KİRLİ BİR SUİKASTIN 17. YIL DÖNÜMÜ!

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzre ülkemizin güncel olayı Afrin’dir ve kahraman TSK’nin “Zeytindalı Harekâtı”dır.

Ve bu olay çok önemli bir olaydır.

Türkiye’nin geleceğini simgeleyen bir olaydır.

Her gün biraz daha devletimizin, hükümetimizin, milletimizin bütün dünyaya karşı göstermiş olduğu kahramanca birliktelik ve ittifak gerçeği tarihe damgasını vurmuş durumda.

Bu olay bundan sonraki olup bitenlerin bir miladıdır.

Biz bunu bir milat olarak değerlendiriyoruz, kabulleniyoruz, kabullenmek zorundayız.

ABD’nin, BM’nin ve AB’nin emperyalizme dayalı bu kirli ittifakı yalnız bugüne yönelik değil, 150 seneye yönelik bir kirli ittifaktır…

Kan emiciliktir…

Emperyalizmdir…

Kendilerinden başka yeryüzünde kimseyi tanımama şımarıklığıdır.

Ama unutmasınlar ki artık emir bekleyen ve buyruklarını hemen yerine getiren eski Türkiye yok…

Bugün Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’si var.

Ve yepyeni bir Türkiye’dir.

Türkiye insanının doğusuyla, batısıyla, Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Acemiyle, tek bir sesle, büyük bir ittifakla, herkes artık “Erdoğan” deyip duruyor.

Ve bu haykırış, iman gayretinden geliyor.

Bu “Zeytindalı Harekatı” yalnız Afrin’e değil, Suriyeye yönelik değil, Allah nasip ederse Osmanlının gasp edilen “Memalik-i İslamiye'nin” kirli haçlıların ellerinden geri alma teşebbüsüdür..

Bize göre vakti gelmiş ve geçmek üzeredir.

Bu hak er geç kesinlikle tecelli edecektir..

İslam’ın gasp edilen toprakları, yine İslam ümmetine iade edilecektir.

“Memalik-i İslamiye”den haçlı ve Siyonist emperyalizm göç edip gidecektir.

* * *

Evet, bu faslı burada bırakalım.

Bir de bundan 17 sene öncesindeki Türkiye’ye dönelim.

Malumunuz üzre 28 Şubat 1997’den 2002’lere kadar, yani AK Parti iktidarı gelmeden öncesine kadar…

28 Şubat "şiddeti " Türkiye'yi kasıp kavurdu…

Halka yönelik acımasızca ve pervasızca, baskıcı oyunlar tezgahlandı…

O dönemde, özellikle İsrail’le çok sıkı fıkı dostluk bağını kuran(!) koalisyona dayalı bir iktidar vardı.

Ve o iktidarla işbirliği yapan İsrail yanlısı elbette ki yüksek komuta kademesi zinciri vardı.

Ve Genelkurmay Başkanlığı makamını ihraz eden dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu idi…

O dönemde, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da “PKK’yla mücadele” adı altında kendilerine aktif bir çalışma görüntüsü veriyorlardı.

Ki “28 Şubat bin sene devam edecektir” diyen bir asker(!)...

Ama ne çare ki “PKK’yla mücadele ediyorum” derken, tam tersine halkla mücadele ediliyordu.

PKK’lı olmayan kitleyle mücadele ediliyordu ve halkı mağdur ediyorlardı.

Zulmün ve baskıların yarattığı mağduriyetlerin en büyük kanıtlayıcı delili, SÖZ Gazetesi ve SÖZ TV ailesiydi.

Yani bizlerdik.

Dönemin Genelkurmay Başkanlığı’nda yüksek komuta kademesindeki zevat “astığı astık, kestiği kestikti"…

“Devlet biziz, başka kimse yok” diyorlardı..

Tabi, sözleriyle özleri bir çıkmıyordu.

Deyim yerindeyse; “Tavşana kaç, tazıya tut” misaliyle, bu bölgede JİTEM’in bazı çarpık rantiyeci görevlileri; enva-i kalleşliği yapıyorlardı…

Bunlar gözü dönmüş hainlerdi…

Öyle ki, bölgede ne kadar PKK yanlısı işadamları varsa, onlarla gizliden gizliye işbirliği içindeydiler.

Yani tabiri caizse gah nalına vuruyorlardı, gah mıhına.

Gerektiği yerde kirvelik de kuruyorlardı.

Kadın, içki, para ön planda geliyordu…

***

Dedik ya..

17 yıl öncesine gidelim..

Ve Ali Gaffar Okkan ile 5 polis memurunun şehit edilmesi; suikastı!…

Dönemin zevatı..

OHAL Bölge Valisi Gökhan Aydıner...

İl Valisi Ahmet Cemil Serhadlı...

İl Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan...

7. Kolordu Komutanı Doğan Temel…

Asayiş Bölge Komutanı Çetin Doğan.

Ki olup bitenlerin kilit noktası olarak bilinen dönemin DGM Cumhuriyet Başsavcısı ise Nihat Çakar’dı.

Evet.

Tarih, 24 Ocak 2001…

Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan…

Saat 14.00 sularında Valilik makamına çağrılıyor…

Ahmet Cemil Serhadlı’nın makamında Gökhan Aydıner ile Kolordu Komutanı ve henüz hatırlayamadığımız diğer bazı kişiler var.

Asayiş Bölge Komutanı da olabilir veya Jandarma Bölge Komutanı da olabilir…

Toplantı yapılıyor..

Okkan, Valiliğe geliyor..

Ama içeri alınmıyor…

Valilik Özel Kalemde'de bekletiliyor..

Üç saat gibi uzun bir süre Özel Kalemde bekleyen Gaffar Okkan içeriye alınmayacağını anlayınca geri dönüyor…

Ve kendi makamına çıkıyor..

Kısa bir süre sonra makamından ayrılıyor…

Denilene göre, "akşam yemeği" için davet edildikleri bir iş adamının evine gidecekmiş…

Önceden davet edilmiş...

Saatler, 17.30’u gösteriyor…

Okkan koruma ekibiyle, makamından ayrıldıktan kısa bir süre sonra; "çapraz ateşe" tutuluyor..

Kendisi ve 5 koruması şehit ediliyor..

Olay yeri ile Emniyet müdürlüğü arasındaki mesafe; 400 metre!…

Daha cenaze yerde..

Sıcağı sıcağına resmi dil, açıklama yapıyor..

Özellikle Asayiş Bölge Komutanlığı…

OHAL Bölge Valiliği..

Kanlı vahşi sukastı, “Hizbullah terör örgütü" yaptı.

"İl Emniyet Müdürümüzü Hizbullah katletti" diyerek, basına ilan ettiler.

Peki, sormazlar mı; "failler nerde?!..."

Kocaman bir İl Emniyet Müdürü ve Asayişle ilgili, PKK’yla ve terör örgütleriyle mücadelede nam veren bir Emniyet müdürü…

Makamından 400 metre ilerde, makam aracıyla seyir halindeyken saldırıya uğruyor…

Şehit oluyor…

Hem de beş tane korumasıyla beraber.

Peki katiller..

Onlar ise, elini kolunu sallaya sallaya şehir merkezinden kaçıyorlar..

Kayboluyorlar..

Sıra kadem basıyorlar..

Ki bir tarafta, Emniyet müdürlüğü, diğer tarafta 2. Taktik Kuvvet Komutanlığı..

Karakol..

Bir ötesindeki sokak, İl Valiliği…

O zaman da yazdık, bugün yine yazıyoruz.

Sağ kalırsak da, yazmaya devam edeceğiz…

Bize göre; "Suikastın şekli ve faillerine" dair tüm beyanlar için; " buna kargalar güler kargalar!" deriz.

Soruyoruz…

Sen devletsin.

Kentin orta yerinde devletin resmi adamı vuruluyor, suikasta uğruyor, hem de beş yakın koruma polisiyle beraber.

Ama katiller kaçabiliyor!

Hem de sırra kadem basarak…

O zaman Diyarbakır kamuoyu da hep söyledi.

“Yer mi yarıldı da yerin dibine mi girdiler" acaba?

Yoksa "zembille göklere mi çekildiler?” gibi alaylı ifadeler kullanıldı.

O günkü koalisyon hükümeti, her nedense gizliden birileriyle çalışıyordu.

Hangi locaydı acaba?

Devletin hangi derin siyasi platformu işin aktiliğinde bulunuyordu?

Tabii o malumumuz değil...

Ama “Görünen köy kılavuz istemez” misaliyle yola çıkarsak, olay tüm çıplaklığıyla ortada.

Evet.

Merhum Ali Gaffar Okkan, 2 sene Diyarbakır’da kaldı.

Çok kısa bir süreç içerisinde gerçekten Diyarbakırlının kalbini büyüledi…

Aktif ve objektif bir çalışmayla terörle mücadelede; çok başarılı operasyonlar gerçekleştirdi…

Ve Diyarbakırspor’u da çok seviyordu.

Diyarbakırspor’un 1. Lig’de çıkmasını sağlayan temel ve birinci unsur Gaffar Okkan’dı.

Benim merhum oğlum Mehmet Emin Altındağ ile aşırı derecede dostluğu vardı…

Birbirlerini; seviyorlardı...

Emin, Ankara’dan Diyarbakır’a geldiği zaman mutlaka beraberdiler.

Resmi açılışlarda yine beraberdiler.

Mehmet Emin Altındağ aynı o minval üzere merhum Gaffar Okkan’dan tam dokuz ay evvel Bingöl ile Diyarbakır arasında Abalı Karakolu’nun yakınlarında yine JİTEM’in kirli oyunları vasıtasıyla suikasta uğradı.

Hem de arkadaşı Münir Mennan’la beraber.

Askeri mıntıkada olduğu halde kimse sahip çıkmamakla beraber, ben de merhum Emin’in babası olarak Diyarbakır Söz Gazetesinin kurmaylarından iki arkadaşımla beraber, dönemin DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat Çakar’ın kirli emellerine alet olmadığımız için, bizi gözaltına aldı.

Aynı DGM Başsavcısı Emin’i sık sık arayarak “Gazete ve Televizyonlarınız yanlış yayın yapıyorlar, babanın geleceği tehlikededir” diye tehditler savururken, beni de aynı gün, yani 2000 yılı 25 Nisan’ı 26’ya bağlayan gecede gözaltına aldı.

Oysaki yayınlarımız tamamıyla PKK karşıtı olup, devlet yanlısıydı.

Emin, bunu duyar duymaz Erzurum şantiyesinden yola çıkıyor.

Ve gelirken Bingöl-Diyarbakır arasında kirli ve gizli bir suikasta uğruyor…

Arkadaşıyla beraber dereye yuvarlanıyorlar ve orada vefat ediyorlar.

Termal kameraların görüntüleri olduğu halde, hiçbir askeri veyahut güvenlik müdahalesi yapılmıyor.

Emin’in vefatını duyan Gaffar Okkan o gün Diyarbakır’da değildi.

Diyarbakır’a gelir gelmez hemen taziyeye geldi, babası olarak bana sarıldı ve dedi ki;

“Mehmet Ali Bey, Diyarbakır çok büyük bir değeri kaybetti, merhum Emin çok genç yaşta hayatını kaybederken, bizi derin bir şekilde üzdü.”

Ben de her zaman söylüyorum, Diyarbakır çok değerli bir gencini kaybetti diyebilirim...

Zaman zaman her platformda Emin’den bahseden merhum Ali Gaffar Okkan, Emin’in vefatından tam 9 ay sonra kirli bir suikasta kurban gitti…

Ne yazık ki hala da o faili meçhul cinayet bir türlü açığa kavuşturulmuş değil..

Kavuşturacak bir devlet mekanizması da; işlemiyor..

İşte bakınız, sevgili dostlar.

Nerden nereye geldik?

O günkü Türkiye, o günkü aciz bir koalisyon hükümeti..

Ve bugünkü Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’si.

Tek kelimeyle diyelim ki;

Her şeyden evvel Türkiye’de faili meçhul yok artık.

Eğer olmuş olsaydı, bugün Türkiye bu yörüngede değil, başka bir yörüngede dolaşırdı.

Allah encamımızı hayreylesin.

Allah bu masum şehitlerin kanını yerde bırakmasın.

Tüm o masum şehitlerin kanı inşallah katil zalimleri boğacaktır; ümidindeyiz.

Ve gerçekten çok kısa süreç sonra o zalimler devlete sığınabildiler.

Şimdi bakıyoruz ki onların hali pür melallerine bir şey kalmadı..?

Çoğu emekli oldu…

Emekli olmayanların da kıymet-i harbiyeleri yok artık.

Zihniyetleri prim etmiyor..

Çünkü yeni bir asker, yeni bir Genelkurmay Başkanlığı ve yeni bir Türkiye vardır…

En derin saygı ve sevgilerimle...