KEMALİZM VE İSLAM’A ATILAN PRANGA! (II)

Evet, sevgili okurlar.

Dinsizlik dini olan Kemalizm yıllardan beri, bu milleti dinden ve İslam'dan uzaklaştırmıştır…

Ülkeyi kan ve gözyaşı batağı haline getirmiştir..

Yakın tarihimizde inanan bir toplumun inancına atılan pranga doğrudan doğruya İslam’a beslenen düşmanlıktan meydana gelmiştir..

Bu oluşa gelen İslam düşmanlığını, bu millet unutmamıştır, unutmaz ve unutmayacaktır."

Zira “görünen köy kılavuz istemez” örneğiyle yola çıkarsak, artık bu millet uyanmıştır.

Gelecek, kesinlikle İslam toplumlarının olacaktır.

Bediüzzaman Hazretleri diyor ki;

“Yakînim var ki, istikbal semâvâtı, zemin-i Asya

Bâhem olur teslim yed-i beyzâ-yı İslâma.”

Evet, istikbal bize bunu gösteriyor.

"Asya kıtası İslam’ın berrak ve nurlu eline teslim edilecektir" diye düşünülmektedir.

Zira emareler de bunu gösteriyor.

Küfür dünyası, küfrün karanlık bataklığında bugün çırpındıkça çırpınıyor.

Para zoruyla Suudi Arabistan’ın petrol gücüyle milyar dolarların yardımlarıyla dahi olsa, Trump’ın ABD’si ekonomiksel ve ahlaki çöküntülerle karşı karşıyadır.

BM ne kadar onlar için fetva verirse versin, bu işin kurtuluş çaresi yoktur.

Yüce Allah’ın sıkılmış güçlü yumruğu küfrün ve dalaletin, istibdadın sert vuruşuyla beyinlerini dağıtacaktır.

Bu itibarla o büyük Üstad Bediüzzaman, 18 Mart 1909’da dini bir gazeteye şöyle bir demeç veriyor;

 “Şeriat-ı ğarra, parlayan ilahi kelamdan ibaret olan şeriat, kelam-ı ezeliden geldiğinden (Allah’ın ezeli kelamından geldiğinden) ebede gidecektir.

Nefs-i emarenin istibdad-ı rezilesinden (mezalimin rezaletinden) selametimiz İslamiyet’e istinat iledir.

O hablülmetine temessük iledir.

Allah’ın kopmaz ipine sarılmakla olur.

Ve haklı hürriyetten, gerçek hürriyetten hakkıyla istifade etmek, imandan istimdat (yardım almak) iledir.

İmansız bir hürriyetin varlığı söz konusu değildir.

Zira sani-i âleme (kainatın yaratıcısına) hakkıyla âbd (kul) ve hizmetkâr olanın halka ubudiyete (insanlara köle olmağa) tenezzül etmemesi gerektir.

Herkes kendi âleminde bir kumandan olduğundan, âlem-i eskarında (küçük dünyasında) cihad-ı ekber ile (en büyük cihadla) mükelleftir.

Ki o da ahlak-ı muhammediye ile ahlaklanmak ve sünnet-i nebeviy-e ihya ile vazifeli olmaktır.”

İşte Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin 18 Mart 1909’daki “Şeriat-ı Muhammediye” hakkındaki vurguladığı ifade bundan ibarettir.

Üstad şöyle devam ediyor;

“Ey evliya-yı umur!

Ey ülkelerinin ve vatanlarının yöneticileri!

Tevfik isterseniz (Başarılı olmak) Allah’ın koymuş olduğu esaslar paralelinde hareket ediniz.

Yoksa Tevfiksizlik (başarısızlık) ile cevabı red olarak alacaksınız, Allah size muvaffakiyet vermez.

Neden?

Zira maruf, bilinen umum evliyaların, tüm peygamberlerin memalik-i İslamiye (İslam ülkeleri) ve Osmanlının coğrafyası olan Doğudan zuhur etmiş oldukları, kader-i ilahinin bir işaretidir ve remzidir.

Ki bu memleket insanlarının makine-i tekemmülatının (lokomotifin) buharı, gücü diyanettir.

Yani çekici gücü diyanettir…

Diyanet; ancak insanın ve toplumların lokomotifi görevini yapabilir.

Ve bu Asya ve Afrika tarlasının ve Rumeli bostanının çiçekleri ziya-yı İslamiyet’le neşvünema bulacaktır.

Yani İslam’ın berrak ve parlak aydınlığıyla oluşabilir, artırılabilir.

Dünya için din feda olunamaz.

Hiç kimse dünyayı kazanmak için dinini feda edemez.

Gebermiş istibdadı (mezalimi) muhafaza için, korumak için, vaktiyle şeriat meselelerini rüşvet verirlerdi.

Dinin meselelerinin terk ve feda edilmesinden zarardan başka hiçbir faydası görülmedi.

Milletin kalp hastalığı, zaaf-ı diyanettendir.

Şeriatın yaşamasıyla toplum ancak sağlığına kavuşabilir.

Bizim cemaatimizin meşrebi muhabbete muhabbet, dostluğa sevgi ve husumete de husumet (düşmanlığa da düşmanlık) göstermektir.

Yani beynel islam muhabbete imdat ve husumet-i askeriyesini bozmaktır.

Mesleğimiz ise ahlak-ı ahmediye ile tahalluk ve Hz. Muhammed (S.A.V)’in sünnetini yaşamaktır.

Ve rehberimiz şeriat-ı ğarra ve kılıcımız da kat’i buhranlardır.

Ve maksadımız i’la-yı kelimetullahtır, Allah’ın tevhit inancını yüceltmektir.”

* * *

Evet, sevgili dostlar.

Bakınız, Üstad Bediüzzaman Hazretleri çok veciz ifadelerle, çok kapsamlı manaları ifade ediyor ve İslam dünyasını uyarıyor.

Özellikle “Evliya-yı umur” denilen, devlet dizginini elinde tutan zirvedeki sorumlu insanlara sesleniyor.

Bundandır ki İslam’ın gelecekte Asya kıtasında hakim olabileceğine dair çok önemli rivayetler ve ulema görüşlerinin varlığı söz konusudur.

“Hissi kablel vuku” yani olayın vuku bulmadan geleceğinin hissedilmesi manasını taşıyan bu kavram, haçlıların tefsir defterlerinde vardır.

Onlar İslam’ın gelmemesi için, oldukça kin, nefret ve düşmanlık beslemektedirler.

Onun için İslam dünyasının içinde bazı devletçikler çıkmıştır.

Ve bunların başına geçen ezberci, piyon ve satılmış kimliklerin var oluşu, bu bizim söylediklerimizin kanıtlayıcı birer delilidir.

Şu laiklikmiş,

Efendim bu Kemalizm’miş,

Efendim bu batılılaşmaymış,

Vay efendim çağdaş seküler cumhuriyetçilik anlayışıymış…

Bunlar gerçek manalarını taşıdıkları zaman, toplumun İslam anlayışıyla yüz seksen derece zıttır, terstir, çelişkilidir ve dayatmadır.

Bu itibarla diyoruz ki;

Bu ümmet, artık gerçek manada İslam’ın gerek füruat kısmını ve gerek usul, yani itikad, akide ve inanca dair hükümlerini kendi aralarında tatbik ve uygulamak istiyor.

Bu nedenle her gün biraz daha dev adımlarla ilerleyen İslam hakikatlerini, özellikle Türkiye’mizi, demokratik adil bir hükümetin ve zirvedeki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sayesinde herkes fikrini rahatlıkla söylüyor..

Anlatıyor..

Yazıyor ve çiziyor..

Bundandır ki bugün batı dünyası, özellikle BM’nin beş güçlü üyesi ne yaparsa yapsın, hangi kararı alırlarsa alsınlar, artık yüce İslam dininin önünü tıkayamazlar.

İnsanlık dışı, çağdışı pranga kanunlarını, artık Türkiye'nin ayaklarına atamazlar..

En derin saygı ve sevgilerimle…