ŞEREFÜ’L MEKAN-İ Bİ’L-MEKİN (MEKANIN ŞEREFİ, O MEKANI İHRAZ EDEN KİŞİYLE KAİMDİR)!

Evet, sevgili okurlar.

Bugünkü yazımıza başlık olarak kullandığımız ifade; "Osmanlı kültürünün" ifadesidir.

Gerçekten inanan bir toplum olarak, geçmişimizden ders-i ibret alarak yola çıkmamız lazım.

Olayların güncelliğini takip ederek, olup bitenleri inceden inceye irdeleyerek, toplum olarak, "yarınımıza" bakmalıyız..

Ki yol hazırlığımız olsun..

Zira rivayette var ki o yüce İslam Peygamberi Hz. Muhammed (S.A.V), bir Hadis-i Şerif’lerinde şöyle buyurmuştur…

“Bu ümmetin sonu, ümmetin evveli gibi yaşamadığı müddetce islah olamaz… Gerçeği yakalayamaz..

Yani ümmetin evveliyatı, nasıl güçlenmişse, nasıl hidayete gelmişse, sonunda gelenler de aynı tarzda hareket etmedikleri müddetçe kendilerini toparlayamazlar, büyüyemezler, hedeflerine ulaşamazlar.”

Demek ki evveliyatımızdaki yaşana gelmiş aba ve ecdatlarımızın hareketleriyle hareket edilmediği müddetçe, yani ümmetin evvelkilerine uymadıkları müddetçe, ümmet ıslah olamaz.

Barışı, kardeşliği sağlayamazlar.

İslam düşmanlarını yenmek yerine, kendilerini yenik düşmekten kurtaramazlar.

Bu hadis, gerçekten günümüzdeki önemli olayların detayından bahsediyor…

Ve tabi ki, kapsamına alıyor.

Başlık olarak kullandığımız “ŞEREFU’L MEKAN-İ Bİ’L-MEKİN”  yani Mekanın şeref ve onuru onu ihraz edenle kaimdir.

Yani onu ayakta tutan kişiyle kaimdir.

Devlet ciddiyetine yakışır bir biçimde devleti temsil eden kimseler, mutlaka oturduğu makama layık olması gerekir.

Orayı doldurması lazım…

Orayı İmanla, inançla, şerefle ve izzetle doldurmayan bir insanın orada bir saniye dahi oturması, devlete, millete ve kendisine zarar verir.

Bu itibarla diyoruz ki;

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın her platformda değindiği çok önemli konuları adeta bu söylediklerimizi kanıtlayarak ifade ediyor.

Bakınız, dün Külliye’de düzenlenen “Şehircilik Şurasında” uzun ve detaylı bir konuşma yaptı.

Kelimesi kelimesine, cümlesi cümlesine buraya taşırsak, çok uzun olur ve köşemiz de o kadar detayı kaldıramıyor.

Ancak satırlar arasında bazı konuları başlık olarak alabiliriz.

Nitekim Cumhurbaşkanı Şehirler Şurasında şunları ifade etti;

“İnsan bir yere yerleşeceği zaman, önce mescidini yapar, yanına hamamını kondurur sonra da mezarını seçerdi. Böylece toprak imana gelirdi”

İşte bu ifade baştan sona kadar konuşmasının bir neticesidir diyebiliriz.

Az bir cümle ile çok önemli anlamları bünyesine taşıyan Cumhurbaşkanının bu ifadesinin kaynağı inanın, sevgili dostlar Osmanlının geleneğinden geliyor.

Hatta bırakın Osmanlıyı ta Hz. Musa’nın Firavun’la yapmış olduğu mücadele sürecinden gelmektedir.

Nitekim yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “Yunus” suresinin 87. ayet-i celilesi mealen aynen şöyle diyor;

“Biz de Musa ile kardeşine vahyettik: “Mısır'da kavminiz için evler hazırlayın, evlerinizi namaz kılınan yer (kıblegah/mescid) yapın ve (oralarda cemaatleşerek) namazı dosdoğru kılın. (Ey Musa!) İnananları (Allah'ın yardımıyla) müjdele!”

Hz. Musa ile kardeşi Hz. Harun’dan gelen bir geleneği Kur’anla kanıtlanmıştır.

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın kullandığı; “İnsan bir yere yerleşeceği zaman, önce mescidini yapar, yanına hamamını kondurur sonra da mezarını seçerdi. Böylece toprak imana gelirdi” ifadesi, kendiliğinden oluşmamıştır.

Öyle inanıyoruz ki Cumhurbaşkanı, bu ayet-i celilenin mana değerini hatırlayarak, bu ifadeyi kullanmıştır..

Ki Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, hiçbir zaman dayanaksız, kaynaksız, havadan cıvadan ibaret olan ifadeleri kullanmaz ve halkın karşısına önem arz etmeyen ifadeleri de dile getirmez.

Bu hususta Sayın Erdoğan, toplumumuzun hem Cumhurbaşkanıdır, hem de bir Üstattır.

Üstatlığın mana değerini de topluma hatırlatmaktadır…

Hakikat şudur ki, Cumhurbaşkanı, ihraz ettiği makamın hakkını vererek, layıkıyla Cumhurbaşkanlık makamını bu inançla onurlandırmıştır, şereflendirmiştir, yüceltmiştir.

AK Parti’den önceki veyahut birinci döneminde devletin başına geçen Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, bunun tam tersini yapıyordu.

Onun için bu millet, iki yakasını bir türlü bir araya getiremiyordu.

Zira işin içinde uğursuzluk vardı, inkârcılık vardı.

Keza cami düşmanlığı vardı.

Bu itibarla devleti, milleti birbirine kaynaştıramıyordu.

Onun ihraz ettiği mekân ne yazık ki hep yara almıştı.

Onur ve şerefle doldurulması gereken bir Cumhurbaşkanlığı makamı nerdeyse Ahmet Necdet Sezer zamanında o ciddiyetini yitirmiş, Cumhurbaşkanlığı makamı yerine halk başka gözle bakıyordu.

Onun için “Mekin” denilen kişi orada oturandı.

Gerçekten o şerefle, izzetle, onurla o mekanın yüceliğini korumuş olsaydı, bugün tarih boyunca Ahmet Necdet Sezer o şerefle yad edilecekti.

Ama heyhat!

Tam tersine onu yakalayamadı, toz olup gitti Sayın Sezer.

Ama bugün o makamı ihraz eden bir Cumhurbaşkanı vardır…

O da Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Gerçekten o makamı dolduruyor..

İnanç onuruyla düşünen Cumhurbaşkanımız, elbette ki bu tür ifadeleri kullanma yetkisine sahiptir, kullanmıştır ve bundan sonra da kullanacaktır; ümidindeyiz.

Hani demişler ya;

“Görünen köy kılavuz istemez” misaliyle yola çıkarsak, çok şeyleri burada ifade etmeye gerek yok.

Zaten az-öz ifadelerle büyük gerçekler ortaya çıkacaktır, halk anlayacaktır ve anlamıştır.

İster devletin şahı olsun, ister gedahı olsun.

İster bir bekçi kulübesi olsun, ister zirvedeki devletin temsilcileri olsun, o mekanı “Mekin” olarak kapsamlı dolduramıyorsa, o yatırımlar gerçekleşemez ve devlet payidar olamaz.

Nitekim hal-i âlem meydanda…

Yıllardan beri bu tür ehliyetsiz insanlar, ülkemizi kargaşadan, terör odaklarından, dıştan ve içten tahrip kalıplarından kurtaramamıştır.

Ehliyetsiz kimseler, makam ve mevkiini kendini beğenerek, kendi rant ve çıkarları paralelinde kullanmış ve millet bir iki adım ona göre gitmiş ise de netice itibariyle ülke çok büyük zarar görmüş ve kendi yaptıkları da fiyaskoyla neticelenmiştir.

Devletin en önemli kurumlarından birisi olan belediyeyi kötüye kullananlara yönelik söylüyoruz bunları.

Bakınız, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinde yaşanan kavga..

Ki haber Söz'ün sür manşetinde..

İçeriğine girmiyorum..

Ama tablo; "ortada.?"

Görüntü çok kirli..

Demek ki o makamı "kayyum" dolduramıyor..

* * *

Evet, sevgili can dostlar.

Fazla uzatmaya gerek yok...

Bugünkü sohbetimize başlık olarak kullandığımız “ŞEREFU’L MEKAN-İ Bİ’L-MEKİN (MEKANIN ŞEREFİ, O MEKANI İHRAZ EDEN KİŞİYLE KAİMDİR)!” ifadesini 7-8 sene önce yine kullanmıştık.

Ve çok büyük ilgi görmüştü.

Ama bugün de kullanıyoruz.

İnşallah bazı kirli anlayışlar, o kirlilik paralelinde makam ve mevkileri de telvis etmişler, kirletmişler, gün gelmiş o mekanlarda oturacak bir makam bile kalmamıştır.

Bunu inşallah önümüzdeki günlere taşıyacağız.

Bu sözlerimiz, siyasi ve bürokratik boğuşma sonrasında kendilerini devletin bazı önemli makamlarına getirten işgalcilere yöneliktir…

En derin saygı ve sevgilerimle…