HUKUK = ADALET = EMANET!!! (II)

Evet sevgili okurlar!

Dünkü sohbet yazımızda da ifade etmeye çalıştığımız gerçekler, günümüzde gelişen güncel olayların bir ölçüde birer kanıtlayıcı delilleridir!

Evet...

Ne demiştik; “Hukuk = Adalet = Emanet”

Bugün de aynı minval üzerin hasbi halimiz olacak.. Ancak denir ya, biraz da başka güncel mevzuları da dahil edeceğiz!....

Hiç kuşkusuz ki, hukukun bulunmadığı yerde adaletin varlığı söz konusu bile edilemez!...

Ki, adaletin de bulunmadığı bir yerde de emanete sahip çıkma, hayalden ibaret olur...

Zira bu üç “kavram” bir arada vücut bulduğu zaman hukukun ana temel ilkeleri hakimiyet kazanır..

Hukukun üstünlüğüyle,  adalet fışkırır, eşitlik, adil bir yönetim anlayışı, huzur, istikrar, güven oluşur..

Ülkede ve toplumda, bolluk bereket fışkırır...

Lakin, o üç kavram bir bütünlük sağlamadığı zaman, bırakın hukukun ana ilkelerini, adı bile telaffuz edilmez hale gelinir?...

Adalette, olmaz, emanete sahipte çıkılamaz...

Herşey tersi bir istikametle; “kötülüklerin” varlık göstermesine neden olur?

Çünkü, hıyanetin tevellüt ettiği ortamda; her türlü bela kaçınılmaz hal alır...

Afetler, belalar, korona virüsler gibi peş peşe “felaketler” zinciri meydana gelir...

Bu söylediklerimiz bilimsel tespitlerdir.

Hiç kimse inkar edemez...

Evet!

Dünkü yazımızda yüce Kur’an-ı Kerim’den Nisa Suresi’nin 58 ve 59’uncu ayetlerinin mealini sizlerle paylaşmıştık.

Gerçekten yüce Allah Nisa Suresi’nin 58’inci ayetinde buyurduğu hükümler, asırlar boyunca yeryüzünde yaşayan tüm insanları kapsıyor ve kapsamaktadır!.

Sadece Müslümanlara yönelik değildir.

Çünkü emanet ilahi bir gerçektir..

Emanet layıkıyla sahibine tevdi edilmediği takdirde oradan zulüm fışkırır.

Zira emanet kavramından sonra gelen ifade şöyle:

“Siz insanlar arasında hüküm kıldığınız zaman adil olmak kaydıyla hükmünüzü gerçekleştirin. Adil olmadığınız takdirde hiçbir zaman emanete ehil olamazsınız...”

Bu itibarla emanetin tersi hıyanet manasını taşımakta olduğu yine Kur’an-ı Kerim’in Enfal Suresi’nin 27’nci ayetinde ifade edilmektedir...

 Ayet mealen şöyle diyor:

“Ey inananlar!

Allah’a ve peygambere hainlik etmeyin.

Yoksa siz bilerek kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz...”

Ayetin mealinden anlaşılan budur ki Allah ve Peygamberine hainlik demek onlar tarafından getirilen hükümleri icra etmemek demektir.

O hükümlerin neticesi de emanete sahip çıkmak, adalete hükmetmektir.

Aksi takdirde hıyanet olur.

Evet sevgili dostlar!

Kültürümüze mal olmuş bir ifade var:

“Görünen köy kılavuz istemez..”

İşte bu vecize sözle yola çıkarsak bugünkü tüm dünyada görülen manzara tümüyle zaten kendini ele veriyor.

Örneğin; Korona virüsü bugün küresel dünyayı titretiyor, titretmiştir ve titretmeye de devam ediyor.

Oysa ki; olay gösterilen manzara gibi değildir.

Bize göre bu dünya siyonizminin yeni bir projesidir.

Zaman gösterecek ki bu kirli projenin altından tamamıyla kapitalizm çıkacaktır...

Para vurgunu çıkacaktır.

Zaten şimdiden aşı şirketleri sıraya girmişler...

İlaç bulma arayışındadırlar...

Aşı ilacı üretmeye başladılar.

Aslında İslam dünyası gerçek manada Kur’an’ın emir ve yasakları doğrultusunda hareket ederse bu tür hastalıklarla, belalarla, afetlerle, musibetlerle karşı karşıya gelmez!.

Ne yazık ki, “emir ve yasaklar” göz ardı ediliyor...

Müslüman kılığına bürünüp de fersah fersah İslamdan uzaklaşan bir toplum söz konusu..

İşte bu hal, inanmayan müşrik ve küfür dünyasıyla müştereken insanlığa bulaşan pisliklerden, Müslümanlar kurtulamıyor...

Bakınız sevgili dostlar!

Maide Suresi’nin 90’ıncı ayeti bize neyi emir buyuruyor?

“Ey iman edenler!

İçki, kumar, dikili taşlar, fal okları şeytan işi iğrenç şeylerdir.

Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.”

Demek ki küfür dünyası, yani inanmayan dünya İslam’ın haram kıldığı tüm pislikleri yani iğrenç şeyleri yapmaktadır.

Yine En’am Suresi’nin 125’inci ayeti de aynen mealen şöyle diyor:

“Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslâm’a açar; kimi de saptırmak isterse, göğe çıkıyormuş gibi kalbine darlık ve sıkıntı verir.

Allah inanmayanları işte böyle cezalandırır...”

Yine En’am Suresi’nin 145’inci ayeti mealen şöyle diyor:

“De ki: "Bana vahyedilende, murdar et (meyte) veya akıtılmış kan yahut domuz eti -ki pisliğin kendisidir- ya da günah işlenerek Allah’tan başkası adına kesilmiş bir hayvandan başka, yiyecek kimse için yasaklanmış bir şey bulamıyorum. Başkasına zarar vermemek ve sınırı aşmamak şartıyla, kim (yasaklananlardan) yemek zorunda kalırsa, bilsin ki rabbin bağışlayan ve esirgeyendir."

Bakınız, sevgili dostlar!

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de geçen “RİCS” kelimesi, “murdar” yani pis şeyleri yiyenleri ve yenileni kast ediyor...

Başta Çinli insanlar dahil olmak üzere tüm Batı Dünyası, Amerika kesilmemiş hayvanların etini yemektedir.

Domuz etini yiyorlar, hem de aldırmadan yiyorlar.

Bu yenilen kesilmemiş et başlı başına murdar olmakla beraber, dünyanın görünmeyen en pislik hastalıklarına davetiye çıkarıyor.

Keza ne kadar pis haşereler varsa kavuruyor yiyor Çinliler.

Elbette ki bu pis hastalıklar onlardan kaçınılmaz hastalıklardır.

Bu yiyeceklerin neticesidir.

Peki İslam dünyasına ne oluyor da bu tür vaka ve belalarla iç içe kalmaktan bir türlü kendini kurtaramıyor.

İşte örnek olarak İran diyelim…

Başta dediğimiz gibi İslam dünyası hukuka, adalete ve emanete Kur’an paralelinde sahip çıkmadığı için küfür dünyasına gelen hastalıklardan payına düşeni alıyor...

Ama ne var ki Türkiye’miz, korona virüsü olan “RICS”le mücadele etmeyi kısa süreç içerisinde başarmış durumdadır (!)

Zira en önemli tedbir toplumu cemaatleşmekten uzak tutmak, bu süreç içerisinde Cuma Namazları, Bayram Namazları, Teravih namazlarını kılmamak  için büyük bir başarı göstermiştir (!)

İnşallah Avrupa’dan, batı dünyadan gelen birçok turistler veyahut şarkıcılar, mankenler, artistler de karantinaya alma başarısını gösterecektir diye düşünüyoruz.

Hani Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri diyor  ya:

“Hak şerleri hayr eyler

Ârif anı seyreyler

Zan etme ki gayreyler

Mevlâ görelim neyler.

Neylerse güzel eyler”

En derin sevgi ve saygılarımla…