Görüş Bildir

MALAZGİRT MEYDAN MUHAREBESİ GERÇEK BİR ZAFER OLAYIDIR! (III)

Evet sevgili okurlar..!

Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan 26 Ağustos’ta “Malazgirt Zaferi’ni” kutlamak üzere Malazgirt’e gitti.

Sayın Cumhurbaşkanımızı takip eden Anadolu insanının oraya akışı yüzbinleri aşmıştı.

Anlatılan budur ki, bu sevgi yalnız Cumhurbaşkanımıza yönelik bir sevgi olmayıp, dava uğruna, bir İslam zaferi uğruna, tarihini, kültürünü unutmayan bir millet oraya akın etti.

O ümmet ruhunun “dimdik” ayakta olduğunu gösterme adına; gidildi?.

O davaya inanan devlet büyüklerini yalnız bırakmamak adına; gidildi....

Onun için yazımıza başlık olarak üç günden beridir  “Malazgirt Meydan Muhaberesi Gerçek Zaferdir” ifadesini kullanmaktayız..

Bu zafer, kağıt üzerinde değildir, fiilidir, eylemseldir...

Çünkü o dönemde Haçlı’nın Anadolu üzerinde, doğu toprakları üzerinde büyüdükçe büyüyen bir Bizans İmparatorluğu vardı.

İşte Sultan Alparslan o haçlı emperyalizminin yeryüzünden temizlenmesi için savaşmştı.. Ve mücadelesini zaferle taçlandırmıştı...

İyi niyetle, ihlasla, samimiyetle, ciddiyetle, İslam davasını zirvelere taşımak gayesiyle yola çıkan bir liderdi.

İşte o lider kıyamete dek tarihte ismi silinmeyecek, unutulmayacak bir dava lideri olduğu gibi; tarihi zaferlerin altında imzası olan bir kahramandır...

Yalnız herhangi bir ırkçılığa, postçuluğa veya darbeciliğe, kişisel ranta dayalı çalışan bir lider değildi.

İslam davasını yeryüzüne yaymak üzere, tüm beşeriyete İslam’ı götürme tebliği davasıydı.

Onun için, Malazgirt’teki mücadele zaferle, hem de gerçek bir zaferle sonuçlandı.

İşte bu zafer tarih sayfalarında altın harflerle yazılmıştır... Silinmesi de mümkün olmayan bir zaferdir.

Sultan Alparslan’ın öncülüğünde elde edilen o zafer, Eyyubileri doğurdu, Fadımileri doğurdu, ta Mısır’a kadar,  Filistin’e kadar uzanan bir zafer meşalesiydi...

İslam Türk dünyasına Anadolu kapısını açtı.

Endülüse, yani İspanya’ya, Viyana’ya uzanan bir Osmanlı’nın sesi oldukça yükseldi...

624 yıl hükümran olan bu devlet o İslam şuuruyla uzun ömür yaşayabildi.

Düşünün, Selçuklu İmparatorluğu Eyyubilerle işbirliği yaparken Selahaddin Eyyubi Orduların başına geçiyor..

Kudüs’ün fethini de Selahattin Eyyubi gerçekleştiriyor..

Filistin’e yerleşiyor.

Adilane davranıyor, onun devlet başkanı da kimdi biliyor musunuz?

Selçuklu’nun atabeylerinden İmâdüddin Zengî’nin oğlu Nureddin Mahmut Zengi’ydi..

 Selçuklu İmparatorluğu’nun temsilcisi olarak Halep, Şam atabeyliğini üstlenmişti..

Şam’da ordularını kontrol eden Nureddin Mahmut Zengi, ordularının başına Eyyubi kumandanlarından Selahaddin Eyyubi’yi getirmişti.

Selahaddin Eyyubi Kürt bir kumandandı.

Nureddin Mahmut Zengi ise Selçuklu Türklerinden.

Orada ırkçılık, Kürtçülük, Türkçülük veya herhangi “etnik kimlik” hesabı, söz konusu değildi.

İla-i kelimetullahın yeryüzüne yayılması anlayışı vardı.

Onun için İslam yayıldıkça yayılıyordu…

Selahaddin Eyyubi Kürt kumandan olmakla beraber, “Bizim yönetimimizde görünen adalet tümüyle Nureddin Mahmut Zengi’nin eseridir” diyordu.

Nureddin Mahmut Zengi bir devlet atabeyi olmakla beraber gerçekten bir İslam lideriydi..

Salih bir insandı ve takva sahibiydi.

Şam’da bulunurken bir gece efendimiz (S.A.V.) onun rüyasına geliyor, diyor ki: “Nureddin Zengi, elini çabuk tut, doğrudan doğruya Medine’ye gel, Medine’de insan suretindeki iki şeytan beni çok rahatsız ediyor. Hemen önlem al ve onları yakala. Ben onlardan çok rahatsızım”

Nureddin Mahmut Zengi uykudan uyanıyor, yatağının üzerinde oturup düşünüyor.

"Bu rüya değildir" diyor.

Çünkü Resulullah’ın rüyaları kesinlikle rüya değildir, bir tedbirdir ve gerçektir.

Hemen yanına birkaç atlı alarak Medine’nin yolunu tutuyor.

Direk Medine’ye gidiyor...

 Medine Valisini huzuruna çağırıyor..

“Medine’de ne  kadar insan varsa onları topla bir yere getir, onlara yemek hazırla, ben de o merasime katılıyorum” diye emir veriyor...

Medine Valisi hemen bu emri yerine getirmek üzere, Medine’de ne kadar insan varsa toplayıp bir araya getiriyor.

Bölük bölük onları bir yere oturtuyor ve onların içinden geçiyor.

Bir geçiyor, iki geçiyor, üç geçiyor...

Resulullah’ın rüyasında tarif ettiği o insanları göremiyor.

Vali’ye diyor ki; “Sen insanları eksik toplamışsın hiç kimse kalmadı mı?”

Vali diyor ki “Efendim kimse kalmadı.”

Valiye yeniden bir araştırma yap emrini veriyor..

Öğreniliyor ki; Mescid-i Nebevi’nin bitişiğinde çalışan iki demirci gelmemiş...

Bulup, onlar da huzura getiriliyor.

Sultan Nureddin onları görür görmez “İşte Resulullah’ın rüyada bana gösterdiği insanlar bunlardır” diyor...
Ve hemen; gidip bunların işyerlerine baskın yapılıyor...

Bakılıyor ki dükkanı içten delmişler, tünel kazmışlar ve o tünel Resulullah’ın mezarına doğru uzanmış...
Çok az bir mesafe kalmış ki Resulullah’ın mübarek kabrine ulaşsınlar..

Gayeleri, Resulullah’ın mübarek cesedini kabrinden çıkarıp başka ülkelere kaçırmakmış...

Ve hemen onlar sorguya alınıyor..

İtiraf ederler...

“Resulullah’ın mübarek cesedini kaçırıp başka ülkelere götürmek maksadıyla görevlendirildiklerini” söylerler.

Hemen onlar idam ediliyor.

Akabinde, Selahaddin Eyyubi’nin kumandası altındaki İslam ordusu, Filistin ve Mescid-i Aksa’yı fethediyor.

Böylece; Mescid-i Aksa’yı ve Kudüs-ü Şerif'i haçlı emperyalizminden kurtarmış oluyor.

Bu da Resulullah’ın, Nureddin Mahmut Zengi’nin rüyasına girmesi sayesinde oluyor.

Gerçekten o Selçuklu İmparatorluğu’nun evlatlarından olan bu büyük insan, yani Nureddin Mahmut Zengi’nin ne kadar zeki, ferasetli ve hatta Allah’ın evliyası olduğu bu rüya ile ispatlanıyor.

İşte zaferler üstüne zaferler kazanan gerçek devlet adamları, kumandanlar ve atabeyler…

Tarihimiz bunu yazmıştır, kaydetmiştir ve hiçbir dünya tarihi bunu inkar edemez.

En derin saygı ve sevgilerimle…


Bu Makale 1249 kere okunmuştur.