüzünde naşiri bulunan yüksek ecdadın evlâdı! Kur’ân’a yönel ve onu anlamaya, okumaya ve onu anlatacak onun bu zamanda bir mu’cize-i manevîsi olan Nur risalelerini mütalâa etmeye çalış.”

İşte sevgili can dostlar, İslam dünyasının yapabileceği tek çare ve elde edebileceği tek kurtuluş reçetesi Kur’an hakimiyetidir, Hz. Muhammed (S.A.V.)’in yoludur.

Gerisi lafı güzaftır…

Kandırmacadır, aldatmacadır, sömürgeciliktir, emperyalizme köleliktir.

Yüz yıl içerisinde siyasi bazı partilerin liderlerinin yapmış olduğu rastgele atmasyon nutuklar bizi başka yerlere götürmesinler.

En derin saygı ve sevgilerimle…