Görüş Bildir

ŞEREFU’L MEKAN-İ Bİ’L-MEKİN (MEKANIN ŞEREFİ, O MEKANI İHRAZ EDEN KİŞİYLE KAİMDİR)! (II)

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü bu köşe sohbetimizde de ifade etmeye çalıştığım "Türkiye’nin gerçekleri" hepimizin malumudur. 

“ŞEREFU’L MEKAN-İ Bİ’L-MEKİN” kavramı, çok manidardır.

Ama anlayana!

Mekanında, mevkiinde oturan her kim olursa olsun…

Özellikle bürokrat, özellikle köy muhtarı dahi olsa…

Mutlaka yaptığı güzel ve iyiliklerle o mekanı kaim tutması lazım…

Şeffaf ve dik tutması lazım…

Layıkıyla muhafaza altına alması lazım.

Eğer, liyakatlı değilse, çağdaş bir muasır medeniyet seviyesine ulaşamamışsa o mekânlarda hatıra binaen kimse oturtturulamaz.

Seçilebilmesi için oyların çoğunluğu hatırına bile olsa, o kişi o mekanda oturtturulamaz.

Zira ranta dayalı kişisizlik, riyakârlık, hudbinlik, kendini beğenmişlik, zaten onu ele veriyor.

Bu necip, şerefli, onurlu millette, gerçekten layık olabilme şansının yakalanması için makam ve mekan ihraz eden kişi gecesini gündüzüne katarak büyük fedakârlıklarla hizmet vermesi gerekir…

Rantını ön planda tutmaması lazım…

Edebiyatta iki kavram var.

Osmanlıdan günümüze intikal etmiş bu her iki kelimeyi çağımızın büyük Allamesi, büyük Üstat Bediüzzaman Hazretleri, “Münazarat” kitabında aynen şöyle ifade ediyor;

“Sabiy-yi müteşeyyih”

Yani kendini "şeyhlik ve mürşitlik" kurtarıcılık pozisyonuna büründürüp çocukvari görüntü ile para kazanmak, halkı kandırmak, inanç ve muhafazakârlık adına yola çıkıp bukalemun gibi münafıkça yol almak.

Ya da “zi’ibi mütevviğ” pozisyonuna girmek.

Velhasıl, kendini ağalık pozisyonuna büründürüp şerefli bir insan gibi kendini gösteren, parçalayıcı, yiyici kurt gibi…

İşte bunlar devletin hangi makamına gelirlerse gelsin, dün de ifade ettiğim gibi, "çok büyük tehlike saçıyorlar."

Kendini beğenmişlikle, daima havaya bakıp halka kuş bakışıyla bakma pozisyonuyla zaten, kendilerini ele veriyorlar…

Suçüstü yakalanıyorlar.

Bakınız.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nde rant kavgası söz konusu oldu.

Ayyuka çıktı.

Birisi Genel Sekreter, diğeri Genel Sekreter Yardımcısı.

Birbiriyle inatlaşıp, genel sekreteri Diyarbakırlı olmadığı için onu kovdurup kendisi yerine oturma planıyla DİSKİ’deki Genel Müdür ile Müdür Yardımcısı arasındaki çekişme..

Rant, makam ve mevki…

Bu böyle olunca; “ŞEREFU’L MEKAN-İ Bİ’L-MEKİN (MEKANIN ŞEREFİ, O MEKANI İHRAZ EDEN KİŞİYLE KAİMDİR)!”

***

Peki, ya o oturan renksizlik yaparsa…

Bukalemun gibi daima renkten renge girerse…

Sinsice devletin imkânlarını kendi kişisel rantı uğruna kullanmaya çalışan böylesine kurtlar hiçbir zaman ağalık vasfını taşıyamazlar.

Ancak soyguncu bir eşkıya durumundan başka bir şey olamaz.

Bürokrat olamaz.

Kişisizliğini kravatla, papyonla, lüks takımlarla hiçbir zaman kendini o sıfattan arındıramaz...

Kim ne derse desin…

Daima o sıfatlara hükmen bir sefer mahkum olmuştur.

İşte dedik ya;

“Zi’ibi mütevviğ”

Yani kendini ağalaştırmak isteyen yiyici kurt…

Veya “Sabiy-yi müteşeyyih”…

Yani çocuk halindeki kişinin kendini büyük şeyh olarak yutturmaya çalışma şekli; elbette ki çok büyük zarar verir.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Dünkü Diyarbakır Söz Gazetesinin köşe yazarlarından “Ali İhsan Erdem” imzasıyla yazılan çok ibretnuma ve tarihi gerçekleri anlatan bir tespit yazısı var.

Yazıda dikkatimizi çeken bölüm aynen şöyle;

“TRT6, Kürtçe öğrenim ve özel okularda eğitim hakkı vs. demokratik haklar ve tabu olmuş bazı yasaklar bir bir yıkılırken sıra tüm ülkeye yapılacak hizmetlerden bölgenin de faydalanmasına gelmişti ki birileri dur dedi.

Kimdi bu birileri?

Örgüt mağarasında arkasında örgüt bayrağı ile bir yerlere selam çakma görüntüsü veren zevatlar dan biri, "tiran olmaya" karar veren ve yıllardır kabus gibi ilimizin üstüne çöken biri.

Bu kişi "emellerine" nasıl ulaştı?

Arkasından diğer milletvekillerine "karakter suikastleri" yaptı, tek tek itibarsızlaştırdı.

Değersiz kıldı hepsini.

Yanında emir komutalarına göre hareket edecek eski memur bir iki kişi bırakıp 3'lü troyka oluşturdu.”

Gerçekten bu yazarımızı tebrik etmemek elde değil.

Bukalemun gibi renkten renge kendini sokan nice siyasi münafıklar, yıllardan beri yani 2002’lerden beri AK Partinin bünyesine sızmışlardır…

Ranttan başka düşünceleri yoktur…

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Bakınız, bu genç yazarımız kalemiyle tespitlerini öyle güzel koymuş ki akıllara durgunluk veriyor.

AK Parti, özellikle Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yıllardan beri bu tür insanlara bel bağlayıp, bütün çalışma mefkurelerini onların süzgecinden geçirmesi, gerçekten düşündürücüdür.

Zira bu tür insanlar, AK Parti dönemindeki bazı Belediyeleri soyup soğana çevirdiler.

Ve o Belediye Başkanları da gerçekten onurlu ve şerefli bir makamı ihraz edememiş oldular.

PKK’yı, terör örgütünü temsilen adeta adım attılar ve KCK’yı zaman zaman kendine ortak etmişler ve onların gölgesinde hem hükmen devleti tehdit etmişler, hem de devlet büyüklerini çok büyük yanılgılarla yanıltmışlardır.

Demek ki “ŞEREFU’L MEKAN-İ Bİ’L-MEKİN (MEKANIN ŞEREFİ, O MEKANI İHRAZ EDEN KİŞİYLE KAİMDİR)!”

Mekanın şeref ve onuru onu ihraz edenin ta kendisi olmalıdır.

Böyle olmayınca bir gün gelir tüm ayıplarıyla yakalanır.

Ama nedamet fayda vermez.

Şahametli göstergeler, insanı bir yere götürmez.

* * *

Hani demişler ya;

Adamın biri çocuğuna demiş; “Sen adam olamazsın.”

Çocuğun zoruna gitmiş, büyümüş, okumuş ve bir diploma sahibi olmuş.

Nihayetinde Valilik makamına kadar yükselmiş.

Valilik sıfatıyla babasını huzuruna çağırıp diyor ki;

“Baba bak, sen dedin adam olamazsın.

Ama bak ben Vali oldum.”

Baba gülümseyerek;

“Evladım ben sana Vali olamazsın demedim, Adam olamazsın dedim.

Adam olmadıktan sonra ister şah ol, ister kral.

Ama sen hala da adam olmamışsın.

Çünkü babanı ayağına çağırıp saygısızca babanı sorguluyorsun.”

İşte “adam” olmak her şeyin başında geliyor.

Papyonlu, lüks giyimli, devletin beslemesiyle kibirli, gururlu millete kuş bakışıyla bakanlar "adam" olamazlar..

Bize göre AK Parti bu memlekette özellikle Güneydoğu’da artık tüylenmiş, semizlenmiş, Diyarbakırlı olmadıkları halde Diyarbakırlı bir Bakanla işbirliği yaparak, Diyarbakır’ın bugünkü düşmüş olduğu hali pür melalini devlet büyüklerine anlatılması gerekir…

Artık bu insanlar, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan, özellikle Diyarbakır’dan ellerini çekmelidir.

Aksi takdirde Diyarbakır, hiçbir yere varamaz.

Nitekim Ali İhsan Erdem Bey’in dünkü yazısı A’dan Z’ye kadar şayan-ı tebriktir.

Buradan söylemeden geçmek istemiyoruz.

Bu memleket, ciddi bir insan potansiyeline sahiptir.

Bu insanlar, elbette ki okuyorlar ve okumaları da gerekir.

Okumakla beraber, diploma da şart değil.

O diplomanın içeriğini bilmek gerekir.

Her gün biraz daha edepsizleşen ve terbiye yoksunu olan insanlar, nereden gelirse gelsin, bu devlet bu kapasiteyle onları alamaz.

En derin saygı ve sevgilerimle. 


Bu Makale 6408 kere okunmuştur.