SİYASET DÜNYASI HER TARAFI SARSIYOR!?

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten ülkemizde görünen manzara hiç de iç açıcı değildir.

Eğer hukuka, adalete, demokrasiye, milli irade ve hâkimiyetine dayalı bir siyaset söz konusu olsaydı, bu kadar kavga ve anlaşmazlık çıkmayacaktı ülkemizde ve tüm İslam dünyasında.

Ama menfaate, çıkara, koltuğa, kişisel rant ve rüşvete dayalı olduğu için, büyük bir tutarsızlığa neden oluyor.

Bu tutarsızlıklardan doğan olumsuzluklar, başta terör olmak üzere ekonomiksel sıkıntılar ve ahlaki çöküntüler dahil, gençliğe gerçekten yozlaştırılmış bir sokak sürüsü gibi dejenerasyon halini yaşatıyor.

Milli kültür ve ahlak ibresi daima aşağıdadır.

Ama gerçekten bu çok düşündürücüdür.

Sözde medeni olarak bilinen dünya, teknolojik olarak baş döndürücü bir halde bütün insanlığı sömürerek, emperyalist hâkimiyetini sürdürmek isterken, ne yazık ki İslam dünyası da hep yerinde sayıyor.

Emperyalist güçlerin şeytan piyonlarından kendini bir türlü kurtaramayan İslam ülkeleri, ahlaki yozlaşma başta olmak üzere kültürel, ekonomiksel, sanayi, tarım ve her ne ise hiçbir alanda aktiflik gösteremiyor.

Bu rekabet içerisinde dünya hâkimiyetine el atan, teknolojiye sahip olan sömürgen devletler, ne yazık ki artık İslam dünyasını hiçe sayıyor.

Nerdeyse sofrasına meze olarak kullanıyor.

ABD mi, AB mi, nereden girersen gir?

Bütün küfür dünyasının emperyalizm hareketi bir noktada ittifak etmektedir.

Dikkat edilirse, en önem verdiği şey de silah yapımıdır.

Bu silahı da İslam dünyasına ihraç ediyor ve İslam dünyası bu silahla sözde kahramanlaşıyor ve birbirini öldürüyor.

İşte hal-i âlem meydanda.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

        

İnandığımız, bağlı bulunduğumuz ve intisabıyla şerefyap olduğumuz yüce kitabımız Kur’an-ı Azim Şan, insanlardan ve cinlerden bahsederken, kavram olarak ilk önce “Cin” kelimesini kullanıyor.

“Ben cinleri ve insanları yalnızca (beni tanımaları ve) bana kulluk etmeleri için yarattım.”

Daha birçok yerde geçen ayetlerde hep “cin” kelimesi öncelik kazanıyor.

Ancak “EN’ÂM” suresinin 112. ayetinde bu kez “İnsan” kavramı “Cin” kavramından önce kullanılıyor.

Bunun sebeb-i mucibesi ise “İns” kelimesinden önce gelen “şeyatin (şeytan)” ifadesidir.

Bakınız ayetin meali aynen şöyle;

“İşte böylece biz, her peygambere, insan ve cin şeytanlarından bir düşman kıldık.”

Ayet bizi bu şekilde uyarırken, “şeyâtînel insi” dediği kavram “İnsan suretindeki şeytanlardır” ve “bu şeytanlar cin şeytanlarından daha çok İslam’a düşmandır, İslamiyet’i bir an evvel yok etme planları vardır, kurtuluş çaresi de toplumları birbirine düşürmek ve kavga yaratmaktır.

Ekonomiksel sıkıntıyla karşı karşıya getirmektir.

Ama bu ayet-i celilenin gerçekten çok dikkat edilmesi gereken bir hususu daha var.

Nitekim ayetin devamında yüce Allah şöyle buyuruyor;

“Onlardan bazısı bazısını aldatmak için yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi (onlar da inat etmeseydi) bunu yapmazlardı. Öyleyse onları uydurdukları iftiralarıyla baş başa bırak.”

Bu durumda yaldızlı sözler kullanan insan suretindeki şeytanların getirmiş olduğu tehlike, oldukça zarar veriyor.

İnsan ne yaptığının farkında olmuyor.

Özellikle bu durum siyaset dünyasında da yaşanıyor.

Birisi “Ak” diyorsa, öbürü illa ki “Kara” diyor.

Hedef; millete hizmet değil, hezimet getirmektir.

Bizim yegâne kurtuluş çaremiz; sımsıkı İslam’ın ana hudutlarına sarılmak, kırmızıçizgisini aşmamak ve o İslam’ın etrafına “Sur” durumunda olan “İman” gerçeklerini muhafaza etmektir.

Aksi takdirde hiçbir şekilde payidar olamadığımız için, çağdaş medeniyet dünyasında teknolojik nasibimizi de almış oluruz.

Nitekim hal-i âlem meydanda.

* * *

Bu itibarla Bediüzzaman Hazretleri diyor ki;

“Dünyada tedennimizin (gerilememizin) sebebi, dinimize riayetsizliktendir.

Hem de intizam-ı idareden ziyade, tehzib-i ahlâka muhtacız. Mühezzib-i ahlâk da dindir.

Dünya için din ihmal olunmaz.

Biz vatanı din ve Harameyn için severiz.

Dünyayı da din için imar edeceğiz.”

Burada bir Hadis-i Şerif’e dikkatinizi çekmek istiyorum.

“La hayre fi dünya bilâ dinin”

“Dini olmayan bir dünyadan hayır gelmez”

Ve Bediüzzaman Hazretleri devamla şöyle diyor;

“Madem ki, Meşrutiyet’te hakimiyet-i millettir.

Mevcudiyet-i milleti göstermek lâzımdır.

Milliyetimiz ise yalnız İslâmiyet’tir.

Zira anasır-ı İslâmiye’nin revabıt ve milliyetleri, İslâmiyet’ten başka Hazret-i Nuh (A.S.) evladlığıdır.”

Evet, demek anlaşılan budur ki “İslamiyetsiz bir hayatın varlığı söz konusu olamaz”

En derin saygı ve sevgilerimle.