Görüş Bildir

NİFAK, ŞİKAK EŞİTTİR İNŞİKAK!

Evet, sevgili okurlar.

Bu köşede her zaman olduğu gibi sizinle yapmış olduğumuz sohbetlerin ana çizgisi ve temel unsuru; "yaşadığımız tarihsel" vakaların "iç yüzünü" paylaşmaktır…

Ki ders-i ibret alalım...

Özellikle, ülkemizin son 19. yüzyılın başlarından ta 20. yüzyılın sonlarına kadar…

Yani nerdeyse "200 yıllık bir zaman dilimi" diyebiliriz…

Osmanlı İmparatorluğunun gerilemesinin başlangıcıyla başlayan devletin çöküşü ve yıkılış hali…

Netice itibarıyla 20. yüzyılın başlarında Sultan Abdülhamid tahttan indirildi..

Bu tarihten başlamak üzere İmparatorluğun çöküşü ve Hilafet-i İslamiye’nin ilgasıyla kurulan laik bir cumhuriyet ve millete ödettirilen ağır bedellerin nelere mal olduğu?.

Nedir onlar?

Elbette ki ta bugüne kadar toplumun bünyesinde devam ede gelen soykırımlar.

Oluk oluk akıtılan insan kanları…

Acımasızca uygulanan antidemokratik, hukuk dışı mezalimler…

Tüm bunların varlığını sıralamak üzere bir araya getirirsek, bize şu neticeyi verir…

Ki “Tanzimat” adı altında sözde devletin temelinde gerçekleştirilmek istenen “Islahatçılık”, tam tersine “Nifak” ve “Şikak” doğurmuştur.

Elbette ki “Nifak ve Şikak”ın bulunduğu yerde “İnşikak” kaçınılmaz olur.

Yani devlet temelinde milleti kandırmacalarla, aldatmacalarla, yalan söylemlerle yapılan politikanın adı “Nifak”tır…

Münafıklıktır.

Hiç kuşkusuz ki, o münafıklığın, o ikiyüzlülüğün sonuç itibariyle doğurduğu gayrimeşru velet vardır ki o da “Eşkıyalıktır…”

Ki eşkiyalık, terör yaratandır…

Devletin bünyesine yerleşen ve milletle çarpışan gayrinizamî unsurların varlığı oluşur ve sonuçta toplumun temelinde “İnşikak” meydana gelir.

Bunun adı da “Bölünme”dir.

Demek ki baştan buraya kadar ifade etmek istediğim gerçek, batılılaşma adı altında devletin bünyesinde oluşturulmak istenen “Islahatçılık” ne yazık ki tam tersine “Nifak” doğurmuştur, “Şikak” doğurmuştur ve “İnşikaka” neden olmuştur..

Bu “İnşikak”ın adı “Bölünme”dir…

Bunun temel sebebi de gayrimilli ırkçılıktır, mezhepçiliktir, batıdan ithal edilmiş batıl ve hurafeye dayalı laikçiliktir, demokrasi adını taşıyan makyajlı kavramalardır. 

Yani devletle milletin arası açılmış, ülkenin toprakları üzerinde çok büyük çatlaklar meydana gelmiş ve bu bölünme çatlakları da milletin ruhuna, örfüne, âdetine, tarihine, kültürüne uymayan, içimize ithal edilmiş batının kirli kültürüdür ve batılılaşma anlayışıdır.

Tüm bu olup bitenlere rağmen, keşke bir de teknolojisini alabilmiş olsaydık.

Ama ne yazık ki tam tersine teknoloji dışı bir ahlaksızlık ithalatı ülkemizde çatlaklar yaratmıştır, devletle millet arasında nifak ve şikak havası estirilmiştir.

Böylece o günden bugüne kadar 200 yıllık bir  süreç içerisinde bu devlet, bu millet bir türlü iki yakasını bir araya getirememiştir.

Ancak ne var ki içinde bulunduğumuz son 14 yıl hariç…

İnanın ki abartı olmasın diyebiliriz ki bu 14 yıllık süreç, Recep Tayyip Erdoğan’ın ister Başbakanlık dönemi olsun, ister Cumhurbaşkanlığı dönemi olsun, sanki 14 yıl değil de 140 yıl gibi bir mesafe kat etmiştir.

Devletin bünyesinde yeşeren en temel bozguncu unsur; Kemalist, Atatürkçülük ve laiklik anlayışının hâkimiyeti olmuştu…

Ki bu da artık 14 yıldan beri yavaş yavaş inişe geçmiş durumda.

Gösterge ibresi artık yükselmiyor, alçalıyor hem de alçaldıkça alçalıyor.

Yıllardan beri dünyanın önemli ülkelerini ziyaret eden Erdoğan’ın gezileri boşuna değildir.

Artık “Islahatçılık” adı altında “Tanzimat” devrine yönelik değil, tam manasıyla “Yeni bir Türkiye”nin oluşturulması anlayışının hâkimiyetidir.

Yeni bir Osmanlı kültürünün yaratılmak istenilmesidir.

Ümidimiz de bu yöndedir.

Halkın da büyük çapta bizim gibi aynı ümidi beslediğinden hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

* * *

Anayasanın 18 maddesinin değişimi bize göre “Yeni Türkiye”ye “Fütuhat” denilen “Fetih” kapılarının açılışıdır.

Öylesine inanıyoruz ki halk büyük bir potansiyelle dört gözle “Referandum”un gününü bekliyor, saatini bekliyor.

Artık CHP’nin köhneleşmiş altı oklu kirli anlayışının sonu gelmiştir.

Elbette ki inancımız da bu yöndedir.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Size çok çarpıcı, çok önemli, tarihi bir konuyu sunayım.

Şöyle ki;

Kocaman cihanşümul bir Osmanlı Devletinin kuruluş başlangıcı hiç unutmayalım ki yüce İslam dininin hakikatleriyle başlamıştır.

Bu başlangıç sayesinde tesis edilen, yani kurulan Osmanlı hükümeti büyük bir titizlikle o intizam ve güzellikler içerisinde devam etmiştir.

Ve kendi arasındaki “Medeni” kanunları da toplumun milli iradesini Kur’anla birleştirmiştir.

Her şeyin üstünde Kur’an hâkimiyeti devletin bünyesinde söz konusu olmuştur.

Ve dini akidelerle devlet siyaseti birbiriyle pekiştirilmiş ve ümmetin bünyesinde “İnşikak” ve “Tefrik” yerine, tam manasıyla “İttihat” birliktelik pekiştirilmesi gerçekleştirilmiştir.

Halk birbiriyle itilaf etmiş.

Ülfet, sevgi, dostluk ve kardeşlik anlayışı gerçekleştirilmiştir ve artık Kur’ana dayalı o güçlü temel üzerine devlet oluşturulmuş ve herhangi bir bunalma veya dumanlı hava içerisinde yağmacı kurtlar sokulamamıştır.

Ta ki 19. yüzyılın başına kadar…

Devlet, büyük bir bütünlük içerisinde yürümüş, yeryüzünde hükümranlığını ilan edebilmiştir.

Ne vakit ki “batılılaşma medeniyeti” adı altında devletin bünyesine dışa bağımlı, masonik, ikiyüzlü münafık kafalar yerleşince; "çöküş ve dağılma" fitili ateşlendi...

Kelimedeki tahrifat oyunları başladı, siyasetin bünyesine makyajlı kavramlar sokuldu, işte o zaman artık yavaş yavaş devlet gerilemeye başlamış oldu…

Düşüşe yüz tutmuş ve “çağdaş medeniyet” adı altında Türkiye ne yazık ki büyük bir zafiyet ve güçsüzlük içerisinde buraya kadar gelebilmiştir…

Çağ dışı kalmıştır..

Ama öyle inanıyoruz ki yüzde 99’u Müslüman olan bu milletin inanç ve akait temeline yerleştirilmiş iman gerçeğini hiçbir güç yıkmamıştır, yıkamaz da.

Çünkü o gücün dayanak noktası, Hz. Muhammed (S.A.V)’in yıkılmayan duvarıdır.

Bir duvar ki Hz. Muhammed (S.A.V) onun temelini atmışsa, o duvar kıyamete dek yıkılmaz.

Bir gemi ki kaptanı Hz. Nuh ise batmaya değil, Cudi dağı gibi en yüksek zirvelere kadar taşıyanlarını kurtaracaktır.

En derin saygı ve sevgilerimle.

 


Bu Makale 44733 kere okunmuştur.