Görüş Bildir

CUMALİ ATİLLA'NIN İSTİRAHAT ODASI!

Evet, sevgili okurlar.

Bu akşam, mübarek Berat kandili..

Ramazan-ı Şerifin müjdecisi..

Günahlardan arınma, temize çıkma, ilahi af ve rahmete nail olmanın fırsatını veren gecenin feyziyle; "Berat Geceniz mübarek olsun?"

Dünkü yazımızın başından sonuna kadar siyasetçilerimize yönelik yapıcı ve dostane eleştirilerimizi dile getirmiştik.

Tabii ki biz kimsenin ayıplarını teşhir edip, yüzlerine vurmak maksadıyla yazmıyoruz.

Ancak memleketimizin gerçeklerini kamuoyuna yansıtmak için önemli konuları kaleme alıyoruz ve gerçekleri ibret olsun diye yazıyoruz.. Ki yazmaya da devam ediyoruz.

Dünkü yazımızın son bölümünde şöyle demiştik…

“Yarın da Diyarbakır’ın Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevini bir süre yürüten kayyum Cumali Atilla’nın istirahat odasına yaptığı ‘israf ve lüksünü’ konuşacağız” diye..

İşte bu sözün minvalinde, bugün sohbet edeceğiz..

Öncelikle, şunu belirtmek isterim...

Cumali Atilla’nın kişiliğine, şahsiyetine herhangi bir kinimiz, garezimiz yoktur ve olamaz da.

Ancak memleket gerçeklerini görme ve vakıf olma babında bazı tespitlerimizi siz dostlarımızla paylaşma gereğini duyuyoruz..

Malumunuz üzre...

Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Dr. Adnan Selçuk Mızraklı göreve başladığı ilk gün, Kayyum Cumali Atilla’nın kullandığı makam odasını, dinlenme salonunu ve banyosunun şatafatlı görüntülerini kendi sosyal medya hesabından teşhir etti.

Tabi kamuoyu bunu görünce “yazıklar olsun” demekten başka da bir şey demedi!!.

***

Sormak lazım...

Bu israf, bu lüks hayat, bu şatafatlar neyedir?

Nereye kadardır?

Allah bunu sormaz mı diye düşünmek gerekmiyor mu?

Devletin resmi makamlarını ihraz eden kimselere devlet zaten maaşlarını temin ediyor?..

Tüm sosyal haklarını veriyor?..

Ve onlardan da "halka hizmet" bekliyor.

Hiç kuşkusuz ki, milletin vergilerinden oluşan devlet bütçesini acımasızca harcayıp, nefsani heves ve arzularını tatmin etmek için kullanıyor olması, gayri hukukidir...

Haramdır ve menfurdur…

Allah’ın kabulü olmadığı gibi halkın da kabulü değildir.

Zira içinde tüyü bitmemiş yetimin, fakirin, mağdurun, dulun, yoksulun hakkı ve hukuku vardır.

Böyle kişisel bir lüks hayatı yaşama, böylesine devlet bütçesinden lüks bir hayat yaşamak için gayret gösteren, bize göre "salih" biri değil, olamaz!…

Yapılan da doğru değildir.

Er geç bu haksızlık, bu haksız kazançın hesabı, sorulacaktır..

Ki sorgulanmalıdır…

Hem Allah tarafından, hem insanlar tarafından…

***

Sevgili dostlar..

Müsadenizle, size burada tarihi bir hikâyeyi aktarmak istiyorum…

“Meşhur Moğol Türklerinden Hilago…

Bağdat’ı kuşatırken, önce Abbasi devletinin işbaşındaki halifesini, makamına çağırır…

Halife öylesine lüks bir hayat yaşadığı için haberi yok; Bağdat kuşatılmış…

Ne olmuş, ne bitmiş; farkında değil..

Hilago onu niye çağrıldığının da farkında değil.

Huzura çıktığı zaman bakıyor ki Hilago’nun önünde zengin bir sofra var.

Ama O sofranın üzerinde yemek yok…

Hücevherat var, lüks malzemeler var.

Zümrüt, yakut, mercan, altın, gümüş, zübercet ve elmastan oluşan çok kıymetli değer taşıyan emtialar "sofranın ortasında" bulunuyor..

Ama yemek yok...

Hilago o Halifeye diyor ki buyur otur..

Hadi bunları ye…

Halife diyor ki ‘bunlar yemek değil, ki mücevherattır, bunlar yenilmez ki..’

Hilago “bunların yenilmeyeceğini biliyorum, sen biliyor musun bunlar nereden geldi, niye buraya konuldu..?”

Halife “ben bilmiyorum” diyor...

Hilago “bunlar tamamıyla senin şahsına ait, gizlenmiş hazinenden. Beytü-l maldan alıp, kendi şahsi hesabına koyduğun zengin sermayendir...

Benim Bağdat’ı istila eden askerlerim, bunları senin gizlediğin yerlerden çıkarıp getirdi buraya.

Sen bu malın, mülkün hakkını vermediğin için, yerinde harcamadığın için, kişisel olarak düşünüp sakladığın için, bunların hakkını ihmal ettin.

Bugün de artık sen bunları harcamaya ehil değilsin.

Bunlara layık da değilsin.

Allah bunları senden selbetmiştir (almıştır), bugün bunları yanlış yerde kullandığın için, seni sorguluyoruz ve seni öldürüyoruz.”

Gerçekten hem halifeyi, hem de oğlunu öldürüyor Hilago.

Ve böylece Abbasiler devletinin sonu geliyor.

* * *

İşte devlet malını, mülkünü kendine mülk edercesine acımasızca kullanmak, harcamak, kendine mülk edinenlerin sonu Hilago ile Abbasi Halifesinin örneğinde olduğu gibi; her daim düşünmek gerekirir.

Bu hikâyeyi size anlatırken, aklıma üç tane de ayet geldi.

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “Mürselat” suresinin 16. ayetinden 20. ayetine kadar…

Ayetlerin derin anlamlarını sizinle paylaşmadan geçmek istemiyorum.

“Ayet-16. Biz, (peygamberlerini inkâr eden kavimlerden) evvelkileri, helâk etmedik mi?           

Ayet-17. Onların arkasından gelip, aynı şekilde davrananları da elbette onların peşine takarız (onlar gibi helâk ederiz).          

Ayet-18. Biz suçlulara işte böyle yaparız.         

Ayet-19. (Allah’ın ayetlerini) yalanlayanların o gün vay haline!      

Ayet-20. Biz sizi bayağı/basit bir sudan (meniden) yaratmadık mı (Hangi cesaretle yalanlamaya kalkıyorsunuz)?”

***

Evet, geçmişlere yönelik insanların yapmış olduğu mezalim, Allah’ı tanımama, keyfi, küfri ve cebri olayların uygulamaları iman eksikliğinden ve inançsızlıktan dolayı yapılıyordu…

Elbette ki yüce kudret bunları helak etmiştir.

Bu helakla yetinmeyip, onlardan sonra gelip aynı işleri yapanları da cezalandırıp, helak etmiştir.

Ümmetler, toplumlar, kavimler, iman nokta-i nazarında Allah’a inanmayıp, küfür ve keyfilik bataklığına saplanıp, gaflet uykusu içerisinde har vurup harman savurdukları için nice müflis insanları da helak etmiştir.

Ders-i ibret olsun diye onlardan sonra gelip, aynı onlar gibi suç işleyenleri de; cezasız bırakmamıştır…

İlla ki, helak etmiştir…

Allah burada diyor ki "sizden öncekilerin başına ne getirdiysek, sizin de kurtuluşunuz yok, siz de aynı onlar gibi olacaksınız..?"

Yani hak yolundan çıkmayın!?..

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Bugün İslam dünyası nerededir?

700 yıllık Endülüs Emevi devletinin durumu bugün ne oldu, kimin elindedir?

Haçlı emperyalistlerin çizmeleri altında inim inim inliyor.

Neden?

Zira sahabe-i kiramın kurmuş olduğu o devlet, haçlıların küfründen kurtarılmıştır.

Ama insanlar, kısa bir süreç sürmeden Allah’ın vermiş olduğu nimetlerini inkâr edip keyfi, şehvani zevklere düşüp, kadınlı-erkekli oyun ve dansları yaparak batı dünyasının kör taklidine uyarak, İslam’ın hükümlerini ortadan kaldırmaya çalıştılar.

Keza onlar gibi Cezayir, Tunus, Libya vs. diğer İslam devletlerini, o Ceziret-ül Arap denilen Arap yarımadasındaki o kavimleri de helak etmiştir.

Hem de gâvurun eliyle, düşmanın eliyle helak etmiştir.

Bu itibarla Allah’a iman etme taksiratı, iman ve İslam yolundan saptırılması, o toplumların sonu gelmiş demektir.

Bakınız, 16 yıldan beri AK Parti, Türkiye’nin kaderini eline almış yönetiyor.

Halk da büyük imkânlarıyla sevgi ve bağını takdir edip iktidarda tutmuştur.

Ama son zamanlarda bazı yanlış insanların mal bulmuş mağribi” gibi iktidarın nimetlerinden faydalanmak üzere iktidarı arkadan vurup, hiçbir şey yapmadığı için, millet farkına varıyor ve yavaş yavaş gerekeni yapıyor.

Onun için biz de diyoruz ki keşke bu millet uyansa da aklını başına getirse.

Böyle haram ve yanlış işlere sapmasa, Allah bereketini bu milletin içinden çıkarmaz.

Ama tam tersi yapılıyorsa ki bugün onu görüyoruz.

Yine Cenab-ı Allah, hak edilen ne ise onu verir.

Herkes dikkatli olmalıdır.

Devletin malı deniz değildir ki yiyen domuz olsun diyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar.

 


Bu Makale 1013 kere okunmuştur.