Görüş Bildir

SOSYAL ÇÜRÜME ALANLARI OLDUKÇA GENİŞLİYOR!? (II)

Evet, sevgili okurlar.

Bir günlük elimizde olmayan nedenlerden dolayı; "sizinle hasb-i hal" edemedik..

Ara verdik...

Ama bugün birlikteyiz…

Devam diyerek, yine aynı başlıkla yazı serimizi sürdürüyoruz.

Bugün ikincisi…

Öyle görünüyor ki, “SOSYAL ÇÜRÜME ALANLARI OLDUKÇA GENİŞLİYOR” ifadesini içeren yazı serimiz birkaç gün daha devam edecek...

Zira toplumun neresine el atarsanız, illa ki çok önemli şeylerle karşılaşıyorsunuz..

Bu olumsuzluklar, özellikle ahlaki çöküntüler, dejenerasyon ve milli egemenliğin yok edilmiş olması, ülkeyi vahim bir gidişata doğru sürüklüyor..

Çünkü büyük bir çürümüşlük var….

Ve hızla yıkıcı-yakıcı bir şekilde yayılmaktadır…

Evet, bugünkü yazımızda ahiri zaman fitnesinden bahsedeceğiz..

Bir de bu paralelde tabiatıyla kadının fitnesini de konu etmek istiyoruz..

Bize göre kadının ne kadar toplumdaki yeri “Analık” ve “Ailenin bütünlüğü” olarak görülüyorsa, beri tarafta yani madalyonun diğer yüzüne bakıldığında; zıttı bir durum söz konusu…

Toplumu tümüyle ahlaki dejenerasyona sürükleyen, aileler arasında, aşiretler arasında, mahalleler arasında "kan, gözyaşı, şiddet ve ölüm" yaratan, katliamlara neden olan kıyametlerin başucunda mutlaka bir kadının fitnesi vardır.

Kadın ne kadar aziz ve üstün seviyede iffetini korursa, o kadar yükselir…

Herşeye layık olur…

Yani her makama, her mevkiye de tırmanması kaçınılmazdır…

Ama ifettini korumuyorsa; işte o zaman vahimdir…

Son yıllardaki ahlaki erozyana baktığımızda, gençlik kesimini baştan çıkaran, para ve puldur..

Ön planda gelen makyajdır, lüks elbise, lüks arabalardır…

Hal böyle olunca da israf kaçınılmaz oluyor..

Her israfın mutlaka getirisi vardır.. Ki o da iflastır.

Yani israf eşittir iflas...

Dikkat edilirse, toplumun ahlaki dejenerasyona uğraması ve geniş çaplı bir çürüme hali, nerdeyse her gün katlanarak büyümektedir..

***

Dedik ya…

Ahiri zamanda "kadının fitnelerin başucunda olduğu" unutulmamalıdır.

Hiç kuşkusuz ki, kadının adı iffet ise de kendi karakterinde iffet olmayınca "fahişelikten, edepsizlikten, bozgunculuktan" kendini kurtaramaz..

Yalnız adının iffet olması kâfi gelmez.

Karakteri afet olduktan sonra, iffet ismi kimseyi kurtaramaz.

Bu itibarla kadına yalnız örtü de kâfi gelmez.

Nitekim görüyoruz, nice örtülü ve hatta İslamiyet görüntüsünü kimseye bırakmayan nice iffetsizleri…

Neden?

Demek ki örtü, onun karakterinden, ruhi derinliğinden, iman derinliğinden gelmiyor…

Kadın hiçbir zaman yalnız görüntüyle ahiri zaman fitnesi olmaktan kendini "sıyıramaz..!"

Velev ki “Hacca da gitse de…”

Velev ki “Umreye de gitse de..”

Hele ki, dulsa Hac ve Umre yolunda geçici bir nikah da kıysa (!), kendini yine o afetlikten kurtaramaz.

* * *

Bakınız Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri “Lem’alar” isimli kitabının 24. Lem’asının son bölümünde şöyle diyor;

“Ahiri zamanın fitnesinde en dehşetli rolü oynayan Taife-i Nisaiye kadın kısmıdır...

Ve onların fitnesi olduğu, hadisin rivayetlerinden anlaşılıyor..

Eski zamanda “Amazonlar” namında gayet silahşor kadınlardan mürekkep bir taife-i askeriye oluşmuştu..

Harika harpler yaparlardı…

Aynen öyle de…

Bu zamanda zındıka dalaleti İslamiyet’e karşı muharebesinde nefs-i emarenin planıyla, şeytanın kumandasına verilen fırkalardan en dehşetlisi açık bacaklı kadınlar ve yarı çıplak hanımlardır.

Ki açık bacağıyla dehşetli biçareler de ehl-i imana taarruz edip saldırıyorlar.

Nikâh yolunu kapamağa ve fuhuşhanelerin yolunu genişletmeye çalışarak, çok insanların nefislerini birden esir, alarak kalp ve ruhlarını kebairle (büyük günah işlemekle) yaralıyorlar.

Belki o kalplerden bir kısmını öldürüyorlar.

Birkaç sene namahrem hevesatına göstermenin tam cezası olarak o bacaklar cehennemin odunları olup yanacaklarını ve dünyada emniyet ve sadakati kaybettiği için hilkaten çok istediği ve fıtraten muhtaç olduğu münasip bir kocayı daha bulamaz.

Zira yolunu şaşırdı, çamura battı gibi bir misal...

Bulsa da başına bela bulur.

Hatta bu halin neticesi olarak o ahiri zamanda bazı yerlerde nikâha rağbetsizlik ki bugünkü hal bunu gösteriyor.

40 kadına bir erkek nezaret edecek derecede ehemmiyetsiz, sahipsiz, kıymetsiz bir surete gireceği hadisin rivayetinden anlaşılıyor.

Madem hakikat budur ve madem her güzel, güzelliğini sever ve elinden geldiği kadar muhafaza etmek ister.

Ve bozulmasını istemez.

Ve madem güzellik bir nimettir, nimete şükür edilse manen ziyadeleşir, şükredilmezse değişir, çirkinleşir..?

Elbette aklı varsa hüsn-ü cemalini günahları kazanmak ve kazandırmak ve çirkin ve zehirli yapmak ve o nimet-i küfran ile medar-ı azap bir surete çevirmekten bütün kuvvetiyle kaçacak ve o fani beş on senelik cemali bakileştirmek için meşru bir tarzda istimal ile o nimete şükür edecektir.

Yoksa ihtiyarlıkta uzun zaman istiskale maruz kalıp, me’yüsane ağlayacak ve kabrinde çok günahları kazanan ve kazandıran o çıplak bacakları yılan suretinde görünecek…

Cehennemde o çirkinleşmiş güzel azalarının yanmalarının azapları çekilecek.

Ama terbiye-i İslamiye (İslam terbiyesi) dairesinde Kur’anın terbiyesiyle ziynetlense, süslendirilse o cemal, o güzellik yerleşse, o fani hüsnü manen baki kalacağı ve cennette hurilerin cemaline daha şirin ve daha parlak bir tarzda kendine verileceği hadisle kat’iyyetle sabittir.

Eğer o güzellik zerre miktar aklı varsa, bu güzel ve parlak ve ebedi neticeyi elinden kaçırmayacak.”

Evet, sevgili dostlar.

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin “Lem’alar” isimli kitabındaki 24. Lem’anın sonu bundan ibarettir.

Üstad Bediüzzamanın tüm görüşleri elbette ki hayali değil.

Görmüş, geçirmiş bir zattır.

Allah, bizi onun İslam terbiyesinden ve dualarından uzak tutmasın.

En derin saygı ve sevgilerimle…

 


Bu Makale 3097 kere okunmuştur.