Görüş Bildir

MÜSTAKİL VE BAĞIMSIZ OLMAK! (VI)

Evet, sevgili okurlar.

Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan, dün Cumhurbaşkanlığı külliyesinde Irak Başbakanı Haydar İbadi’yle yapmış olduğu müşterek basın toplantısında çarpıcı ve dikkat çekici ifadeler kullandı…

Ve şöyle dedi;

“Türkiye-İran-Irak olarak yaptığımız görüşmelerle, attığımız adımlarla şu anda olumlu bir noktaya geliyoruz, geldiğimize inanıyorum...”

Erdoğan, gerçekten Türkiye için olsun, Irak için olsun, her iki vatanın bölünmez bütünlüğünün korunması cihetinde; çok büyük bir tespit ve saptamada bulunuyor..

“Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin almış olduğu gayri meşru referandum kararına yönelik üzüntümüz ortadaydı, buna karşı olan tavrımızın değişmediğini tekrar ifade ettik.

Başından itibaren biz Irak'ta toprak bütünlüğünden olduğumuzu hep ifade ettik, bundan sonra da aynı şekilde ifade edeceğiz.

Bunu kabullenmemiz mümkün değildir.

Arada yapmış olduğumuz bazı uyarılara rağmen herhangi bir olumlu gelişme olmayınca da bazı yaptırım kararlarını almak durumunda kaldık.”

Cumhurbaşkanı bunları dile getirirken aynı zamanda bir yerlere de çok önemli mesajlar verdi.

Tabi bu mesaj ABD’nin direk beynine yönelikti…

Ki, İsrail’in “Büyük Ortadoğu Projesi”nin gerçekleşmesine yönelik giriştiği kirli emellerine; "bu ittifak ve işbirliğiyle" darbe indirmiş oldu.

Artık öyle ümit ediyoruz ki emperyalist haçlı anlayışlar, Ortadoğu’nun bölünmüş küçük devletleri üzerine bölme gibi kirli girişimlere teşebbüs edemeyeceklerdir…

Zira İran’dan, Irak’tan daha fazlasıyla bu gerçeği simgeleyen Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan vardır…

Barzani’yi uyardığı halde, hatta bir ara “Himaye” şemsiyesine aldığı halde Barzani bu iyiliği unuttu…

Gitti, ABD’nin kandırmaca siyasetine dayandı.

İsrail’in kirli anlayışına güvendi.

Ama Erdoğan’ın himayesini ve büyüklüğünü gözardı etti.

Bakınız, ansızın kendi kendine kendini yalnızlaştırdı ve kimse artık Barzani’ye sahip çıkmıyor?...

Demek ki; Ortadoğu’nun gerçek lideri Erdoğan'dır…

Buna layık bir devlet adamıdır…

Ve halk bunu bekliyor.

Ancak şunu da sizinle paylaşmadan geçmek istemiyorum.

Her şey tamam.

Amma velâkin, ABD ve diğer haçlı emperyalizmin ve İsrail’in ajanları, coğrafyamızda bitmek tükenmek bilmiyor.

Kol gezen bu tür piyon ajanlar, dün olduğu gibi bugün de ne yazık ki bilerek veya bilmeyerek devletin himayesinde değişik fonksiyonlarda tabiri caizse; cirit atıyor..

Terörü ha bire körüklüyor, pompalıyor ve hızlandırıyor.

Evet, her ne kadar geçici olarak olsa da Barzani’ye karşı İran-Irak ittifakı içine girilmişse de bize göre bu kafi gelmez.

Yetersizdir ve geçicidir.

Şu hakikatı da gözardı etmememiz gerekir..

Çünkü, hiçbir zaman ne Irak’ın Şiilerinden ve ne de İran’ın hizipçi politikasından, Türkiye bir yarar sağlamış değil…

Ancak içimizdeki bu büyük fitne ve belayı bir an evvel bertaraf etmek için; iyi organize olunmalıdır…

Sayın Erdoğan o büyük ferasetiyle, harekete geçmelidir.

Sözde kalınmamalıdır.

Çünkü şuan Türkiye'ye yönelik, 40-50 yıl önceki Suriye’li baasçıların yaptığı siyasi oyun ve rol, oynanılmaktadır…

Keza Irak’ın hali de Türkiye’nin içinde yaşanmaktadır.

Böyle olunca halk gerçekten ümitsizleşiyor.

Ve konuşulanların etkisi pek kalmıyor.

* * *

Bakınız, dünkü Söz Gazetesinin sürmanşetinde şöyle bir haber okuduk.

Ve bu haber gerçekten Diyarbakır’ı sarstığı gibi, Türkiye’yi sarsıyor..

Hiç kuşkusuz ki, Türkiye’yi sarstığı gibi tüm İslam dünyasını da sarsmaktadır…

Düşünün, gencecik bir Uzman Onbaşı…

Daha, 22 yaşında…

Bilal Dicle, sabahleyin mesaisine gitmek üzere kapısının önünde arabasının bagajını açarken, kendisine pusu kuruluyor..

Arkadan saldırı yapılıyor, sırtından vurularak ağır yaralanıyor…

Her ne kadar hastaneye kaldırılıyorsa da tüm müdahalelere rağmen kurtarılamıyor.

Şehit düşüyor..

Bu gencecik Uzman Onbaşı Bilal Dicle..

Anasının-babasının tek bir evladı olmakla beraber, memleketine, vatanına hizmet etmek için askeri personel olarak görev yapmak istemiş.

Ama birileri hazmedememiş ve takip altına almış ve arkadan vurmuş.

Tüm bunlardan daha üzücü olanı da; olay yeri nerdeyse polis karakolunun yanıbaşında olmuş.

Vuran hain kişi, elini kolunu sallayarak oradan uzaklaşabiliyor..

Şehidin sahipleri…

“Oğlumuzun şahadetini gördüysek de bağırdık, çağırdık, koştuk, ne bir ambulans, ne de herhangi bir güvenlik güçleri bulunmadı. Kendi imkânlarımızla ambulans çağırdık ve hastaneye kaldırdık” diyerek, tepki veriyor..

***

Evet.

Tüm bunlara rağmen!..

Sayın Cumhurbaşkanımız; "Terörle mücadeleyle" ilgili her zaman yaptığı güzel ve ikna edici konuşmalar söz konusu isede; ne yazık ki "terör sorunu" bir türlü çözümlenmiyor..

İstenilen sonuç alınamıyor..

Keza üç gün önce de Hakkari’nin dağlarında gencecik bir üsteğmenimizin kaşla göz arasında pusu kurularak şehit edilmesi..

Hergün ana kuzuları ölüyor..

Gerçekten çok üzücü!

Toplumu oldukça ümitsizleştiriyor…

Siyasi konuşmalara nerdeyse toplum artık inanmıyor…

Tepki veriyor..

Bu, büyük potansiyel haline gelirse, mevcut iktidarın da artık pek yolu kalmaz…

Halk kendi kendine "terörle mücadele" etme zorunluluğunu hisseder…

Allah korusun.

Bu da olursa bölgede kan gövdeyi götürür.

Her ne kadar cenaze merasimine; eskisi gibi politikacıların, siyasilerin klişeleşmiş ifadeleri kullanmakla halk biraz teselli bulabilir ama olayların ardı arkası kesilmeyince, o ümitler de boşa düşüyor...

Ama gerçekten bu olaylar, derinden düşündürmektedir…

Polis karakolunun yanı başında resmi bir devlet adamı olan Uzman Onbaşı şehit oluyor…

Güvenlik güçleri nerdeyse; "yarım saat sonra" olay yerine geliyor..

Halbuki olay yeriyle karakol arasında çok kısa bir mesafe var.

Bu olay, insanı 24 Ocak 2001 günündeki Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan'a yönelik suikaste götürüyor..

Okkan, beş tane korumasıyla birlikte; orada şehit edildi..

Ve failler; elini kolunu sallayarak, kaçıp gitti…

Ki, Emniyet Müdürlüğü 100 metre geride…

Meseleler, gerçekten çok derindir.

Her gün birer tane numune olarak da olsa, bu köşede satırlar arasında kısa başlıklarla dile getirmekteyiz!…

İnşallah siyasilerimize bir ders-i ibret olur.

Bu da bir uyanmaya vesile olur…

Yoksa gaflet içerisinde uyuyan bir Türkiye’nin hal-i vaziyeti düşünülemez!…

En derin saygı ve sevgilerimle.

 


Bu Makale 6544 kere okunmuştur.