CUMHURBAŞKANIMIZ SAYIN RECEP TAYYİP ERDOĞAN’A SUNULMAK ÜZERE! (III)

Evet, sevgili okurlar.

Muhterem Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın "huzur-i devletlerine" sunmak üzere üçüncü bir yazı serimizdir.

Buradaki ana stratejimiz, temel amacımız; Cumhurbaşkanımız, büyük bir titizlikle devletin bekasına, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, milletin birlik ve beraberliğine önem verdiği için…

Geçmişe yönelik yakın tarihimizde olup bitenlerin birçok yönüyle antidemokratik, hukuk dışı, keyfi, cebri ve küfri dayatmalarına dayanarak yapıla geldiğini hatırlatmak…

Gerek açıkça ve gerek gizliden yapılmış olan nice keyfilik ve koltuk, makam, mevki ve rant şehveti paralelinde anayasanın ve yasaların gölgesinde topluma çok büyük mezalimler yapılmıştır.. Ki, toplumun büyük bir kesimi bu oluşumdan zarar görmüştür.

Özellikle, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra meydana gelen PKK terör unsuru ile DHKP-C ve ta günümüze kadar gelen DEAŞ, FETÖ vs. gibi terör odaklarının varlığı, elbette ki toplumumuzu huzursuz etmiştir.

Vatanın bölünmez bütünlüğünü tehlikeye atmıştır, milletin birlikteliğini zedelemiştir, çok çeşitli ırkçılık unsurları ortaya konulmuştur.

Elle tutulur, gözle görülmez hukuk dışı mezalimler yapılmış ise de fakat ispatı mümkün olamamıştır..

Çünkü bunlar genellikle devletin, otoritenin imkânları kullanılarak, devletin arkasına sığınılmıştır.

Bugünkü yazımdan önceki iki yazımda da belirtmiştim.

28 Şubat gerçekten, PKK terör unsurunun varlığı ve idamesi olmuşsa da ki olmuştur.

O günlerdeki devletin önemli, gerek idari ve gerek adli makamlarının çifte standart uygulamalarıyla terör örgütleri oldukça kabarmış.

Kabardıkça da kabarmıştır.

Ama sizin döneminizde, AK Partinin döneminde, yani Cumhurbaşkanlığı dönemindeki terörün yavaş yavaş da olsa sindirilmiş olması kamuoyunun dikkatinden kaçmamıştır ve kaçmamaktadır.

Keşke sizden önceki iktidarlar da böyle sizin gibi kendini yetiştirmiş, büyük siyaset dehasına sahip devlet adamları olmuş olsaydı.

Bugün terörün “T” harfi ortada olmazdı…

Ve inşallah ümit varız ki bundan sonra da 2023’lere kadar bu çalışma azminiz devam edecektir…

Gizliden gizliye, kıyıdan kenardan olsa bile terör hortlamayacaktır.

Neden mi?

Zira terörle gizliden gizliye iş yapan devlet mekanizması artık o kirli ellerin elinde değildir.

O kirli ellerin, 28 Şubat’taki Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ne kadar vatandaşları, aileleri mağdur ettiklerini devlet arşivleri zaten kanıtlamaktadır.

İşte o 28 Şubat uygulamalarını uygulayanlar, gerek DGM yani yargı mercileri olsun ve gerek idari ve askeri merciler olsun…

Oldukça büyük tahribatlar yapmışlardır.

Genelleme olmasa dahi Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, özellikle Diyarbakırımızda, özellikle bizim medya grubumuza karşı tarafgirane, batıl ideoloji gölgesinde, inancımıza ve varlığımıza karşı kin ve nefret hallerini yaşatmışlardır.

Sahte belgeler, sahte fişlemeler, suç ihdas etme maksadıyla düzenlemişlerdir.

Bunları yaparken de sözde PKK’nın itirafçı unsurlarını vasıta olarak kullanmışlardır…

O sahte uyduruk fişlemeleri el yazısıyla yazan o PKK’lı sözde itirafçılardan birisinin kalem tutan şehadet parmağını dahi delil unsurunu yok etmek için kesmişlerdir.

Gaye; imza atamasın…

Gaye imza örneğini mahkemeye vermesin?...

Ama her şeye rağmen, dönemin DGM’deki adil ve demokrat hakim ve savcılarını yanıltamadılar..

Hak tecelli etti..

Yaşar Büyükanıt’ın çok büyük çabalarına rağmen, masum evlatlarımızın masumiyetini kanıtlamak üzere “1998/153 esas, 1999/36 sayılı karar” ile çocuklar beraat etmiştir.

DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat Çakar’ın tüm iğrenç çabalarına rağmen, kararı bozmak için Yargıtay nezdinde temyize başvurduysa da, Yargıtay’ı kandıramadı…

Hüküm ortaya konuldu..

Ama bunların yapmış olduğu iğrençlik, ne yazık ki yanlarına kar kaldı..

Devleti, kişisel ihtiras uğruna kullanmaya çalışmaya da devam ettiler.

Bugün, artık gerek sizlerin ve gerek AK Partinin yönetimi döneminde böylesine kirlenme alçalışı söz konusu olmamakla beraber, ama o günkü yapılan iğrençliklerin sahiplerinin yanına kar kalmaması için, zat-ı devletlerinize bir arzı-hal olarak bunları size sunuyoruz.

* * *

Sevgili okurlar.

Bu yazımıza son vermeden evvel Osmanlı Devletinin kurucusu ve müessisi Osman Gazi Hazretleri, oğlu Orhan Gazi’ye bazı önemli vasiyetlerde bulunmuştur.

Bu vasiyetnamesi ta Sultan Abdülhamit’e kadar devam etmiştir.. Ki Osmanlı Devleti, yeryüzünde tüm dünya devletleri içerisinde en uzun ömürlü yaşayan bir devlet olmuştur.

Vasiyet şöyle;

“Ey oğlum!

Sakın, Allah’ın emri dışında devleti başka şeylerle meşgul etme.

Eğer devlet bazı problem ve çözülmeyen denklemlerle karşılaşırsa, mutlaka amil, dirayetli ulemaları istişareye çağır.

Ey oğlum!

Sana karşı yalakalık yapıp, seni büyütme sanatı yapanları huzurundan uzaklaştır, orduyu, askeri, devlet nimetleriyle perverde eyle.

Şeytan hiçbir zaman seni devlet gücüyle kandırmasın.

Sakın zinhar!

Şeriat-ı Ğarrayı Ahmediye’nin hükümlerinden uzak durma.”

***

Böylesine önemli bir vasiyetnameyi Orhan Gazi’ye yazmış ve oğlu Orhan Gazi de bunları bire bir tatbik etmiştir.

Biz de Türkiye Cumhuriyeti hudutları içerisinde yaşayan Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Acemiyle, inanmışıyla, inanmamışıyla, bu halk sizin yönetiminizden memnundur ve size herkes dua ediyor.

Zira sizi o makama getiren bu halkın yüzde 52’si olmuştur.

Bu toplumun yüzde 52’si, 53’ü Allah’a yönelik sizin için dua ediyor.

Bu FETÖ’ymüş, bu PKK’ymış, bu DHKP-C’ymiş veya DAEŞ’miş…

Her ne kadar tehlikeli ve kirli terör odakları varsa ki vardır.

Allah seni onların şerrinden korusun diye dua ediyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle.