Görüş Bildir

PARTİLER Mİ, PATIRTILAR MI? (III)

 

Evet, sevgili okurlar.

“Partiler mi, patırtılar mı?” başlıklı yazı serimiz bugün de devam ediyor.

Dünkü yazımızda da ifade etmeye çalıştığımız husus, "Türkiyemizin siyasi tarihinin dünü ve bugünü" idi…

Bugün de yine o minval üzere fazlasıyla bazı önemli "ayrıntıları" köşemize alıp, siz değerli okurlarımızla ve tüm kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.

Zira "siyasi" alanda vuku bulan çok önemli meselelerimiz söz konusu..

Zaten tüm yazılarımızın ana stratejisinden de anlaşıldığı gibi; hep memleket meselelerinin derin dokusunu irdeleyip, burada hasbihal ediyoruz…

Yıllardan beri, yani cumhursuz bir cumhuriyetin kuruluşundan beri, daha doğrusu cumhursuz bırakılan cumhuriyetin kuruluşundan beri; Türkiye hep "siyasi ve ideolojik" açmazların içerisinde debenip durmuştur…

Ülkemiz gâh darbeler geçirmiş…

Gâh kafası yerinde olmayan politikacılarla karşı karşıya kalmak zorunda kalmış..

Gâh Kemalistlik, Atatürkçülük, Laikçilik gibi kavramlarla, boğdurulmak istenilmiştir..

Ki cumhurla hiç alakası olmayan, ithal malı olarak bu memlekete yutturulmuştur…

Antidemokratik, insan temel hak ve özgürlüklerine aykırı uygulamaları kanunlaştırarak, Anayasa teminatı altına alınarak savunula gelmiştir..

Ve bundan dolayı bu memleket "iki yakasını" bir araya getirememiştir.

Uğursuzluk, ahlaksızlık, toplumsal çürüme, devlet bünyesindeki insan hakları ihlalleri..

Kamuda, insanları kayırma ve keyfiyet…

Parti dediklerimizin patırtı sesleri…

Ne yazık ki gelinen aşama itibariyle siyasi partilerin o patırtı sesleri nihayetinde çatırtıya dönüşmüştür…

Sözde kendine meşruiyet veren yasaların teminatı altına alınan o siyasi partiler, maalesef, her geçen gün patırtılaşmışlardır..

Ve o patırtı da zaman zaman da çatırdamıştır.

Tıpkı bugünkü CHP gibi…

Yine aynı minval  üzere iki yakasını bir araya getiremeyen diğer bazı siyasi partilerin hal-i vaziyeti!.

Hep vurgun, rant, adam kayırma, milleti kayırma vs...

Şimdi bu patırtıların çatırtılarının sesleri nerdeyse dünyaya yayılıyor.

İşe, DYP…

İşte, Anavatan..

İşte Refah partisi..

Ve daha sahamayacağımız onlarda siyasi parti.. Ki ülke'de iktidarları ele geçiren partiler idi..

Ama bugün, esamileri okunmuyon..

Türkiye "parti çöplüğünde" eriyip, gittiler..

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk Bey, Bakanlığını dizayn ederek, yeni düzenlemeler getirme çabası içerisindedir.

Zaten dün de ifade etmeye çalışmıştık…

Ki, 7 Eylül Cuma günkü Hürriyet gazetesinde yayımlanan Nuran Çakmakçı’nın kaleme aldığı yazısındaki hususları dünkü yazımızda, sizlerle paylaşmıştık.

Bugün biraz daha ilave ederek, Ziya Bey’in maddeler halinde Bakanlığa "çekidüzen" verme, kriterlerini sizlere aktaralım…

* * *

Ama bununla beraber, bilindiği gibi dün 12 Eylül 1980 darbesinin yıldönümüydü.

Bu darbe, TSK tarafından tıpkı 27 Mayıs darbesi gibi ABD orijinli bir milli hareket değil, adeta memlekete ihanet ve hıyanet erbaplarının yapmış olduğu kirli bir devrimdir.

Bu kirli devrime süs veren, şekillendiren, ne yazık ki şerefli TSK’nın omuzlarına taşıdığı o şerefli üniformayı ABD’nin ajanlığına feda eden bir gruh kesimdi..

Satılmış bu "apoletli" gruh, meşru anayasayı ve hükümeti alaşağı etme gerekçesinde, “Atatürkçülük” ve “laikliği”  öne sürmüştü..

Ne hazindir ki yıllar yılıdır, Atatürkçülük ve laikçilik anlayışını kendi karanlık ideolojilerine siper yaparak, arkasına sığınarak, emperyalistlerin zehirlerini bu ülkeye ve millete dayatan, enjekte eden nice hainler söz konusu oldu…

Maalesef hala da memleketimizde cirit atmaya devam edenler var…

Hep ifade etmişimdir…

Bu ülkenin başına ne gelmişse, "hep bu batıcı, laikçi, sözde devrimci hıyanet erbapları" yüzünde olmuştur..

Onların elleriyle gerçekleştirilmiştir…

12 Eylül Kanlı Darbe olayı, dün yayınlanan belgeselde anlatıldığı gibi, gerçekten ABD’nin, CIA’nın bir kirli hareketidir, ülkeyi parçalayıp bölme fitnesidir.

Ve bu fitneye de alet olan ne yazık ki TSK bünyesinde yetişmiş, Ergenekoncu, darbeci, laikçi geçinen bazı yanlış unsurlar olmuştur..

Darbe ihaneti, onlar tarafından gerçekleştirilmiştir…

* * *

Biz bu olayı burada kısa keselim.

Ziya Selçuk Bey’in Milli Eğitim Bakanlığını yeniden düzenleme hususlarına ve maddelerine dönelim..

Yazar Nuran Hanım da, kaleme aldığı gibi, Bakan Sayın Selçuk'un öncelikle hedeflediği "yeni düzenlemeler" şöyle..

1) Nasıl bir müfredata ihtiyacımız var? Eğitim programlarının temel felsefesi nasıl olmalı? Programlar nasıl belirlenmeli? Ders kitapları ve materyaller nasıl hazırlanmalı? Nelere dikkat edilmeli? Öğrencinin mutlu, ahlaklı ve beceri sahibi bireyler olarak yetiştirilmesi için neler yapılmalı? Nasıl bir ilk ve ortaöğretim hayal ediyorsunuz?

2) Nasıl bir öğretmen istiyoruz?: Geleneksel kodları ihmal etmeden, çağdaş dünyada nasıl bir öğretmene ihtiyacımız var? Eğitim hayatımızda öğretmenlerimiz için ne tür mesleki gelişim programları ve insan kaynakları modeli geliştirebiliriz?

3) Kaliteli eğitim için nasıl bir okul ortamı oluşturmalıyız? Okul mimarisinden minimal ortamlara kadar okul tasarımında nelere dikkat edilmeli? Çocuklarımız nasıl bir okul ve sınıf ortamında eğitim görmeli?

4) Bölgeler arası eğitim farklarını gidermek için ne tür önlemler alınmalı?

5) Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavları nasıl olmalı? Hem lise hem de üniversiteye öğrenci yerleştirme usul ve yöntemleri konusunda öneriler neler? Sınavların eğitim hayatımızdaki rolü ve ağırlığı nasıl düzenlenmeli?

6) Eğitim sisteminde izleme, değerlendirme, ölçme, denetim, özdenetim mekanizmaları nasıl olmalı? Eğitim sistemimiz nasıl denetlenmeli, özdenetim mekanizmaları nasıl kurgulanmalı?

7) Eğitim sistemimizde kültür, sanat ve spor etkinliklerine nasıl yer verilmeli? Öğrenci ve öğretmenlerimiz için ders dışı aktiviteler, uğraş ve sosyal faaliyetler nasıl düzenlenmeli? Öğrencilerin yerel, ulusal veya uluslararası sanat, kültür ve sportif faaliyetlere ilgisini arttırmak için hangi çalışmalar yapılmalı?”

***

Evet, sevgili dostlar.

Bu 7 maddeden ibaret olan Bakan Bey’in yeni düzenleme çalışmaları, elbette ki çok önemlidir.

Hatta geç bile kalınmıştır.

Daha önceden gelen-giden tüm bakanlar, bunları Bakanlıkta zaman kaybetmeden dizayn etmeleri gerekiyordu.

Ama nerde..?

Tabi halka mal olmuş bir deyim var…

“Zararın neresinden dönersen kârdır” misali…

Eğer yeni Bakan günlük ders müfredatından tutun da öğretmenin nasıl olması gerektiğine ve öğrencinin ahlaki durumuna kadar, bir çok mevzuulara iniyorsa, bize göre yeni Türkiye için, yeni bir aşamadır.

Fakat bunu da kaydetmeden geçmek istemiyoruz.

Anılan o 7 maddelik düzenlemeler, madde madde bakıldığında, hepsi üstü kapalı belirsizlikler içermiyor da değil?

Yani, net bir açıklama yok; muğlaklık söz konusu.

Eğer bu yeni dizayn, düzenlemeler, yine Kemalizm veya laikçilik anlayışı paralelinde gerçekleştirilmeye çalışılırsa; sadra şifa vermez..

Zaten, bu Bakanlık da, bu devlet de, bu millet de yıllardan beri bunun cenderisinde; inlemektedir…

Çünkü bu eğitim sisteminden geçen gençlerimiz, ne yazık ki bir yerlere getirilememiştir.

Bir şey yapamamıştır.

Bilakis zarar görmüştür.

O sistemin eğitimden geçmiş gençliğin kaçta kaçı ilim ve irfan sahibi olmuş…

Ahlaklı olmuş..

Memlekete yararlı insanlar olmuştur?

Bu biraz akla ziyan gelir.

Bu memleket denenmişi artık denemek istemiyor.

1924 Anayasasında kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğretim Birliği Yasası) tam 96 yıldır bu işi yürütüyor..

Ama, ülkeye ve millete bir arpa boyu kadar, mesafe kaydetmemiştir…

Bilakis her geçen gün Milli Eğitim fabrikasından çıkan gençlik, "büyük potansiyelle" terörün ve terörizmin, kucağına servis edilmiştir…

İşte hal-i alem meydanda..

Terör ve terörizm!...

Devlet, yıllardan beri milletin bütçesini harcayarak bunun altından çıkamamıştır…

Sonucu da belli değildir.

Gerçekten, Sayın Bakan Selçuk Beyefendi Milli Eğitim Bakanlığına yeni bir dizayn getirmek istiyorsa…

Özellikle ve öncelikle inanmış bir milletin çocuklarını Milli Eğitim Mufredatını yenileyerek, İslam ve Kur’an terbiyesinden geçirmesi gerekir.

Çünkü Kur’an gerçeği, çocukların beyinlerine enjekte edilmediği takdirde, mevcut düzeni 7 madde değil 17 maddeyle değiştirseler, yine bir şey elde edemezler…

Ki “denenmiş, bir daha denenmez…” 

Dünkü yazımızın sonunda Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin Marifetnamesinden aldığımız o veciz şiirini bugün de sizinle paylaşalım.

“Hak şerleri hayr eyler

Zan etme ki ğayr eyler

Ârif ânı seyr eyler

Mevlâ görelim neyler

Neylerse güzel eyler…”

Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri de “Münazarat” isimli eserinde diyor ki;

“Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. 

Aklın nuru, fünun-u medeniyedir.

İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder.

O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder.

İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile ve şüphe tevellüd eder.”

Bir de terörü de ilave edersek, terör tevellüd eder.

Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna bile az...

En derin saygı ve sevgilerimle…

 


Bu Makale 3639 kere okunmuştur.