MEVCUT SİSTEMİN GEÇİŞİNE RAĞMEN, EZANI SUSTURAMAZSINIZ!

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzre "8 Mart Dünya Kadınlar Günü" diye, tanımlanan uyduruk bir gün var...

Tıpkı Sevgililer Günü, Anneler Günü, Babalar Günü gibi.

Niye uyduruk diyoruz?

Zira uzaktan yakından “Kadın Haklarıyla” ilgili herhangi bir emare yok..

Sadece ranta dayalıdır…

Provokasyon amaçlıdır..

Seküler fikriyata "zemin" oluşturmaktır..

Birilerini bir yerlere getirip, popüler yapma çabasıdır..

Çünkü mutlak bir inkârcı ideolojinin sembolize edilmiş günü olarak; "enjekte" ediliyor..

Taksim Meydanı’nda sözde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kamuflajıyla, "Feministler Gece Yürüşü"nü yapıyor…

Kirli bir politikanın, kirli bir siyasi oluşumun; çabalarıyla hazırlanmış kadın yürüyüşü esnasında "Ezan-ı Muhammedi" okunurken, ezanı susturmak için koro halinde ıslıklar çalınıyor..?

Ezanı susturmaya ve kabullenmemeye yönelik, ortaya konular bir iğrençlik…

Saygısızlık..

Şuursuzluk..

Hadsizlik kadar, edepsizliğin dik alası..

Ne yazık ki; cumhuriyetin kuruluşundan bugüne dek antidemokratik, cumhurun dışında darbeciler tarafından onaylanmış bir anayasayla Türkiye’nin hal-i pür melali ancak böyle yaşanabilir?

***

1923’te cumhursuz kurulan bir cumhuriyetin başlangıcından beri hep "İslam’la" uğraşılmıştır…

İslamiyet’i yermek ve karalamak için, gönüllerden ve beyinlerden sildirmek için, tek kelimeyle bir "milleti dinsiz-imansız" hale getirmek için; çaba sarf edilmiştir…

Hazin olan şudur ki; İnsanlık dışı, hukuk dışı, antidemokratik bir rezaletler silsilesini uygulayan, yeşermesine zemin sağlayan sisteme, düzene “Demokrasi” deniliyor?

“Cumhuriyet” deniliyor..

“Kemalizm” deniliyor…

“Laiklik” deniliyor.

Ama madalyonun öbür yüzüne bakıldığında, sayılanların yanında mezalimler silsilesi kabus gibi bu milletin başına çökmüş, ezdikçe eziyor.

Tarih sayfalarına bakıldığında; yıkılmayan, ahıra ve askeri kışlaya çevrilmeyen cami kalmadı.

Kapatılan Kur’an kursları, imam hatipler, medreseler, tekke ve zaviyeler vs…

Din derslerinin okullardan kaldırılması..

Hele ki, İslam kelimesinin nüfus cüzdanlarından silinmesi, rasgele bir uygulamanın sonucu değildir.

Her şeye rağmen bu millet dimdik ayaktadır.

Velev ki gelip giden hükümetlerin ve partilerin varlığına rağmen, baksanıza bu kez millete "ezan sesi" bile fazla görülmeye başlandı…

* * *

Sevgili okurlar.

Tek kelimeyle diyebiliriz ki yaşadıklarımız gerçekten ahiri zamandır…

Efendimiz (S.A.V) tarafından “Ahiri zamanın şerrinden, fitnesinden, kadının şerrinden” korunmak için dua etmiştir…

1924’ten bugüne kadın, adeta analık vasfını unutmuş, bir fitne unsuru haline getirilmiş, terör yaratma aleti haline gelmiştir.

Yazıklar olsun demekten başka bir şey bulamıyoruz.

Tabi Ezan-ı Muhammedi’ye karşı yapılan edepsizlikler, rastgele bir olay değildir.

İşin içinde provokasyon vardır.

Provokatörler vardır.

Kirli siyaset vardır.

Vardır da vardır…

Bu millet, bunların hepsini biliyor.

Elbette ki biz de biliyoruz.

Ama şunu da yazmadan geçemiyoruz.

Kesinlikle bu bir provokasyon ürünüdür.

CHP ve HDP bu işin arkasında olmasıyla beraber, tabii ki MHP’nin ulusalcı kesimi de işin içinde "cirit" atıyor..

Hedefleri Erdoğan’ı susturmaktır..

O'nu siyasi alanda; "yok etme" gayretidir…

Ama bu da bir gerçektir ki her ne kadar hükümet, devletin önemli bazı kurum ve kuruluşları buna karşı gereken cevaplar vermişler ise de resmi ve siyaset dilinin savunma adı altında yapmış olduğu açıklamalar, kesinlikle sadra şifa değildir.

Olayın en mühim tarafı şudur ki kamuoyunun da dikkatini bu yöne çekiyoruz.

Eğer Taksim’de “Dünya Kadınlar Günü” adı altında yürüyen bazı siyasi partilerin hazırladıkları provokasyon militanlarının böylesine edepsizlikleri varsa ki vardır.

Bize göre buna susan yasalar, devlet, hükümet ve bazı yetkili kamu kurum ve kuruluşlarının herhangi bir suç duyurusu girişimi veyahut bir kamu davası açma çabasının olmaması, insanın aklına şu soruyu getirmiyor değil?.

Acaba “Müesses Nizam” denilen mevcut rejim, resmi olarak bu olayı savunanların samimiyetleri ne derecededir?

Resmi dil ve siyaset dili, “Ezan” ve “Bayrağı” dillerinden düşürmüyorlar.

Telaffuz o biçim.

Halka karşı, halkı uyarma şekli deseniz o da; o biçim.

Maşallah, nazar değmesin demekten başka bir şey bulamıyoruz!.

Ama ne var ki madalyonun gerçek yüzüne bakıldığında bayrak, ezandan ileri tutuluyor ve bayrağa karşı yapılan herhangi bir saygısızlığa karşı kınamakla yetinilmiyor.

Mutlaka savcılıklarımız tarafından soruşturma açılıyor ve dava ediliyor.

Ve cezalandırılıyor da.

Peki, madem öyleyse kutsallık açısından “Ezan ve bayrak” eşdeğer olarak biliniyorsa, bayrağa yapılan herhangi hakaret ve çirkinliklere karşı bir saat bile geçmeden soruşturma açılıyor.

Ne oluyor da ezana karşı yapılan hakaret ve iğrenç saldırıya karşı hükümetin, devletin yetkili kamu kurum ve kuruluşlarının kılı kıpırdamıyor ve herhangi bir soruşturma da açılmıyor?

O kadınlar mutlak bir suç işlemişlerdir.

Yalnız Ezan-ı Muhammedi’ye karşı değil, tüm dünya İslam ümmetine karşı yapılan bir iğrençliktir, hakarettir, bir terbiyesizliktir.

Ama buna rağmen, sadece üç dört günden beri kınama propagandası yapılıyor.

Cezalandırma propagandası yok.

***

Sormazlar mı, bu nasıl bir çifte standartlık?

Bu ne biçim bir aldatmacadır?

Bu nasıl bir politik dil kullanılmasıdır?

Oysaki merhum Akif ezanı savunurken şöyle diyor;

“Ruhumun senden İlahî, şudur ancak emeli:

Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.

Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli.

Ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli.”

***

Bayrak için de şöyle diyor;

“Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!

Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.

Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal.

Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;

Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal.”

***

Bakınız, sevgili okurlar.

Siyaset dili eğer samimiyse, siyaset dili derken yalnızca iktidarı kastetmiyorum..

Tabi ki, muhalefeti de dahil ediyorum..

Ve diyorum ki;

Siyaset dilinde Ezan-ı Muhammedi’yi ıslıklayan kirli ideolojiye karşı adeta bir suskunluk var.

Yani yasa onları yakalayıp yüzde 99’u Müslüman olan milletin inancına hakaretten dolayı içeri atmıyor…

Bir cezalandırma hareketi yok.

Ama birkaç yıl önce soysuzun biri Diyarbakır 2. taktik hava kuvvetleri komutanlığı hudutları içerisinde bayrağı gönderden indirirken hemen yakalanıp cezalandırılmıştı.

Peki, ezana yönelik yapılan hakarete karşı neden yakalanıp, hak ettikleri ceza verilmiyor?

Ama biz susmayacağız.

Zira haksızlığa ve küfre karşı susan “dilsiz şeytandır…”

En derin saygı ve sevgilerimle.