GÜLHANE HATT-I HÜMAYUNU!?

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzre üç gün boyunca “TİLKİ İLE YILAN KARDEŞLİĞİ” başlıklı yazı serimizi sizinle paylaştık…

Başlık farklı olsa da yazılarımızın muhtevası ve dava prensibi aynıdır…

Her gün biraz daha güncelliğini koruyan gündemdeki olayları tazeleyerek sizinle paylaşmak istiyoruz.

Bugün de geçmişe yönelik tarihimizin derinliğinden gelen “GÜLHANE HATT-I HÜMAYUNU” kavramını, yazımıza başlık olara kullandık.

Bunun sebebine gelince, yakın tarihimizde başımızdan geçen vakıalar…

Ne yazık ki, sahte tebessümler, sahte kavramlar, sahte yöneticiler, bu memleketi bu hale getirdiler.

Ama bugünkü yeni Türkiye’mize baktığımızda Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan var karşımızda…

Dik duruşu ve samimiyeti..

Batı emperyalist ülkelere karşı meydan okuyuşu…

Gerçekten bizler için, İslam dünyası için, Türkiye için büyük bir tesellidir, büyük bir güvendir, ciddi bir gelişmedir…

***

 

Evet, yazımıza başlık olarak kullandığımız “GÜLHANE HATT-I HÜMAYUNU” kavramını mana itibariyle düşünüp değerlendirirsek, Osmanlıyı yıkan bir kavram olarak telakki edebiliriz…

Ki etmeliyiz de…

Çünkü, 624 sene gibi uzun bir süre hükümran olan bir Cihan devletini, içteki münafıklar çökertti…

Devlet büyükleri sıvazlanarak, aldatmalı hile ve oyunlarla hedeflerine ulaşarak, Osmanlıyı bölük-pörçük haline getirdiler..

Ve İslam dünyasını böylece başsız bıraktılar…

Sözüm ona çağdaş medeni dünya olarak kendini lanse eden haçlılar, bugün ne yazık ki dünyaya ve İslam dünyasına hükümran olmaktadır.

Ama tüm bunlara rağmen Erdoğan’ın Türkiye’nin başına gelmesini bir lütf-i ilahi olarak telakki ediyoruz…

Ki artık o aldatmacalara, o riyakarlara, o haşhaşilere, o Hasan Sabbahlara aldanmıyor, kanmıyor ve zerre kadar çizgisinden sapmıyor.

Böylelikle hedefine istikrarlı ve samimi bir şekilde yürüyor.

* * *

Evet, sevgili dostlar.

Osmanlı devletinin başına gelen içteki; "hain, piyon, satılmış, devşirmelerin" varlığıydı..

Ve devlet idaresinde yer almalarıydı..

Bunlar, Avrupa’dan gizli talimatlarla batı dünyasında okuyup yetişen sözde aydınlardı…

Devletin başına 'kimlerin geleceği, kimlerin idare" edeceğini "bunlar" organize ederdi…

Kocaman Osmanlı bünyesine sızan ve yeşeren "munafıkları" buradan özetleyerek sizinle paylaşmak istiyoruz…

Ki, batının, haçlıların Türkiye'ye neden "hasım" kesildiğini daha net anlayabilmek için..

Erdoğan'ı "neden" düşman gördüklerini, bilebilmek için..

***

 

Evet, "Gülhane Hatt-ı Hümayunu”nun kavram itibariyle manası Padişahtan gelen fermandır…

Pek tabi ki, Batı dünyasından ithal edilen kanunlar silsilesidir.

Bakınız "Gülhane Hatt-ı Hümayun" olayı nasıl gelişmiş?

“Sultan Abdülmecid zamanında, Sadrazam Mustafa Reşid Paşa tarafından hazırlanan "Gülhane Hatt-ı Hümayun", 3 Kasım 1839’da Topkapı Sarayının Gülhane Bahçesinde okunup, ilan edilen ve ıslahat programını bildiren bir belge.

Ki "Tanzimat Fermanı" diye de bilinir.

***

Bu dönemde..

Yani 18. yüzyıldan itibaren Avrupa'da görülen teknik ilerleme, her geçen gün Osmanlı Devletinin aleyhine gelişti.

Yeni buluşlar; askeri, sivil, iktisadi bünyeye süratle girerek Avrupa milletlerini güçlendirdi.

Ayrıca Fransız İhtilaliyle yaygınlaşan ve şiddetle benimsenen milliyetçilik ve laikçilik hareketleri, bu milletlerin derlenip toparlanmasına neden oldu..

Bilhassa Osmanlı Devletine karşı düşmanlıklarını arttırdı.

Haçlı zihniyetinin kinleri ve asırlar boyunca süren Müslüman-Türk üstünlüğüne son verme ihtirasları da, bu teknolojik imkan ve güçlerle birleştirildi…

Askerlikte, ticarette, dış ve iç siyasette Osmanlı Devleti aleyhine komploları, açık ve gizli tecavüz ve mücadeleleri en ileri noktalara doğru tırmandırarak, ilerlediler..

Neticede Osmanlı Devleti içinde yer alan başta Hıristiyan azınlıklar, kavmiyetçilik ve Haçlılık hisleri tahrik edilerek devamlı surette taşkınlıklara, isyanlara, tahrik ve teşvik edildi...

Bu taşkınlık ve isyanlar, düşman devletlerce maddi ve manevi yardımlarla desteklendi.

Öte yandan 17. yüzyıldan sonra yeniçerilerde görülen bozulma, Sultan İkinci Mahmud Han devrinde siyasi ve ticari hayata da bulaşarak devlet içten içe çürütülmeye başlandı.

Bu durum devletin gücünü tedricen azaltarak, dışarda ve içerde zaafa uğrattı.

Yüksek dereceli bazı memurlar arasında yaşanan şahsi çekişme, kin, hased ve garez, zaman zaman "devletin otorite ve gücünü zayıflatmak ve yok etmek pahasına da olsa, sürdürülerek, devletin düşmanlarına yardım edildi…”

Özellikle bu gelişme içten oluşa geldi.

Bu işi organize eden Sadrazam Mustafa Reşid Paşa idi…

Masonik kafalarla işbirliği yaparak, Avrupa nam-ı hesabına hem de Padişah yapmış gibi göstererek, "ihanetini" gerçekleştirmiştir.

Yukarıda belirttiğimiz gibi her gün biraz daha oldukça Osmanlı uçurumun kenarına itilerek, bugüne kadar gelinebildi…

 

* * *

İşte bugün artık diyoruz ki o günden günümüze dek ne yazık ki gelen giden iktidarlar, hükümetler, anayasalar, başta 1909’daki Sultan Abdulhamid’in tahttan indirilişinden, I. Dünya Savaşı’na kadar…

Ki Cumhuriyetin kuruluşuna kadar..

1924 Anayasasına kadar…

Ve ondan sonra tek parti şeflik ve dipçik dönemine kadar...

Hatta günümüze dek diyebiliriz...

Her gün biraz daha devlet ve millet gerileyerek güç ve varlık kaybına doğru itildi…

Her zaman bu kavramı kullanıyoruz.

Hani diyorlar ya;

“Görünen köy kılavuz istemez” misaliyle yola çıkarsak…

Özellikle son 15-16 yıldan beri, yani AK Parti’nin iktidara gelişinden günümüze dek, daha doğrusu Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın AK Parti’yi iktidara getirdiği günden buyana; gelişen ve oluşan olaylar hariç...

Türkiye artık o günlere paydos demiştir.

Bakınız, Recep Tayyip Erdoğan dün AK Parti Trabzon İl Kongresi için kongre salonu dışında toplanan binlerce kişiye seslendi.

“Batılı bize akıl vermeye çalışıyor, o aklı kendinize saklayın.

Hepsinin video kayıtları var.

Yarın (Bugün) zaten Varna'da bir araya geleceğiz, hazırlıkları yaptım, kendilerine göstereceğim.

Dimdik ayakta duracağız, taviz vermeyeceğiz"

***

İşte, bakın Erdoğan, kelimesi kelimesine batı dünyasını deyim yerindeyse batırıp çıkarıyor.

Yüzlerine adeta Osmanlı şamarını atıyor.

Daha ne olsun….

İşte yürek, işte cesaret, işte iman meşalesi...

İşte Erdoğan.

Erdoğan haçlı ve Siyonist Emperyalist güçlere karşı dimdik ayaktadır.

Ülkesini de, milletini de devletini de ayakta tutuyor…

Yedidüvele meydan okuyor..

Erdoğan, Batılı ülkelere böyle meydan okurken, içten bozgunculuk yapan bürokratik engellere de şöyle sesleniyordu;

“Son zamanlarda bürokrasinin ağır işlediğine dair şikayetler gelmeye başladı.

İmza atmaktan imtina edenin affı yok, versin istifasını çeksin gitsin…"

Anlaşılıyor ki artık Türkiye Erdoğan’ın yeni Türkiyesi’dir.

Tüm çıplaklığıyla bozgunculuğa, hıyanetliğe, dıştan gelen gizli ajanlara artık yer yok.

Taviz de yok...

Devlette yeni bir uyanış var…

Yeni bir Cumhurbaşkanlığı anlayışı var…

TSK’nin de yeni bir kumandanı vardır…

İnanıyoruz ki Suriye’yi de, Irak’ı da, PKK’yı da dize getirecek ve PKK’yı ve diğer terör odaklarını tarihe gömecektir.

En derin saygı ve sevgilerimle…