MÜSTAKİL VE BAĞIMSIZ OLMAK! (II)

Evet, sevgili okurlar.

Dün Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde düzenlenen 40. Muhtarlar toplantısında konuştu.

Cumhurbaşkanın, Muhtarlara hitaben verdiği mesajlar, vicdani ve imani derinliklerinden gelen gerçeklerin menzumesiydi…

Her zaman söylediğim gibi…

Türkiye için bir şans olarak devletin başında bulunan Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, çağımız açısından bize göre tüm İslam dünyası için hatta tüm insanlık için bir şanstır.

Söylediklerinde zerre kadar gerçek dışı bir cümle bulunamaz.

15 yıldan beri Türkiye’nin sorun yumağı haline gelen iç meselelerin tümü halledilmemişse de özellikle PKK, FETÖ, DEAŞ, DHKP-C terör örgütleri sorunları gibi…

Tümüyle bitmemişse de unutulmasın ki terörün eski aktifliği artık nerdeyse son bulmuştur…

Yılanın yedi yerden kırılmış beli gibi; "terör de artık yavaş yavaş sindirilmeye" yüz tutmuştur.

Ve o mezalim ateşi nerdeyse sönmek üzeredir.

Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da…

Ama hiç unutmayalım ki 50 yıldan beri gelen-giden Cumhuriyet hükümetleri ve Cumhurbaşkanlarının hiçbirisi böyle yüreklilik göstererek Erdoğan gibi düşünmemiştir, çaba göstermemiştir.

Ve ümmet misyonunu İslam dünyasına yaymamıştır.

Bakınız, üç gün evvel Somali’deki Müslüman hükümete karşı büyük bir terör olayı gerçekleştirildi…

300’den fazla insan öldü.

Somali’nin başkenti Mogadişu nerdeyse darmadağın edildi…

Cumhurbaşkanı Erdoğan...

Tabiri caizse sanki “dest-i kudret” gibi yardım elini o İslam inancını taşıyan Somalili mağdurlara uzattı.

Ve hemen kargo uçakları gönderildi, oradaki yaralıları Türkiye’ye taşıdı. 

* * *

İnanın, sevgili dostlar.

İnsanın sorması geliyor...

İslam ülkelerinin dertleriyle dertlenen böyle bir devlet adamı acaba Osmanlıda var mıydı?

Bu şekilde düşünerek bunu sormamak mümkün değil...

Tüm bunları bilen ve adım adım takip eden haçlı dünya emperyalizmi ile tarihi İslam düşmanı olan Siyonist Yahudi emperyalizmi; ittifak içerisinde yıllardan beri Türkiye’yi yıkmak için ve İslam dininin tümünü ele geçirmek için, nice entrikalı oyunlar oynadıkları kuşkusuz, herkesin malumudur..

Özelikle Türkiye’nin başına terör örgütlerini ihdas eden emperyalist haçlılar…

Bundan 40 sene evvel ASALA örgütünü bela ettiler…

Yani ermeni kökenli…

1915 Ermeni intikamını alma bahanesiyle yola çıkarak, 'ASALA' adlı Ermeni örgütünü, kurdurdu…

Bu örgütün ana kaynağı ve adresi Lübnan’dı.

Suriye ile Lübnan Ermenilerinin işbirliğiyle harekete geçildi…

Ama emelleri kursaklarında kaldı.

Evet, ASALA terörü fiyaskoyla neticelendi.

Aynı karanlık güçler bu kez ASALA’nın yerine PKK’yı öne sürdü.

Bu kez Ermeni değil de “Kürtlerin hakkını savunuyorum” diye üç beş tane inançsız, kendini bilmeyen, sözde Kürt adını taşıyan bir siyasi ve silahlı akım oluşturuldu…

Ve buna da PKK denildi.

Türkiye’de oldukça güçlendi, yayıldı ve bunu savunan siyasi partiler oldu.

Başta HDP ve bugünkü CHP olmak üzere…

Ama yıllardan beri bunca masum insanların kanı döküldüğü halde, bunu da başaramadı.

Bunlar da yavaş yavaş sinmeye ve söndürülmeye yüz tutmaktadır.

Bununla da yetinmediler.

Bu kez, DEAŞ’ı ortaya koydular.

Suriye ve Irak’ta DEAŞ’ı harekete geçirdiler.

Bunlar da başa çıkamayınca Türkiye’ye saldırmak üzere PKK’nın diğer bir kolu olan PYD’yi icat ettiler.

FETÖ denilen megalomanyak bir insanın örgütünü bu sefer hem Türkiye'deki derin devleti, hem de Amerika’nın derini CIA ile işbirliği yaparak PKK’yla birlikte harekete geçtiler....

Bu da tutmadı.

Yine Erdoğan’ın siyasetine karşı yenik düştüler.

Bu kez Kuzey Irak’ta Bölgesel Yönetim başkanı olan Mesut Barzani’yi harekete geçirdiler.

Ve sözde ılımlı Müslüman görüntüsünü kendine verdirerek, bu kez PKK’nın da, FETÖ’nün de, PYD’nin de tüm temsilciliğini üstlenen adeta “şaşkın bakkal” gibi ne yaptığını kendisi de bilmeyen Barzani ortaya çıktı.

Gayrimeşru bir referandum yaptı.

Ama yine başaramadı ve havasını aldı.

***

İnanın, sevgili dostlar.

Bunların hepsi karanlık bir küfür dünyasının dalalet ve nifak kollarıdır…

Bu kollar Allah’ın izniyle kırılmıştır ve daha da kırılacaktır.

Kürtleri, bir siyasi platforma çekerek Türkiye’ye karşı büyük bir bölücülük ittifakı ile Barzani’nin şahsında ortaya konulması bize göre kesinlikle yine Amerika’nın ve eski ejderha durumundaki İngilizlerin ve Yahudi’nin oyunlarıdır.

Bu itibarla her zaman bu köşede söylediğim gibi…

İslam dünyası, kışkırtılıyor.

Birbirine düşürülüyor.

Enva-i türlü entrikalı oyunlara maruz bırakılıyor…

Ve tarih boyunca İslam’a bağlılığını sımsıkı koruyan Kürt milletini bu sefer manyak tıynetli insanlar vasıtasıyla "birbiriyle" çatıştırmak istiyorlar…

Bu da çok tehlikeli bir oyundur.

Gerçekten Kürtler Müslüman’dır.

Kürtler merttir,

Kürtler yüreklidir.

Kürtler cesurdur.

Kürtler izetli ve namuslu bir toplumdur...

Kimse inkâr edemez.

Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretlerinin “makaleler” isimli risalesinde tarihi “İkdam” gazetesine vermiş olduğu bir mülakatını, bugünkü deyimle röportajını burada sizinle paylaşmadan geçmek istemiyorum.

Lütfen inceden inceye can kulağıyla okumanızı istirham ediyorum.

O büyük üstat 7 Mart 1920’de “İkdam” gazetesindeki “Kürtler ve Osmanlılık” başlıklı yazısı aynen şöyledir;

“Evvelki günkü gazeteler Paris’te Şerif Paşa ile Ermeni Heyet-i Murahhasası (Dışişleri Sorumlusu Reisi) Boğos Nubar Paşa arasında Kürdistan ve Ermenistan hakkında bir uyum sağlamaya çalışılmıştır.

Kürt efkar-ı umumiyesinden, Bediüzzaman’dan izahatını talep ederlerken…

Bediüzzaman şöyle diyor;

“Dört buçuk asırdan beri vahdet-i İslamiye’nin (İslam birliğinin) fedakar ve cesur hadim ve taraftarları olarak yaşamış ve dini ananesine sadakat-i gaye-yi hayat bilmiş..

Yani ihlasla, sadakatle dini gerçeklerine bağlanmış olan Kürtler, henüz beşyüz bine yakın verdikleri şehitlerin kanı kurumadan şişlere geçirilen nice yetimlerin, gözleri oyulan ihtiyarların hatıralarını teessürle anarken, İslamiyet’in zararına olarak tarihi ve hayatı düşmanlarıyla ihtilaf ve uyum sağlama akdini gerçekleştirme suretiyle salabet-i diniyeleri (dine bağlılık gerçeğinin) hilafında yani aykırılığında tefrika ve bölücülük yapmaya yönelik kimse adım atamaz.

Binaenaleyh.

Kürt vicdan-ı millisinin bu uyarısına muğayir hareket eden zevatı da Kürtler tanımazlar.

İsmi Şerif Paşa ise de isterse Hz. Şerif Paşa olsun, Kürtler ona inanmazlar.

Ve yegâne emelleri de düşünceleri de dini birliği ve milliliğini muhafaza olduğundan keyfiyetin izahına dalalet buyrulmasını muhterem gazeteniz olan İkdam’ın yazmasını istirham ediyoruz” diyen Bediüzzaman…

Bakınız sevgili dostlar.

97 yıl önce yazılan bir yazıdır bu.

Sanki bugünkü dünya emperyalizminin Kürt milletini kandırarak İslam birliğinden ayırma planının sergilediğini haber veriyor..

Bediüzzaman Hazretleri bugünü görmüşçesine bu yazıyı yazmıştır.

Nitekim Şerif Paşa denilen bir Doğulu Kürt, Osmanlı paşalarından birisi…

Gidiyor Boğos Nubar isimli bir Ermeni temsilciyle Paris’te ırkçılık üzerine bulunup Türkiye’yi parçalamak için anlaşma yapmışsa da Kürt milleti böyle insanları tanımıyor.

Tanımaz ve tanımayacaktır da.

Tıpkı Barzani’nin yapmış olduğu yanlışlıklar gibi.

Hiç unutulmamalıdır ki Kürt milleti, o gerçek komutan İslam mücahidi Selahaddin-i Eyyubi’nin torunlarıdır.

Boğos Nubar’ların şunun bunun torunları değildir.

En derin saygı ve sevgilerimle…