Görüş Bildir

MASA, KASA VE NİSA..!?

Evet sevgili okurlar..!

“Türkiye’de Neler Oluyor?” başlıklı beş gün süren yazı serimizi burada noktalıyoruz...

Yeni bir yazı serisini, “Masa, Kasa ve Nisa” başlığı altında bugün itibariyle, başlatıyoruz... Yeni gelişmeler, mevzular ve sıcak gündem başlıkları mevcut.. Yani ülke gündemi hayli yoğun..

Doğrusu, bu başlığın esprisi yeni Türkiye’nin hal-i pür melaline, siyaset kulvarında yeni yeni isimlerin varlık göstermesine ve milli görüşten çıkan muhafazakar partilerin de birbiriyle ters düşme hallerine “mercek” tutmaktır..

Özellikle, siyaset kulvarında nasıl da birbirlerine karşı kinci hava estirdiklerini ortaya koymak için bu başlığı kullandık ...

Yazımızın ve başlığımızın ana hedefi AK Parti’nin, nasıl da “AKP’ye” evrildiği esprisidir..

AK Parti, AKP değil, AK Parti olarak yola çıktı..

Ne var ki, zamanla AK Parti’nin “AK’ı” gitti, AKP’si geldi..

Nitekim, dost acı söyler gerçeğiyle, AK Partiye 6-7 yıl önce, yaşanan ve yaşatılanlar karşısında; “şuyuu vukuundan beterdir” anlayışının kamuoyunda hakim olması nedeniyle uyarılarda bulunmuştuk..

Ve bir kaç yazımıza; “Önce Mücahit, Sonra Müteahhit, Sonra da Müsait” ifadelerini kullanarak, başlığa çıkarmıştık..

Bu ifadeler o gün gerçekten kamuoyunun, yani siz değerli okurlarımızın “dikkatini” çektiği gibi, yüksek derece de beğenisinden geçip, çok sayıda tebrik mesajları almıştık...

“İşte hakikatler” diye...

Ne yazık ki, “siyaset” dün olduğu gibi bugün de, görünen odur ki, yarın da “hep nezaketten” yoksun, bir kimliğe sahip olacak...

Çünkü, yaşanmakta olan hal, “siyasetin” ne kadar kirlendiğini, ne kadar madrabazca faaliyet gösterdiğini, kimin eli kimin cebinde meçhuliyetiyle, büyük bir güvensizliği ortaya koymaktadır...

Enva-i olumsuzlukları barındırdığı gibi, “kandırmaca” mesleğine döndü, siyaset!...

İşte bu gerçek karşısında; “Masa, Kasa ve Nisa” ifadelerini yazımıza başlık olarak kullanma gereğini duyduk...

Siyaset arenasındaki siyaset erbapları, ahaliden oy alabilmek için; enva-i pozisyona giriyorlar...

Fütursuzca güne ve zamana özgü libas giyiyor, düşünce ve fikir, inanç, ibadet, muhafazakarlık maskesiyle, hareket ediyor...

Ki sizler de, bizler de “bu yapılan” maskeli siyasetleri görmekteyiz.. Gördüğümüz için de, kamuoyunun bir nevi tercümanı olarak, eleştiri oklarımızı yöneltiyoruz..

Çünkü, görülenler karşısında der demez insan “hayal kırıklığına” uğruyor...

Kimi siyasetçi seçim öncesi, meydanlarda “okkalı” laflar üreterek, milli ruhun istek ve taleplerini “nara atarak” dile getirmekte.. Ama oyunu aldıktan sonra, “siyasi gücü” eline geçirdikten sonra; 180 derece dönüşle “siyasetin en pısırık” adamı oluveriyor..

Diğeri, muhafazakarlık diyor, namaz, niyaz, inanç, Müslümanlık diyerek, “oy devşiriyor?” sonra, “Mücahitlikten, müteahhitliğe ve müsaitliğe” terfi ediyor(!)...

Solcusu da, ataisti de, seküleri de, sosyalisti de, geri kalır yanları yok!...

Sonuçta oy veren seçmen, diz dövmeye başlıyor...

“Allah Allah, biz ne bekliyorduk neyle karşılaştık?..”

Demek anlaşılan odur ki, bu siyasetin hedefi, ne millettir, ne ülkedir, ne hizmettir varsa yoksa; “Masa, Kasa ve Nisa”dır..

Yani önce siyaset kulvarında “masayı-koltuğu” kapmak, ardından “kasayı” oluşturmak... Öyle ya, “siyaset kasasından neler çıkarabilirim” aklı çalışmaya başlar...

Nitekim bu mantıkla yola çıkan nice siyasetçilerin hali orta yerde cereyan etmektedir.

Kasa da teslim alındıktan sonra bu sefer “Nisa” devreye girer.

Yani kadın hayatı devreye girer.

Böylece benimsenen siyaset, Kadını da Masa ile Kasa gibi bir emtia olarak görmeye başlar...

Şimdi bu siyasetten, milletin beklenti ve isteklerinin “cevap bulması” ya da yerine getirilmesi beklenebilinir mi?

Bana göre hayır!

Hiç de inanmıyoruz.

Zira “Görünen köy kılavuz istemez” misaliyle yola çıkarsak bakıyoruz siyasetin en önemli kilit noktalarından gelen şu ifade hareketlidir.

“Nasıl para kazanabilirim.. Nasıl ihale alabilirim?”..

İşte bu espriler ortaya çıkıyor.

Yeni Türkiye dediğimiz hal ne yazık ki; İttihat Terakki Cemiyeti’nin siyasetinin içinden fışkıran kavramlarla, dolu!...

O gün mekanizma nasıl işliyorduysa, bugün de aynısı mevcut..

Sultan Abdülhamid’i devirebilmek için kurulan ve hatta darbeler silsilesini elde edebilmek için kurulan komplo teorileri nihayet bir Osmanlı’yı yıktı, yıkabildi ve tarihe gömdü.

Aynı o tehlike bugün Türkiye bünyesinde de yaşanmaktadır.

Evet!

Darbeler, postmodernler, 27 Mayıslar gibi darbeci unsurlar kimse zannetmesin ki sinmiş veyahut sindirilmiş, ya da “artık yoklar..”

Hepsi mevcudiyetini koruyor...

Hala da aynı biçimde aynı düşünceye sahip gizli odakların varlığı; tartışılmazdır...

Hani bir söz var, “su uyur, düşman uyumaz..!”

Bu itibarla tavsiyemiz halkımızın her daim tetikte olup, uyanık olması gerekir.

Kimin eli kimin cebinde olduğu hali pür melalimizi okuyoruz ve izliyoruz ve üzülüyoruz.

Burada siz değerli okurlarımızı çok değerli Yusuf Kaplan hocamızın “Sistemi dönüştürmek için yola çıkıp sistem tarafından dönüştürülmek!” başlıklı dünkü yazısıyla baş başa bırakıyorum..

Ve en derin sevgi ve saygılarımı sunarak, Yusuf Kaplan hocamıza sözü veriyoruz...

“Felâket tellallığı yapmıyorum. Yanlışlıklarımızı, büyük hatalarımızı görüp önlem alamazsak, yok oluruz ve bunun vebalini ödeyemez, bize umut bağlayan mazlumlara da hesabını veremeyiz.

O yüzden içerden, güçlü, köklü, uzun soluklu, zihin, ufuk ve ön açıcı eleştiriler yapmak zorundayız.

5 MİLLÎ GÖRÜŞ PARTİSİ, AZ OLMADI MI?

Sarkastik, rahatsız edici bir ara soru bu ama gerçek bu; acı gerçek!

Bir hareketten beş partinin çıkması neye işaret eder?

Elbette ki, çarpıklığa, bir şeylerin yanlış gittiğine...

Bu beş parti, millete gidecek ve hangi büyük farklılıkları, benzersizlikleri için oy isteyecek acaba?

Böyle bir soruyu sormak bile gülünç ve tedirgin edici, değil mi?

Millî Görüş hareketinden beş ayrı partinin çıkması, Millî Görüş’ün güçlü bir insan kaynağı olduğunu gösterir mi? Elbette ki.

Ama bu insan tipinin sadece “oraya buraya yamanan”, “kaynakçı” bir insan tipi olduğunu gösterir. Üzücü ama böyle!

Kendisini siyaseten Millî Görüş’ün çocuğu olarak gören biri olarak söylüyorum bunları.

Bir ara AK Parti’nin, Millî Görüş köklerinden aşı yapması, taze kan devşirmesi gerektiğini söyledim AK Parti yöneticilerine. Başkaları da söylediler eminim. Ve söylenen şeyi yaptılar.

Sonuç ne?

Sonuç, benim açımdan da hayal kırıklığı oldu.

Millî Görüş kökenli insanların bile masaya ve kasaya ne kadar çabuk yenildiklerini görünce, hayal kırıklığı yaşadım.

Bu insanlar, İslâmî dertleri, kaygıları olan insanlardı. Masayı, kasayı ve nisayı görünce, yenildiler!

Millî Görüş’ten beş parti çıkmasının nedeni buralarda gizli işte!

O yüzden meseleyi en başından, kökünden ele almakta yarar var...”

 


Bu Makale 1315 kere okunmuştur.