Görüş Bildir

DOSDOĞRU OLMAK EMRİ, KESİN BİR HÜKÜMDÜR!

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzre;

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “Hûd” suresinin 112. ayeti Efendimiz (S.A.V)’e hitap ederek, kesin bir emirle şöyle diyor;

“(Ey Resulüm!) Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol.

Beraberindeki tevbe edenler de dosdoğru olsunlar.

Hak ve adalet ölçülerini aşmayın!

Çünkü O, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.”

Müteakiben, hemen bu ayetten sonra gelen emir ise yani 113. ayet..

Bu ayet ise mealen şöyle buyuruyor;

“Ve asla zulmedenlerden yana eğilim göstermeyin!

Yoksa ateş size de dokunur.

Sizin Allah'tan başka dostunuz yoktur, sonra size yardım da edilmez.”

Bu ayet-i celile paralelindeki yüce mana ifadesi ve kapsamını yine bir Hadis-i Şerif’in gözlemi altında yorumlayalım…

Evet.

Efendimiz (S.A.V), bu ayetin nüzulünden sonra sahabeler arasında bir konuşma yapar…

Ve der ki;

“Hûd suresi beni ihtiyarlattı.”

Demek “festakim (dosdoğru ol)” bir hükümdür ve kesindir.

Zaten Efendimiz (S.A.V), dosdoğru bir insandı...

“Peki, bu kesin emir ona neden geldi?” sorusunu akla getirsek, cevaben şöyle deriz;

Resulullah (S.A.V)’in seçkin ve dosdoğru bir peygamber olduğundan kimsenin şüphesi olmasın...

Aslında bu emir onun şahsında ümmetine yönelik gelmiştir...

Dosdoğru olma şekli ve bu ayetten hemen sonraki gelen “zulmedenlerden yana eğilim göstermeyin” hükmü de, bilinmelidir ki kesin bir ilahi emirdir...

Efendimiz (S.A.V)’e yönelik bir hitap ise de bu ardı ardına gelen her iki ayetin emir şeklindeki hükmü ümmete yöneliktir...

O büyük insana layık olabilme şansına sahip bir ümmet, illa ki tüm sosyal, siyasal, ticari, iktisadi ve teknoloji alanlarında, gerek kişisel olsun, gerek genelleme olsun, günlük hayat oluşumlarının biçimlendirilmesini bu parelelde yapmalıdır…

Çünkü, istikameti, dürüstlüğü, sağlamlığı kavramayan bir ümmet, bir toplum, hiçbir zaman geleceğini koruyamaz.

Toplumsal gücünü de elde edemez.

İster ekonomi, ister teknoloji, ister tüm iktisadi günlük hayat şartları olsun, dürüstlüğe bağlamayan bir toplum, varlığını da hiçbir zaman sonuna dek sağlam zemine oturtturamaz...

Tüm bunlarla beraber, bu ayetten sonraki gelen ayet ise “Zulmedenlerden yana eğilim gösterme” ifadesi de çok büyük bir mesajdır.

Demek ki; ümmetin bireyinden tutun da ailevi şekillerine kadar veya toplumsal ticari alanlarına kadar, ekonomiksel hayat akışlarına kadar, "zulümkar olmamalı, zülmedenden yana eğilim göstermemelidir?"

Allahû Teâlâ işte bu noktada, Resulünün dikkatını çekiyor…

Hiç kuşkusuz ki, hileli ve istikametsiz, dürüstlüğünü ifade edemeyen, helalı harama karıştıran, ahiret gününü, mahkeme-i kübrayı unutan bir kimse, piyasadaki zulüm şebekelerinin ağından kendini kurtaramadığı gibi her an için o zalimlerle bir olur ve onların tuzağından da kendini kurtaramaz…

Zulüm eden, hileli iş yapan, sadece maddeyi düşünen bir toplum veya bir toplumun bireyleri, hiçbir zaman istiklalini, istikbalini, hürriyetini, temel insan hak ve özgürlüğünü sağlam terazide tutamaz ve yaptıkları herşeyde de zulmetmiş olur…

Ki "Allahû Teâlâ" onun için bizi uyarıyor.

“Vay efendim, biz Müslüman’ız, vay efendim biz İslam ümmetiyiz, vay efendim biz dürüstlüğümüzü İslam’la ölçüyoruz” demekle bir yere varamayız..

Kendi kendimizi aldatmış oluyoruz.

* * *

Evet, yüce kitabımız bize bunu söylüyor.

Resulullah (S.A.V)’den sorarlar.

Soranlardan birisi de Süfyan-üs’ Sakafi…

Resulullah’tan soruyor.

“Ya Resulullah, bana bir söz söyle ki İslam’da senden sonra hiç kimseden sormamış olayım.

Dersimi senden net olarak alayım.”

Resulullah (S.A.V) diyor ki;

“Ya Süfyan!

De ki: Amentu billah, sümmestakim”

Yani, de ki: Allah’a inandım, tüm hayat akışında, alışveriş, ticari, ekonomi, siyasi gibi hangi alanda olursa olsun dürüst ol, dürüstlüğü elden bırakma.

Resulullah bunu söylüyor, istikameti emrediyor, bu demek değildir ki adam dürüst değil…

Bu tüm ümmete ve insanlığa bir mesajdır.

İstikamet korunmadığı takdirde, yalnız “ben Allah’a iman ettim” demekle bir yere varamayız.

Evet, Allah’a iman ettik.

Fakat dürüstlüğü hiçbir zaman elden bırakmamakla beraber, zulüm işlerinde de birilerine yardımcı olmamalıyız.

İşte İslamiyet bu…

İşte toplumsal hayat gerçeği bu…

İşte fıtrat kanunu da bu…

Fıtrat kanunu ile paralel yaşamanın yolu "hakikat istikametinden" geçiyor.

İstikametin yolu da başkasına zulüm etmemekten geçiyor.

Bunun da yolu zalimlerle işbirliği yapmamaktan geçiyor.

Bu olmazsa, kişi veya toplum, kendine çekidüzen veremediği gibi sağlam bir çizgiyi de bulamaz…

Ki başı daima dertten, beladan kurtulamaz.

Evet, hepimiz diyoruz ki “Biz Müslüman’ız.”

Günlük hayat akışı içerisinde de kimin ağzını açarsanız açın, “Elhamdülillah Müslüman’ım, dürüstüm” der...

Ama piyasadaki olup bitenler, günlük hayat akışları içerisindeki alım satımdan tutun da, siyaset hayatına kadar, adalet hayatına kadar, her nereye giderseniz gidin, istikamete uygun bir şey bulamasınız..

Çünkü, büyük bir tahribat söz konusudur..

Mesela küçük bir örnek verirsek…

İnanıyorum ki beni yadırgamayacaksınız.

Her sabah evinizden çıkarken mutlaka ev ihtiyacı için çarşı pazara gidiyorsunuz.

Manava gidiyoruz, kasaba gidiyoruz veya fırına gidiyoruz.

Tüm sosyal işlerimizi temin etmek için bu tür yerler herkesin uğrak yeridir.

Domates pazarlıyorsun, eline aldığın domatese ne yazık ki domates diyebilmek için bin şahit lazım.

İçini açıyorsun, içinde herhangi bir çekirdek yok, su yok, içi kupkuru bir domatesle karşılaşıyorsunuz.

Meğerki o domates, dün akşam kırmızı olmamış, ama sabahleyin ansızın kırmızı oluyor.

Çünkü akşam ilaç atıyor, bir gecede kırmızılaşan bir sebze türü ne içinde tohumcukları var, ne de içinde organik su var, ne de karakterine bağlı olan tohumlu, sulu, etli bir domates var..

Ki bulman mümkün değil?

Neden mi?

24 saatte büyük satış yapabilmek için, illaki bir ilaç atılıyor veyahut o domates İsrail tohumudur…

Hormonlu bir sebze…

Çok erken verim almak için kimyasal ilaç atılıyor, gübre atılıyor ve aynı zamanda tabiatıyla yetişmeyen bir sebze türü olmakla beraber, faydası yerine zarar veriyor.

Çünkü her an için kanserolojik bir yiyecekle karşı karşıyasınız..

İşte, bakınız sevgili dostlar.

Şu toplumsal badireyi nasıl çözeceğiz?

İstikametten, dürüstlükten bahsettik.

Eğer piyasada vatandaş kimyasalla yetişmiş bir sebze türünü yiyorsa, orijinal kendi tabiatıyla yetişmeyen bir meyve yiyorsa, vay halimize!

Bu küçük bir örnekti…

Ki Kasaba gidiyorsun, et alıyorsun.

Bir gövdeden değil, birkaç gövdeden parça atıyor, kilosunu tamamlıyor sana veriyor.

Sen et mi alıyorsun, kemiğini mi alıyorsun, yağını mı alıyorsun farkında bile değilsin.

Sütüne bakacaksın, yağına bakacaksın, peynirine bakacaksın.

Her taraf hormonlu, her taraf katkı malzemesi, kilogramı ağır gelsin diye hile katılıyor.

Peki, böyle bir halin yaşandığı toplumda, dürüstlükten bahsedilebilinir mi?

Ya da zulme rıza gösterilmemekten.

Ne memkün; çünkü hepsi "silsile" olarak, vuku bulmaktadır…

Belki zalimi ararsanız bulamazsın, ama eseri  ortadadır..

Bir de makineye, teknolojiye bakınız.

Vatandaş Avrupa’dan, Amerika’dan, Japonya’dan iş makinesini ithal ediyor, alıyor.

Bakıyorsun ki makinenin bir parçası orijinal fabrikasyon, diğer bazı parçalar henüz hizmete verilmeden, piyasaya sürülmeden, hemen yerli malzemesini takıyor…

Orijinal parçasını çıkarıyor…

Başka yerlerde kullanıyor…

Ya da piyasada pahalıya satılıyor.

İşte bu tür hileli işleri yapan bir toplum, hiçbir zaman uğur getirmez…

Berekette bulamaz…

Kendini maddi manevi badirelerden de terörden de kurtaramaz.

Bu itibarla diyoruz ki;

İstikamet dengesini muhafaza eden bir toplum, zulümden de uzak olur..

Eğer zulüm ile istikametsizlik bir araya gelirse, o zaman istikametsizlik toplumun dengesini bozar.

Bu istikametsizlikten dolayıdır ki meşhur Osmanlı şairlerinden Ziya Paşa bir dörtlüğünde canına tak etmiş olacak ki şöyle diyor;

“Kim bu toplumda istikametini muhafaza ederse illa ki başını dert ve belalardan kurtaramaz.”

Bir toplumun hali bu ise sonu ne olabilir ki?

Evet, Ziya Paşa diyor ki,

“Derde uğrar kim sadakat etse elbet devlete

İstikamet mahz-ı cinnetir bu mülk u millete.”

Onun için batı, teknolojide oldukça medeniyet sahralarına tırmanıyor, İslam dünyası da oldukça medeniyetsizlik çukuruna gömülüyor.

Çok üzülüyoruz.

Ama yazıklar olsun diyoruz.

Gerçekten dert çok büyük…

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar...

 


Bu Makale 3609 kere okunmuştur.