Görüş Bildir

KAPİTALİZM VE LİBERAL DEMOKRASİ!?

Evet, sevgili okurlar.

Üç günlük sohbet serimizde yazımıza başlık olarak; “RANT VE MENFAATE DAYALI GÜDÜMLÜ SİYASETTEN ALLAH’A SIĞINIRIM!” ifadesini kullanmıştık.

Bu yazı serimizin hulasası ve neticesi bugün kaleme almış olduğumuz yazının bütünlüğüdür...

Onun için de yazımıza başlık olarak “KAPİTALİZM VE LİBERAL DEMOKRASİ” ifadesini kullandık.

Türkiye’deki politikanın yıllardan beri süre gelen hali, gösterilen görüntü ve düşüncenin sonucu şuna kanaat getiriyoruz ki dipsiz bir ölçek gibi…

Ne kadar doldurursanız doldurun, alttan boşalıp gider.

Hiçbir şeyde elde edilemez.

Bu örnekle yola çıkarsak, gerçekten Türkiye Cumhuriyetinin nerdeyse yüz yıldan beri devam ede gelen bu siyaseti, dibi yırtılmış, delik deşik olmuş bir buğday çuvalı gibidir.

Ne kadar doldurursan doldur, sıfıra sıfır, elde var sıfır…

Hiç bir şey yok.

***

Bakınız, sevgili okurlar.

Son yapılan yerel seçimlerden çıkan anlaşmazlık görüntüleri, nerdeyse dünyayı bize güldürüyor.

Yıllardan beri iktidarı bünyesinde sürdüren AK Parti, ne yazık ki 1915’ten beri yanlış siyasetten dolayı baş aşağı doğru iniş yapıyor.

Son yerel seçimlerde halk artık tüm ciddiyetiyle kendini gösterdi?

Ve dedi ki

“Ey AK Parti!

Buraya kadar dur, sen yanlış tercihler yapıyorsun, politikan keyfiyete dayalı, siyasette milli irade dışında gidiyorsun.

Onun için ben artık sana kademeli oy veriyorum…

Ama kendine çekidüzen vermezsen, önümüzdeki seçimlerde külliyen sana oyumuz yok...”

Millette bu düşünceler hâsıl oldu.

Şimdi, düşünün.

AK Partiden daha önce gelen giden muhafazakâr ve Müslüman partilerin başındaki liderler birçoğu namazlı, niyazlı, ibadetli, halka yakın düşünce ve inanç yaşıyorlardı.

Amma velâkin.

Sonuç itibariyle halkın beklentilerine karşılık veremediler…

Yani 81 milyon nüfusa sahip inanan bir Türkiye, ümmet olarak bir türlü beklediğini bulamadı.

Seçim döneminde verilen sözlerde, millet gibi düşünmeyen siyasetçiler bayağı fire verdi.

Ve daha da fire vermeye devam ediyor.

Gelen muhafazakâr, milliyetçi, devletçi, vatanperver, dindar liderler ve siyasiler, her şeyden önce işimiz demokrasidir, milliyetçiliktir, inançtır, imandır, milli iradedir diyorlar.

Aradan bir süre geçtikten sonra tam tersine sanki “ben o lafı söylemedim gibi siz yanlış algıladınız, söyleyen de ben değildim.

Ben buyum” gibi diyerek milleti adeta hayal kırıklığına uğratıyor.

Millet bir karar veriyor ve bu kararı verirken de o işine gelmeyenler, kendi rakiplerini hırsızlık gibi türlü entrikalı suçlamalarla suçluyorlar.

Nerdeyse “ey millet bize oy vermediğin için nankörlük yaptın, bizim minnettarlığımız var size.

Bize oy vermeniz lazım” dercesine milleti baskı altına alma gayreti içerisine girilmiştir.

Seçmenler de bunlara şöyle diyor;

Siz bize ahdû peymanlarınızla vermiş olduğunuz, beraber imzalamış olduğumuz sözleşme anlayışımızla ters düşüyorsunuz.

Biz sizi iktidara getirdiğimizde, CHP gibi tarihi kirli bir kurumla dalaşmanızı, sataşmanızı, çatışmanızı değil, yasal zeminlerde meşru ahvallerde şunları söylemenizi istedik…

“Sen miadını doldurmuşsun, tarihte şöyle, şöyle, şöyle kirlilik yaptın, bu millete ihanet ettin. 25 yıllık bir süreçti dipçik zorbalığı yaptın, millete inançsızlığı enjekte ettin.

Kamu kurum ve kuruluşlarını dinden, imandan uzaklaştırdın.

Bu milletin Kur’anıyla, tefsiriyle, ulemasıyla oynadınız.

Hem de bu anayasanın himayesinde.

Biz de artık bu anayasayı değiştiriyoruz, milletimizi yeni bir milli anayasayla, gerçek manada cumhurun ittifakına yakışır bir anayasayla tanıştırmak istiyoruz….

Tabi meşru zeminde, milli iradeye uygun, kandırmadan, aldatmadan, gerçek milli ruha uygun yasalarımızı bu anayasa gölgesinde gerçekleştiriyoruz.

Sosyal, siyasal, tüm günlük hayat akışlarını bu anayasaya, bu yasalar çerçevesinde milletimizi yöneteceğiz.

Kimseyi kandırmıyoruz, kimseyi birbirine düşürmüyoruz, yalan söylemiyoruz.

Yalancıları da affetmiyoruz, rant, çıkar, kişisel egosuna düşkün, hiç bir insanı kadromuza almıyoruz.

Milletimiz tarihi CHP’nin gerçek adresini, unvanını, kaynağını çok iyi biliyor.”

Keza onun etrafındaki dolaşan gâh komünist partiler, gâh sosyalist, gâh ulusalcı, şimdi de karşımıza çıktı HDP…

Ve daha bir dizi parti…

Ama bunlar milletimizin iradesine terstir, inancıyla bağdaşmıyor, millet bunları kabul etmiyor.

Yalnız bunlar değil.

Şimdiye kadar millete yutturulan Kemalizm anlayışı, mevcut müesses nizamın seküler olma şekli…

Bunlar hiçbir zaman milli olmamıştır, olamaz ve olamayacaktır.

Şu halde bunları tamamıyla siliyoruz…

Yepyeni bir Türkiye, ama kandırıcı sermaye sahtekârlığıyla bulaşmış değil.

Veyahut renkli kapitalizm ve liberal demokrasi gibi cambazca, batı dünyasından ithal edilmiş, içimize yerleştirilmiş, yasalaştırılmış, ama kökü ve kaynağı tümüyle haçlı ve Siyonist emperyalizme bağlı olan oluşumlara, yer verilmeyecek…

Bunlar silinip, kökten temizlenecek…

Bu itibarla diyoruz ki “Cumhur ittifakıymış”, bu bilmem “beka” meselesiymiş, bu politik dolmalara artık millet yeter diyor.

Siyasi kandırmacalar olmasın.

Gerçekten milletin bekası isteniyorsa, milli yasalar çerçevesinde "istikrar" sağlanmalıdır…

Irkçılığa dayalı MHP’nin ve Bahçeli’nin dayatmalı bayatlamış ideolojisine paydos denilmeli..

Ki bu millet kendine gelebilsin.

Bakınız, rejim, sistem, iktidarlar, anayasa, o kadar yanlış yoldadır ki HDP’nin bir eşbaşkanı çıkıp diyor ki; “Güneydoğu Anadolu, elbette ki AK Partiye oy vermez, oy verebileceği yerleri çok iyi bilir, zira bunlar Türkiye’nin toprakları değil, İsrail’in topraklarıdır, buna da ard-ı mev’ut (vaat edilmiş topraklar) denir.

Bu vaat edilmiş topraklar, her ne kadar İslam’ın büyük mücahit orduları gelip almışlarsa da zorla almışlardır, cebri almışlardır.

Bu topraklar, bu coğrafyalar Türkiye’nin değil, İsrail’indir.”

Peki, bu lafı diyen hain kimdir?

Bu hain bugün TBMM’dir.

Bu hain, bugün Türkiye Cumhuriyetine mensup ve bütün ekonomisini ve bütçesini devletten temin eden PKK tandanslı bir partinin mensubudur.

Eşbaşkanıdır...

Peki, sormazlar mı?

Ey TBMM!

Ey devlet!

Ey iktidar!

Bakın, bu anayasanın, bu demokrasinin, bu rejimin temelinden böyle kokuşmuş hıyanet çeteleri vardır.

Siz hala da bunları besliyorsunuz, bunlara meşruiyet kazandırıyorsunuz ve bunları seçimlere sokuyorsunuz.

Tek kelimeyle diyoruz ki Allah bu milletin yüzüne baksın.

Allah hakkını, hukukunu korusun.

Ama yanlış yapanların da belasını versin...

En derin saygı ve sevgilerimle.KAPİTALİZM VE LİBERAL DEMOKRASİ!?

Evet, sevgili okurlar.

Üç günlük sohbet serimizde yazımıza başlık olarak; “RANT VE MENFAATE DAYALI GÜDÜMLÜ SİYASETTEN ALLAH’A SIĞINIRIM!” ifadesini kullanmıştık.

Bu yazı serimizin hulasası ve neticesi bugün kaleme almış olduğumuz yazının bütünlüğüdür...

Onun için de yazımıza başlık olarak “KAPİTALİZM VE LİBERAL DEMOKRASİ” ifadesini kullandık.

Türkiye’deki politikanın yıllardan beri süre gelen hali, gösterilen görüntü ve düşüncenin sonucu şuna kanaat getiriyoruz ki dipsiz bir ölçek gibi…

Ne kadar doldurursanız doldurun, alttan boşalıp gider.

Hiçbir şeyde elde edilemez.

Bu örnekle yola çıkarsak, gerçekten Türkiye Cumhuriyetinin nerdeyse yüz yıldan beri devam ede gelen bu siyaseti, dibi yırtılmış, delik deşik olmuş bir buğday çuvalı gibidir.

Ne kadar doldurursan doldur, sıfıra sıfır, elde var sıfır…

Hiç bir şey yok.

***

Bakınız, sevgili okurlar.

Son yapılan yerel seçimlerden çıkan anlaşmazlık görüntüleri, nerdeyse dünyayı bize güldürüyor.

Yıllardan beri iktidarı bünyesinde sürdüren AK Parti, ne yazık ki 1915’ten beri yanlış siyasetten dolayı baş aşağı doğru iniş yapıyor.

Son yerel seçimlerde halk artık tüm ciddiyetiyle kendini gösterdi?

Ve dedi ki

“Ey AK Parti!

Buraya kadar dur, sen yanlış tercihler yapıyorsun, politikan keyfiyete dayalı, siyasette milli irade dışında gidiyorsun.

Onun için ben artık sana kademeli oy veriyorum…

Ama kendine çekidüzen vermezsen, önümüzdeki seçimlerde külliyen sana oyumuz yok...”

Millette bu düşünceler hâsıl oldu.

Şimdi, düşünün.

AK Partiden daha önce gelen giden muhafazakâr ve Müslüman partilerin başındaki liderler birçoğu namazlı, niyazlı, ibadetli, halka yakın düşünce ve inanç yaşıyorlardı.

Amma velâkin.

Sonuç itibariyle halkın beklentilerine karşılık veremediler…

Yani 81 milyon nüfusa sahip inanan bir Türkiye, ümmet olarak bir türlü beklediğini bulamadı.

Seçim döneminde verilen sözlerde, millet gibi düşünmeyen siyasetçiler bayağı fire verdi.

Ve daha da fire vermeye devam ediyor.

Gelen muhafazakâr, milliyetçi, devletçi, vatanperver, dindar liderler ve siyasiler, her şeyden önce işimiz demokrasidir, milliyetçiliktir, inançtır, imandır, milli iradedir diyorlar.

Aradan bir süre geçtikten sonra tam tersine sanki “ben o lafı söylemedim gibi siz yanlış algıladınız, söyleyen de ben değildim.

Ben buyum” gibi diyerek milleti adeta hayal kırıklığına uğratıyor.

Millet bir karar veriyor ve bu kararı verirken de o işine gelmeyenler, kendi rakiplerini hırsızlık gibi türlü entrikalı suçlamalarla suçluyorlar.

Nerdeyse “ey millet bize oy vermediğin için nankörlük yaptın, bizim minnettarlığımız var size.

Bize oy vermeniz lazım” dercesine milleti baskı altına alma gayreti içerisine girilmiştir.

Seçmenler de bunlara şöyle diyor;

Siz bize ahdû peymanlarınızla vermiş olduğunuz, beraber imzalamış olduğumuz sözleşme anlayışımızla ters düşüyorsunuz.

Biz sizi iktidara getirdiğimizde, CHP gibi tarihi kirli bir kurumla dalaşmanızı, sataşmanızı, çatışmanızı değil, yasal zeminlerde meşru ahvallerde şunları söylemenizi istedik…

“Sen miadını doldurmuşsun, tarihte şöyle, şöyle, şöyle kirlilik yaptın, bu millete ihanet ettin. 25 yıllık bir süreçti dipçik zorbalığı yaptın, millete inançsızlığı enjekte ettin.

Kamu kurum ve kuruluşlarını dinden, imandan uzaklaştırdın.

Bu milletin Kur’anıyla, tefsiriyle, ulemasıyla oynadınız.

Hem de bu anayasanın himayesinde.

Biz de artık bu anayasayı değiştiriyoruz, milletimizi yeni bir milli anayasayla, gerçek manada cumhurun ittifakına yakışır bir anayasayla tanıştırmak istiyoruz….

Tabi meşru zeminde, milli iradeye uygun, kandırmadan, aldatmadan, gerçek milli ruha uygun yasalarımızı bu anayasa gölgesinde gerçekleştiriyoruz.

Sosyal, siyasal, tüm günlük hayat akışlarını bu anayasaya, bu yasalar çerçevesinde milletimizi yöneteceğiz.

Kimseyi kandırmıyoruz, kimseyi birbirine düşürmüyoruz, yalan söylemiyoruz.

Yalancıları da affetmiyoruz, rant, çıkar, kişisel egosuna düşkün, hiç bir insanı kadromuza almıyoruz.

Milletimiz tarihi CHP’nin gerçek adresini, unvanını, kaynağını çok iyi biliyor.”

Keza onun etrafındaki dolaşan gâh komünist partiler, gâh sosyalist, gâh ulusalcı, şimdi de karşımıza çıktı HDP…

Ve daha bir dizi parti…

Ama bunlar milletimizin iradesine terstir, inancıyla bağdaşmıyor, millet bunları kabul etmiyor.

Yalnız bunlar değil.

Şimdiye kadar millete yutturulan Kemalizm anlayışı, mevcut müesses nizamın seküler olma şekli…

Bunlar hiçbir zaman milli olmamıştır, olamaz ve olamayacaktır.

Şu halde bunları tamamıyla siliyoruz…

Yepyeni bir Türkiye, ama kandırıcı sermaye sahtekârlığıyla bulaşmış değil.

Veyahut renkli kapitalizm ve liberal demokrasi gibi cambazca, batı dünyasından ithal edilmiş, içimize yerleştirilmiş, yasalaştırılmış, ama kökü ve kaynağı tümüyle haçlı ve Siyonist emperyalizme bağlı olan oluşumlara, yer verilmeyecek…

Bunlar silinip, kökten temizlenecek…

Bu itibarla diyoruz ki “Cumhur ittifakıymış”, bu bilmem “beka” meselesiymiş, bu politik dolmalara artık millet yeter diyor.

Siyasi kandırmacalar olmasın.

Gerçekten milletin bekası isteniyorsa, milli yasalar çerçevesinde "istikrar" sağlanmalıdır…

Irkçılığa dayalı MHP’nin ve Bahçeli’nin dayatmalı bayatlamış ideolojisine paydos denilmeli..

Ki bu millet kendine gelebilsin.

Bakınız, rejim, sistem, iktidarlar, anayasa, o kadar yanlış yoldadır ki HDP’nin bir eşbaşkanı çıkıp diyor ki; “Güneydoğu Anadolu, elbette ki AK Partiye oy vermez, oy verebileceği yerleri çok iyi bilir, zira bunlar Türkiye’nin toprakları değil, İsrail’in topraklarıdır, buna da ard-ı mev’ut (vaat edilmiş topraklar) denir.

Bu vaat edilmiş topraklar, her ne kadar İslam’ın büyük mücahit orduları gelip almışlarsa da zorla almışlardır, cebri almışlardır.

Bu topraklar, bu coğrafyalar Türkiye’nin değil, İsrail’indir.”

Peki, bu lafı diyen hain kimdir?

Bu hain bugün TBMM’dir.

Bu hain, bugün Türkiye Cumhuriyetine mensup ve bütün ekonomisini ve bütçesini devletten temin eden PKK tandanslı bir partinin mensubudur.

Eşbaşkanıdır...

Peki, sormazlar mı?

Ey TBMM!

Ey devlet!

Ey iktidar!

Bakın, bu anayasanın, bu demokrasinin, bu rejimin temelinden böyle kokuşmuş hıyanet çeteleri vardır.

Siz hala da bunları besliyorsunuz, bunlara meşruiyet kazandırıyorsunuz ve bunları seçimlere sokuyorsunuz.

Tek kelimeyle diyoruz ki Allah bu milletin yüzüne baksın.

Allah hakkını, hukukunu korusun.

Ama yanlış yapanların da belasını versin...

En derin saygı ve sevgilerimle.


Bu Makale 682 kere okunmuştur.