SİSTEM “SÜFLİ” VİRÜS YARATIYOR!? (II)

Evet sevgili okurlar!

“Sistem “Süfli” Virüs yaratıyor” başlıklı yazımıza devam ediyoruz.

Zira “İslamsız ahlakın” varlığı söz konusu değildir...

Bilimsel olarak da, tarihsel olarak da, vicdani değerler olarak da düşünülürse yerküresi, yani insanlık yaradılış tarihinden günümüze dek ve kıyamete dek insanların ürettiği ahlakın varlığı söz konusu değildir.

Çünkü, İslam dışı olan bir ideoldür...

Yani insanların kendi kendine yaratmış olduğu bir ideoldür... O da sakattır, eksiktir, ya ranta dayalıdır ya zorbalığa…

Bunun temelinde ya gasp çıkar, ya rüşvet çıkar veyahut değişik yöntemlerle kişisel menfaatperestlik çıkar.

Getirisi, mezalimdir, inkardır, küfürdür, kargaşadır, kandır, gözyaşıdır ve terördür.

Bu terörü yalnız devletlerin yaptığı yanlış uygulamalara karşı bireysel veyahut toplumsal  olarak gösterilen asiliğin neden olduğu “terör” olarak kastetmiyoruz.

Tümüyle bir bütün olarak ele alınırsa, yönetimlerin yanlış ideolojilerine karşı bir ayaklanmadan ibaret olduğu görülür...

İnsan temel hak ve özgürlüğüne aykırı davranan devletler, yönetimler, otoriteler de zaman zaman antidemokratik hukuk dışı uygulamalarıyla, toplumları heyecan ve hezeyana sürüklerler...

Bu da hukukdışı, İslamdışı, haddini aşan ideolojilerin sonucu meydana gelen “cani terörün” dik alasıdır…

Diğer bir deyimle ifade etmeye çalışırsak şöyle diyebiliriz.

Terör iki kısımdır;

Birincisi devletlere karşı, yönetimlere karşı, beğenilmeyen ve hukukdışı olarak sayılan ayaklanmalar?

Niye terör denir?

Zira yasalara, kanunlara, milletin değerlerine uymadıkları için...

Daha doğrusu konulan kırmızı çizgileri aşan olgulara terör denir.

İkincisi ise otoriteyi ellerinde tutan devletleri temsilen idarede bulunan siyasi iktidarın, halkın inanç ve geleneklerine, tarihi kültürüne aykırı dayatmaları dikte etmesi de bir nevi terördür…

Buna da otorite terörü denir.

Neden mi?

Zira toplumun inanç, ahlak, milli değerlerine aykırı olup, İslam dışı zorbalığı dayatmaktadır...

Dikte edici olgular devletlerin eliyle de olsa o da terördür ve buna da devlet terörü denir...

Günümüzde yeryüzündeki birçok zorba devletlerin varlığı ve halklarına yönelik uygulamaları; “terör” odaklıdır...

İşte Irak, İşte Suriye. İşte uudi Arabistan, İşte Mısır..
Ve daha nice İslam ülkeleri..

Bu itibarla dün ve bugün de kullandığımız “Sistem “Süfli” Virüs Yaratıyor” başlığının manası da bilimsel olarak bu sonucu veriyor.

Eğer ki, sistem, devletin, otoritelerin, kamu kurum ve kuruluşlarının getirdiği İslam medeniyeti dışındaki herhangi bir medeniyet  bize göre yukarda belirttiğimiz sonucu doğurur.

Nitekim Yeni Şafak Gazetesi’nin yazarlarından değerli Araştırmacı Yazar Yusuf Kaplan da dünkü yazısında, bu minvalde bir değerlendirmede bulunuyor.

“Zihniyet kutuplaşması” diye kaleme aldığı yazısında şu ifadeleri, paylaşıyor...

***

 “Bu toplumu ayakta tutacak ve bu toplumun yeniden tarih yapmasını mümkün kılabilecek bir medeniyet yürüyüşüne çıkmasını sağlayacak değerler, İslam’ın sunduğu değerler; kişiler de Yunus gibi, Mevlânâ gibi, Sinan gibi, Itrî gibi, İbn Arabî, İbn Sinâ, Gazâlî gibi öncü, ön açıcı kişiler...

***

Cumhuriyet tarihi boyunca burada zikrettiğim öncüler ayarında bilimde, düşüncede, sanatta, ahlâkta dünya çapında isimler yetiştiremedik; yetiştiremezdik de.

Yetiştiremezdik; çünkü epistemolojik kırılma ve ontolojik kopuş şeklinde yaşadığımız bir kültürel inkâr cinayeti yaşadık. Daha iliklerimize kadar yaşadığımız değerlerimizin yerle bir olmasına yol açan medeniyet krizini görecek, anlamlandıracak ve nasıl aşabileceğimiz konusunda önümüzü açacak çapta -bir kaç önemli isim dışında- büyük düşünürler, sanatçılar bile çıkarabilmiş değiliz.

Dışardan, Batılılar tarafından sömürgeleştirilemeyen bir ülkenin içerden zihnen sömürgeleştirilmesi, celladına âşık edilmesi ve sonra da geldiğimiz noktada sosyolojik ve siyasî olarak birbirine düşürülmesi gibi tehlikeli bir süreç yaşıyoruz...”

***

Evet sevgili dostlar!

Bundan da anlaşıldığı gibi gerek Türkiye’de olsun, gerek diğer bazı İslam ülkelerinde olsun,  Batı Dünyasının yaşam şeklini medeniyet diye kendimize örnek tutarsak işte bu sonuca varırız…

Oysa ki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gereği devletlerin, otoritelerin hakimiyeti yerine toplumun egemen olma koşulu öne sürülmektedir.

Yani milli irade hakimiyetinin dışındaki bir uygulama, tabiri caizse terör bu uygulamanın dibinden fışkırır, yayıldıkça da yayılır..

Artık ona ne isim takarsanız, takın...

Yorumu siz değerli okurlarıma bırakıyorum.

Aldatmaca mı olur, boyama mı olur, makyaj mı olur, kandırmaca mı olur, ne derseniz deyin, hangi ismi takarsanız takın bize göre yerindedir.

İslam medeniyetine göre ticaret babında bir ticaret erbabı karını-zararını birbirinden ayırt edemiyorsa ona “sefih” denir..

Pek tabi ki, gerçekleri birbirinden ayırmayan beyinsiz insan olarak da telakki edilir.

İslam hukukuna göre böylesi bir adamın eline ticari harcamalar verilmez…

Ticaretten alıkonur, devlet kontrolü altına alınır

Çünkü zarar verici bir unsur haline gelmiştir...

Diğer bir deyimle “akla karayı” birbirinden ayırt edebilme kabiliyetine haiz olmayan bir kişidir...

Örneğin bir kuruş harcaması gerekirken, bugünkü deyimle 1 Türk lirası vermesi gerekirken Türk Lirası yerine aynı fiyatla Doları verirse…

Veyahut beş para yerine beş altın verirse…

Ona ne derecede müstakim insan denilebilinir ki?

Tıpkı bugünkü sistemlerin yarattığı “Süfli” hayat insanları gibi...

Derbederler...

İnsanlar birbirine düşmüş, ırz, namus, şeref, haysiyet, can, mal gibi sosyal bir güvence bırakılmış değil...

Kaşla göz arasında bir hiç uğruna insanlar öldürülüyor.

Adamın canına kıyılıyor, oğul babasını kesiyor veya annesini öldürüyor...

Yani can alma ucuzlamış…

Çünkü, insan hayatı bu sistemde o kadar ucuzlamış ki; zerre kadar bir değer taşımıyor noktasına gelmiştir.

***

Peki sonuç ne olacak?

Bize göre varılan sonuç şunu haykırmaktadır...

İslamsız bir hayat, hayat değildir...

İslamsız bir adalet, adalet değildir...

İslamsız bir hukuk, hukuk değildir...

En derin saygı ve sevgilerimle…