KASAP ET DERDİNDE KOYUN CAN DERDİNDE!!!

Evet sevgili okurlar!

Hiç kimse gocunmasın.. Hakikat ortada..

Millet ciddi bir ekonomiksel sıkıntı yaşıyor, giderek de vahim bir boyuta doğru ilerliyor..

Her gün büyük çapta iş yerleri kapanıyor…

İşsizlik ha bire artıyor.. Ki geldiği aşama; had safhasında..

Her gün tefeci durumundaki bankalar, ha bire acımasızca halkın üzerine faiz baskısı uyguluyor..

Toplumsal ruhi bir bunalım yaşanıyor….

Ülke çapında millet ruhi ve ahlaki çürümüşlükle karşı karşıya…

Ama velakin, siyasilerimiz, iktidar olsun, muhalefet olsun adeta her şeyden vazgeçmişler…

Tüm bu "mevzuları" göz ardı ederek; varsa yoksa "31 Mart yerel seçimin" derdine düşmüşler.

Kimse, milletin hiçbir sıkıntısını dile getirmiyor…

Ele alan yok…

Konjoktürel olarak olmazsa olmaz diye siyasilerin takındığı tavra bakın…

"Vay bu Cumhur ittifakıdır, vay bilmem millet ittifakıdır.."

Aman ha bu ismi şu Büyükşehir’e başkan olarak aday gösterelim…

Diğer şehire bu partinin şu adayı göstermelidir…

Velhasıl kafalar kuma gömülmüş vaziyette; "seçime" odaklanılmış…

 

***

 

Bir yandan kadının iffet ve namusu olarak bilinen başörtüne "birileri" el uzatmak istiyor…

İslam’ın ana simgelerinden birisi olan "Başörtü" İslam ülkesinde eski Türkiye'nin hali yaşatılarak; "yasaklama" getirilmek isteniliyor..

Ne yazık ki, çağdaş medeni bir dünya konjonktüründe, medeniyetten ve ilerlemekten bahsedilirken, Türkiye'de hala laiklik adı altında başörtüsüne "operasyon" çekiliyor…

 

Ve bunu da, laikçilik ve Atatürkçülük adı altında yapmaya çalışıyorlar…

Din adamlarımızda, ulemalar da, bugün yine aynı zihniyet tarafından "saldırı" altına alınmaktadır…

Laikçi geçinen zorbalar "hedef tahtası" durumuna getirdikleri büyük din adamları olan ulemalar hala da "küfür şiddetinin" hedefindedirler.

Daha iki hafta önceydi…

Bir tabela partisinin başvurusu üzerine Danıştay’da görülen "TSK'daki Başörtü serbestiyesine" ilişkin açılan davada savcı sözde mütalaa veriyor

Laikçilik ve Atatürkçülük adına verdiği mütalaasında; "Türkiye’de, özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde başörtüsünün" serbest olması halinde; "Laikliğin" tehlikeye gireceğini ve "Laiklik" ilkesine aykırı olduğu yönünde, "hezeyan" dolu, ifadeler kullanıyor..

Ve verilen; "davanın" reddine ilişkin karara "şer koyuyor?"

Neyse ki, "mahkeme heyeti" 4'e 1 kararla, "bu zihniyete" geçit vermiyor…

Düşünün bu zamanda…

Hele ki, Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’sinde hala da dine karşı "kin" besleyen, "başörtüsüne" yasak getirmek isteyen, zihniyeti savunan zevatlar; "söz sahibi" olabiliyorsa..

Daha ötesi onların sözlerine itibar edilerek hareket ediliyorsa; "Vay Türkiye'nin haline" demekten başka bir söz yok…

Din adamları açıkça linç ediliyor..

İşte son örnek, Prof. Dr. İbrahim Emiroğlu’na yönelik "linç" girişmi…

İzmir Güzelbahçe Müftülüğünce düzenlenen bir etkinlikte Emiroğlu bir konuşma yapıyor…

Laikçi medya "tetikçilik" yaparak konuşmasını çarptırıyor…

Söylemedikleri şeyleri "söylemiş" gibi gösteriyor..

Sol, seküler fikriyattaki yazarların bu operasyonu ne acıdır ki sonuç veriyor..

İlk önce Rektörlük…

Yargısız infaz misali hiçbir soruşturma ve araştırma yapmadan, Prof. Dr. İbrahim Emiroğlu'nu görevden alıyor..

Ki 35 yıllık bir ilim adamı…

Onun gibi daha nice ilim adamları…

İşte Prof. Dr. Ramazan Taşaltın…

Prof. Dr. Mehmet Karalı…

Felsefe hocası Ercan Harmancı…

Benamazlarca hedef tahtasına alınarak, "makam ve mevkilerinden" edildiler..

Bir yandan utanmadan herkes hukuktan, hukukun üstünlüğünden, adaletten ve laikçilikten dem veriyorlar.

Öbür yandan; "işte böylesi" yargısız infazları gerçekleştiriyorlar…

Maalesef, vesayetçilik özlemi çekenler, laikçi cenah Müslümanlar üzerinde adeta zulüm fırtınası estirmeye devam ediyor…

Tabiri caizse, "Türkiye’yi yeniden ittihat terakki cemiyetinin madrabazlığına sokmak istiyorlar.."

Hatta daha ileriye gidersek günümüzde yapılan bu iğrenç hareket, Tanzimat döneminde yapılan "İslam düşmanlığını" geride bırakır, halde..

Ki bunu yapanlar; o günün uzantısıdırlar..

Bu itibarla diyoruz ki, Erdoğan’ın Türkiye’sinde hala da bu edepsizce yapılan din düşmanlığına “Artık yeter” denmelidir.

Sözde medeni dünya, medeni Türkiye, demokrat bir devlet, hukukun üstünlüğünden dem vuran bir siyaset daha ne zamana kadar İslam dışı, haram işleri millete yaptıracaktır…

Ve bunlara rıza gösterecektir…

 

***

 

Diyeceksiniz ki; "sistem" helal değil..

Evet, "Haram" işliyor

Alın size en taze örnek.. Her yılbaşında yaşadıklarımız…

Yılbaşı milli Piyango bileti..

Baksanıza, piyango bileti satan bayilerin önünde insanlar kuyruğa girmiş…

Harama meşruiyet kazandıran sistem, "kendi milletine" açıkça kumar oynatmaktadır.

Hiç kuşkusuz ki, Kumar İslam’ın ana hükümlerine göre haramdır..

Günahtır.. Vebali ağırdır…

 

Bir yandan böyle, öbür yandan da sözde hukukçu olarak geçinen hukukçularımız, bazı savcılarımız türbanın yasaklanmasıyla uğraşıyorlar…

Türbanın meşruiyetini ortadan kaldırmaya yelteniyorlar…

Yani İslam’ın helal kıldığı şeyler millete yasak getiriliyor, haram kıldığı şeylere de meşruiyet kazandırılıyor.

 

Sormazlar mı?

Ey devlet ricali…

Bu yaman çelişki ne zamana kadar devam edecektir?

Onun içindir ki, 150 – 200 sene önce Ziya Paşa “Terkib-i bend” isimli kitabında; bu zihniyete avazı çıktığı kadar seslenip, uyarıyor…

Bakınız ne diyor?

“Müslümanlık feyzu asayiş için gayet muzır

Her husumet milleti islama olmuş münhasır

Devletin üssü esası din ederken müstakır

Kimseler İslami istishaba olmaz muktadir

Bir zamanlardan bu halet oldu müstemir

Söyleyin Allah için bu milletin cürmü nedir?”

 

***

 

Evet sevgili dostlar!

Ziya Paşa’nın bu dörtlüğünde ifade etmeye çalıştığı konu Tanzimat Fermanı’nda ustaca, hilebazca devletin bünyesine serdirilen ve sızdırılan İslam düşmanlığının "yarattığı" tahribatı aktarıyor…

Yapılmak istenilenleri; şu dörtlüğünde ifade ederek olayları çözmektedir…

Bakınız ne diyor:

“Müslümanlık feyzu asayiş için gayet muzır…”

 

Yani İslam düşmanları tarafından “yüce İslam dini devletin ve milletin gelişmesine engeldir ve İslam’a inanmak ve milletçe İslama sarılmak gerilemedir ve milletin terakkisine engel teşkil ediyor, en iyisi odur ki; İslamla beslediğimiz husumet dar çerçevede tutmayalım, daha geniş tutalım…

Biz bunu yaptığımız zaman devletin üssü esası (temel direği) dinin varlığına bağlı iken bunu kökten söker atarız ve böylece rahat ederiz.”

 

Oysa ki buna cevaben Ziya Paşa diyor ki:

“Bir zamandan beri bu halet oldu müstemir (İslama karşı yapılan düşmanlık) sürdürüldü, devam etti, oysa ki Allah için söyleyin bu milletin günahı nedir?”

Ziya Paşa'nın 150 yıl önce söylemiş olduğu bu şiir boşuna söylenmiş değildir…

Devlet-i Aliye'yi Osmaniyenin sahteci Tanzimatçıların eline geçip, İslam’a karşı kin beslenilmeye başlandığında; onlara karşı verdiği cevaptır, bu şiir!…

 

Bakınız bir başka şiirinde; şu uyarıyı yapmaktadır…

Diyor ki…

“Nerdesin nerdesin zamanın en büyük kurtarıcısı Hz. Mehdi

Artık gelmen yakın oldu…

Zira İslam milletini, anlayışını ayaklar altına aldı şeytanın güçlü orduları..

Kalmadı İslam için bir yerde aramı huzur..

İslam’ın getirdiği toplumsal huzura imkan verilmiyor…

Zira İslam milletini bünyesine alan zulüm ve fitne unsurları her tarafı kaplamıştır.

Ne yazık ki hayf odur ki devletin ve milletin dizgini ehliyetsizlerin eline geçmiştir.

Yani bir kişi yapıcı olsa bin kişi bozgunculuk yapıyor.”

 

***

 

Ziya Paşa’nın tespitleri bu yöndedir.

Yani ne kadar yalancı, sahtekar, tezgahçı, oyunbaz varsa, devletin bünyesinde değişik isimler altında revaç görüyorsa..

Ve bunlar, önemli makamları işgal ediyorsa..

Pek tabi ki,  İslam’a kötü gözle bakılabiliyorsa..

Sormak lazım; bu millet nereye gidecek?

 

***

 

Diyor ki Ziya Paşa

“Ehli sutku istikamet asırda görmez surur

Ol sebepten söylemiş bu beyti bir sahip şuur

Nedir o beyit

Derde uğrar kim sadakat etse elbet devlete

İstikamet mahzi cinnettir bu mülkü millete”

Yani devletine, milletine vatanına sadakatle, dürüstçe bağlı olan kimseler ne yazık ki, adeta alay konusu oluyorlar…

Hal böyle olunca, herkes “istikamet yapsam deliliktir, yerinde geçerli değildir” diyerek, istikametsizliğe yöneliyor.

Devlette dürüstlük olması gerekirken, artık tam tersine "istikametsizlik" yaşanıyor…

Gayri ciddi ve rastgele bir fitne unsuru, ha bire çoğalmaktadır..

İşte ülkemizin geçirdiği badirelerin sebeb-i mucibesi budur…

En derin sevgi ve saygılarımla…