ŞUYUU VUKUUNDAN BETER...!!!

Evet sevgili okurlar!

Bilindiği üzere meşhur bir atasözümüz var.

“Görünen köy kılavuz istemez” diye…

İşte bu misal üzerine yola çıkarsak Türkiye yerel seçimlerin sath-ı mailinde dev adımlarla; 31 Martta odaklanmış durumda…

Seçime doğru, "yoğun" bir hareketlilik içerisindedir…

Siyasilerimiz, rekabet içerisinde "seçimin yarışına" girmişler…

Hızlı, kurgulu, bir o kadar da gerginlik içerisinde bulunuyor…

Şunu unutmayalım ki bu millet her şeyiyle derin bir millettir.

İyilikleri de unutmaz, hele hele kötülükleri hiç unutmaz.

Bakınız, 1950’lerden günümüze dek Cumhuriyet Halk Partisine tek başına hiçbir şekilde "iktidar şansı" vermemiştir…

Ki vermez de!...

CHP’nin bugünkü lideri girdiği 9 seçimi de kaybetmiştir…

Hezimete uğramış bir lider olarak hala da ısrarla parti başkanlığını "yürütmek" için diretiyor.

Olsun…

Ama bize göre boşunadır..

Hiçbir zaman AK Parti’ye alternatif olamamıştır ve bundan sonra da olamaz da.

Zira tempoda değişiklik yok.

Konuşma stili aynı.

Ses ve bağırma tonu da aynı.

 

Halka karşı verebilecekleri bir şeyleri yok… Sadece abartı ve hakaretvari konuşmalar var…

Nitekim, Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın ona açtığı davalar silsilesi oldukça fazla..

Ve hep tazminata mahkum oluyor.

CHP’nin bazı milletvekilleri dün bir basın açıklaması yaptılar…

Dediler ki…

“Biz liderimizin yanındayız, yalnız bırakmayız, gerektiği anda milletvekillerimiz kendi maaşlarından bu tazminatları ödeyecekler, liderimize yük olmasın, ekonomiksel olarak yıpranmasın diye maaşlarımızdan biz fedakarlık yapıp ödeyeceğiz.

Liderimizi kimse ekonomik açıdan susturamaz…”

 

İşte tüm bunlara rağmen 16 yıldan beri Ak Parti’yi iktidardan düşürebilecek aktif, akıllıca hareket eden bir muhalefet yok.

Zaten AK Parti’nin şansı da buradan yaver gidiyor.

Yoksa halkın desteği o kadar sürmezdi.

Halk sağına soluna bakıyor, önüne arkasına bakıyor, "alternatif" bir oluşum, parti bulamıyor.. Onun için de AK Parti’ye yönelmektedir…

Aksi takdirde, AK Parti uzun süre iktidarda kalma şansını yakalayamazdı.

 

Kamuoyu nezdinde Recep Tayyip Erdoğan dışında AK Parti’ye oy verebilecek büyük bir potansiyelin varlığı söz konusu değil.

Başkan Erdoğan’ın yüzü suyu hürmetine ve muhalefetin de Ak Parti’ye alternatif  olamayışından dolayı AK Parti iktidarını sürdürüyor.

Aslında AK Parti’nin bünyesinde yapılan yanlışlıklar nerdeyse had safhada..

 

Cumhurbaşkanı zaman zaman uyarıyor…

Halka karşı açıklamalarında çok çarpıcı başlıkları kullandığı halde yine teşkilatlara etkili olamıyor.

Herkes bildiğini okuyor.

 

Gerçekten Erdoğan her zaman uyarıyor.

“Halka karşı katı olmayın, kabadayı olmayın… Hangi mevkide olursanız olun mutlaka halkın ayağına gitmeniz lazım.. Halkla büyük bir imtizaç ve ülfet sağlayın, halkın gönlünü alın…”

Erdoğan'ın bu tavsiyelerine rağmen, hani diyorlar ya; “İmam bildiğini okuyor!” misali, dinleyen yok…

 

Olsa da bir kulaktan giriyor, öbür kulaktan çıkıyor..

Bu itibarla gerçekten AK Parti’nin bünyesindeki şaibeler, hem de adam kayırma şaibesi, hem de yolsuzluklar ve usulsüzlükler dizboyu…

Türkiye’nin ekonomisi belirli bazı çevrelere gidiyor.

 

Geçenlerde bir vatandaş sohbet arasında şu ifadeyi kullandı..

Dedi ki;

“Allah Cumhurbaşkanımızdan razı olsun… Biz ondan çok memnunuz.. Zira Birleşmiş Milletlere parmağını sallayarak diyor ki ‘Dünya beşten büyüktür’ yani BM’de sözü geçen beş devletten büyüktür..”

Gerçekten doğru söylüyor.

Bunu onaylamamak mümkün değil…

Ama milletimiz de diyor ki; “Türkiye de beş müteahhitten büyüktür.”

 

Bütün Türkiye’nin ekonomisi, ihaleler vs. banka kredileri belirli bir çevre ile münhasırdır.

Malı bu beş on tane iş çevresi götürüyor.

Holdingleştikçe holdingleşenler var.

Öbür yandan iş yapan çevrelerin yüzde sekseni iflasın eşiğindedir.

 

Gönül arzu ediyor ki, Türkiye ekonomiksel açıdan daha zengin bir merhaleye gelmiş olsaydı..

Özellikle, kayırmalar olmamış olsaydı…

Ülke ekonomisi iş çevrelerine eşit bir şekilde dağılmış olsaydı…

O zaman bu kadar kirli yolsuzluklar silsilesinin şaibesi olmayacaktı.

 

Ama heyhat!

Dedik ya; “Görünen köy kılavuz istemez”

Türkiye’deki ekonomiksel hayat çok sıkıntıda…

Her ne kadar iktidar önemli bazı çevrelere resmi dilden yardım sözü veriliyorsa da bunlar sadra şifa vermez…

Cüzi yardımlar, büyük çapta yara açmış ekonomiyi bir yere götüremez…

Yamayla, sorun çözülmez!...

Gönül arzu ediyor ki, halkın her kesimi kendi vergileriyle, imkanlarıyla zekatlarıyla ve hayırseverin elleriyle, devlete doğru uzanılmış olunsaydı…

Devlet bütçesi bu kadar sıkıntıya düşmezdi…

Herşey güllük gülistanlık olurdu..

Ama değil…

Onun için de, ekonomik yönden ülke ve millet büyük bir buhran yaşamaktadır…

Devlet bugün sadaka dağıtırcasına şuradan, buradan, şu kadar para veriyoruz, birçok bakanlıklar tarafından ekonomiksel yardım sözleri veriliyorsa da ne zamanında ulaşır ve ne de beklentileri karşılar.

Nerdeyse herşey havada, muallakta kalıyor.

Diyoruz ki, Türkiye artık bu eski bayatlamış CHP’nin siyaset politikasını bıraksın, AK Parti tarafından bunlar uygulanmasın.

Ne yazık ki...

Gerçekçi, ciddi, halkın milli iradesini temsil edebilen siyaset yapılsaydı AK Parti bu kadar kötü ve yoğun şaibelerin kulvarında yer almazdı..

Milletin kafasında karışıklık olmazdı…

Nitekim, şuan herkes AK Parti’ye başka gözle bakmak zorunda kalıyor.

 

Bu itibarla zaman zaman bu köşemizde ifade ettiğimiz gibi…

“Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz”

Yani inanan bir toplum, bir millet, bir ümmet artık tarihini yaşamalıdır, kültürünü yaşamalıdır, İslama sımsıkı sarılmalıdır, şeriatın hükümlerini bu memlekette icra edilmelidir.

Yoksa 1924’lerin, 1960’ların ve 1980’li yılların hala da anayasası tüm aktifliğiyle mevcutsa ve tek bir cümlesi, maddesi değiştirilmemişse ve bugün iktidar partisi olan AK Parti de yıllardan beri bu anayasayla milli iradeyi temsil etmeyi sürdürüyorsa, bu abesle iştigal etmek demektir.

Hani demişler ya, “Denilmiş denilmez.”

Nerdeyse yüz yıldan beri aynı tempo, aynı tas, aynı hamam, aynı konuşma stilleri…

Bu anlayış, ülkeye ne yazık ki bir şey kazandıramamıştır.

Ekonomiksel açıdan zengini daha fazla zengin etmiş, fakiri daha fazla fakir etmiştir.

 

Kamuoyu nezdindeki algılanan gerçek şunu gösteriyor..

Demirel’le işbirliği yapan, hatta aile fotoğrafında görünen bugünkü bazı iş çevreleri Turgut Özal’la da aynı işi yapıyorlardı, aynı safta yer alıyorlardı.

Hatta Demirel’in yıllar yılı evinden çıkmayan, mesai dışında dahi gidip evinde çay içen nice iş adamlarını gördük.

 

Demirel gittikten sonra Özal’la da aynı safta bulunduklarını gördük.

Devlet ihaleleri aynı onlara takdim ediliyordu.

Özal gittikten sonra çeşitli entrikalarla pozisyondan pozisyona girerek, bukalemun gibi renk değiştirerek bu kez Mesut Yılmaz’ın etrafında toplandılar..

 

Ondan sonra AK Parti iktidara geldi, aynı insanlar bu kez baktık ki tüm aktifliğiyle AK Parti’nin saflarında yer almaya başladılar..

Çarklarını, daha fazla döndürdüler…

Hayrola sormazlar mı: “Bu ne turşu, bu ne lahana, bu ne perhiz...!”

 

Yani Doğru Yol Partinin ilk günlerinde ihale alanlar…

Bir çoğu meşhur spor takımlarının başına geçti..  Kimisi Beşiktaş’ın, kimisi Fenerbahçe’nin, kimisi Galatasaray’ın başına geçip, malı götürdü..

Otuz sene evvelki aynı insanlar silsilesi otuz sene sonra da yani günümüzde de bu kez AK Parti’nin kilit noktalarında yer almaktadırlar.

 

Bu itibarla halkın genel algısı bu yönde…

Yani Demirel’in ve Doğru Yol’un yalakacıları, bugün AK Parti’nin kilit noktalarında görünmektedirler.

Onun için vatandaş diyor ki;

“Dünya beşten büyüktür” ifadesi paralelinde biz de diyoruz ki; “Türkiye beş on müteahhitten büyüktür..”

Günü gelir, halk gereğini yapar.

En derin sevgi ve saygılarımla…