GÜLHANE HATT-I HÜMAYUNU!? (III)

Evet, sevgili okurlar...

“Gülhane Hatt-ı Hümayunu” 1924’teki hilafetin kaldırılışına kadar uzana gelmiştir.

Aradan geçen seksen beş yıl gibi bir süreç içerisindeki uygulamalar bunun; "Batı anlayışının" bir projesi olduğu anlaşılmaktadır.

Evet, hilafetin kaldırılışıyla sözde devrimler silsilesi başladı…

Ki bu devrimlerin en büyüğü de(!) "hilafetin" kaldırılışıdır.

Dedik ya, “Gülhane Hatt-ı Hümayunu” demek, padişahın el yazısıyla yazılan bir fermanı demektir.

Bağımsızlık savaşında Mustafa Kemal ile beraber olan eski silah arkadaşları Rauf, Refet ve Kazım Karabekir, "hilafetin kaldırılmasına karşı cephe almışlardı.."

Aslında gerçek olan şuydu; "Mustafa Kemal'in bütün devlet iktidarını kendi tekeline almasına" karşı çıkmışlardı...

Çünkü, o zamana kadar Mustafa Kemal başta olmak üzere bu paşalar, kolektif bir liderlikle "bağımsızlık savaşını" yürütmüşlerdi.

Neticede işgal sona erince, bağımsızlık ilan edilince artık sıra Mustafa Kemal’in radikal devrimlerini uygulamak için "tam ve mutlak bir iktidara sahip olmasına" gelmişti...

Bunun için de, en çok güvendiği yakın arkadaşları olan İsmet, Fevzi ve Kazım Özal Paşalarla birlikte bir devrim kadrosu kurdu.

Onlarla mecliste kendisine bağlı "müdafaa-i hukuk" grubu ile beraber cumhuriyetin ilanı, hilafetin kaldırılması gibi devrim kanunlarını bir bir meclisten geçirmeyi başardı.

Bütün bu devrimlerin meşru ve kalıcı niteliği, ancak kayıtsız, şartsız egemenlik TBMM’nin kararlarıyla güvence altına alınabilinirdi..

Bu devrim stratejisi; ancak onun gibi hem karizmatik bir kişilik sahibi, hem de hitabeti ve ikna gücü kuvvetli bir lider tarafından gerçekleştirilebilinirdi.

Mustafa Kemal, daha 1923 yılı başlarında tasarladığı radikal devrimleri meclisten geçirmek için "müdafaa-i hukukçuları" siyasi bir parti çatısına sokabilmek için, Halk Partisi olarak örgütleme gereğini duydu.

Seçimleri kazanmak, TBMM’de çoğunluğu sağlamak için yurtiçinde bir propaganda gezisine çıktı.

Başlıca Anadolu şehirlerini gezdi, gayesi çağdaş Türk devrimini ve toplumunu yaratma konusundaki düşüncelerini açıklamaktı.

23 Nisan 1920’de TBMM’nde kendisine ve o zamana kadarki etkinlikleri dolayısıyla teşekkür mahiyetiyle bir takdir belgesi verildi..

O takrirde şu ifadelere yer verildi…

"Harb-ı umumide gösterdiğiniz cesaret-i askeriye ve medeniye.. Bilhassa mütarekeyi müteakip vatan ve milletimiz demir çember içerisinde alındığı bir sırada istihkar-ı hayat ederek, en evvel meydan-ı mücahedeye atılan ve şu sürede bugünkü milli varlığımızın usulüne sebep olarak bihakkın “milletimizin minnettarlığını celp eyleyen milli kahramanımız Mustafa Kemal Paşa Hazretleri…”

Mustafa Kemal, Ankara’da toplanan TBMM’nin ilk başkanı ve hükümet başkanı seçilir.

Hakimiyet-i milliye prensibi ile meşruluğunu ilan eden ilk meclisin yapısı gerçekten demokratik nitelikteydi...

Çünkü meclis farklı görüşlere sahip gruplardan oluşmuştu…

İttihat ve Terakki Cemiyetine mensup olanlar, Mustafa Kemal’in ezeli rakibi Enver Paşa’yı çağırıp başa geçirme düşüncesindeydiler.

Meclis başkanlığı seçimlerinde Mustafa Kemal’in 110 oy almasına karşı Celaleddin Arif Bey 109 oy almıştı..

Mustafa Kemal’in etrafındaki grup Müdafaa-i Hukuk mensupları olup, ileride Halk Fırkasını oluşturacaklardı.

Vatanın kurtuluşu ortak kaygı olduğundan, bütün bu gruplar zaman zaman sert bir muhalefet göstermelerine rağmen, sonunda birleşip Mustafa Kemal’e güven gösterdiler…

Ve istediği yetkileri verdi…

Mustafa Kemal, bağımsızlık savaşının en bunalımlı günlerinde düşmanı Sakarya üzerinde durdurup, geri attığı zaman 21 Ağustos-3 Eylül 1921’de TBMM ona Gazi unvanı ile müşirlik (mareşallık) rütbesi vermişti…

Kendisine bundan sonra ölümüne kadar Gazi Paşa diye hitap edilecekti...

Gazilik on birinci yüzyıldan beri Türkiye için en kutlu unvandır.

Anadolu’yu Bizans İmparatorluğundan alıp yurt yapan, orada batının haçlı ordularına karşı yüzyıllarca savaşan ve sonunda yunanlıları öne sürerek Anadolu’ya paylaşmaya kalkışan Avrupa Emperyalist kuvvetlerini Sakarya’da durdurup geri atanlar hep o Gazi Türklerdi...

Sakarya, gerçekten Mustafa Kemal’in ve yeni Türk devletinin tarihinde kesin bir dönüm noktasıdır.

Bu tarihten sonra Mustafa Kemal’in vatan kurtarıcısı önderliğine kimse karşı gelememişti.

O zaman Kafkas sınırında bekleyen Enver Paşa, bu zafer üzerine beklemeyi bırakıp gitmişti..

Sakarya’dan sonra bütün dünya, Anadolu’da yeni bir Türk devletinin yükseldiğini kabul etmeye başlamıştı.

Bu tarihten az sonra Sovyet Rusya hükümeti ile Kars’ta yeni devletler bir antlaşma yapmıştı.

13 Ekim 1921’de İngiltere ile yapılan yakın doğunun paylaşılmasında anlaşmazlığa düşen Fransa da gelmişti.

Bunun üzerine Ankara hükümetini tanıyarak Ankara İtilafnamesini imzalamışlardı..

Tarih, 20 Ekim 1921.

Cumhuriyetin kuruluşu yüce İslam’ın çöküşü ve hilafetin kaldırılışıyla başlamıştır.

Bunu da gerçekleştiren o son hükümetten ne yazık ki hiç kimse o suça yanaşmıyor..

Ve o kirlilik devam ediyor.

Ama bu da bir gerçektir ki Türkiye Cumhuriyeti’nin yani daha doğrusu İslam medeniyetinin makûs kaderinin başlangıcı "hilafetin dağılmasıyla" başlamıştır.

Ama Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nun parlak kavramının ne kadar içi boşsa ve kasıtlıysa, hilafetin yıkılışına da devrimler başlangıcı demek de bize göre bir o kadar boştur.

Zira memleket-millet, o tarihten günümüze dek hep zarar görmüştür.

Terör odakları faaliyette ve işbaşına geçmişlerdir.

Nifak tohumu atılmış, fitne unsurları çoğalmıştır.

Millet-devlet kendini onlardan kurtaramamıştır...

Vesselam.

En derin saygı ve sevgilerimle...