SİYASET TÜM HIZIYLA ÇALIŞIYOR AMMA VELAKİN?!

Evet sevgili okurlar!

 

“Kasap Et Derdinde Koyun Can Derdinde” üç günlük yazı serimiz münasebetiyle bugün aynı paralelde, yazımıza bu kez “Siyaset Tüm Hızıyla Çalışıyor Amma Velakin?!” başlığını taşıdık...

Son zamanlarda yaklaşan yerel seçim tarihi olan 31 Mart 2019 günü münasebetiyle siyaset arenası tüm hızıyla bir hayli hareketli...

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan, gittiği her ilde, Büyükşehirlerde çok büyük ilgi topluyor.

Konuşma kabiliyeti fevkalade ikna edici.. Kullandığı ifadeler halkı adeta büyülüyor..

Siyasi ortam, ticari ortam, ekonomiksel ortam, ahlaki değerlerin varlığı, bin yıllık kültürümüzdür!..
Hepsini bir araya getirirsek kocaman büyük bir Türkiye karşımıza çıkıyor.

Millet, 80 milyon insan.. Gerçekten 16 yıldan beri büyük bir inançla Recep Tayyip Erdoğan’ı takip ediyor ...
Yüzde 50 – yüzde 52’ler civarında oy potansiyeliyle “destek” veriyor...

Nitekim bu kesintisiz destekle, Ak Parti iktidarı devam ediyor.

Muhalefet, hep cılız kalmaktadır..

Ne yaptığının farkında olmayan bir muhalefet ve muhalefetin başındaki, vasat lider…

Adeta ölüleri güldürürcesine “siyaset” yapıyorlar...
Ağzından çıkanı kulağı duymuyor, gibi konuşmalar yapıyor...

Millet oldukça CHP’den soğumuştur...
Ki, artık herhangi bir kıymeti harbiyesi de kalmış değil..

Millet “CHP’nin ruhunu kalbinde taşımıyor…

 

Diğer muhalefet partileri ise “Dostlar alışverişte görsün” misali herkes bir şeyler yapmaya çalışıyor gibi görünüyor.

Ama bunların hiçbirisi de sadra şifa vermiyor…

Tabiri caizse, “suya yazılan yazı gibiler..!”

Ama velakin...

Ülkede olup biten mevzular; hiçte iç acıcı değil..

Başkan Recep Tayyip Erdoğan’a rağmen halk çok büyük bir tedirginlik içerisindedir...

Nerdeyse geriliyor, gerginlik had safhada..

Ekonomiksel sıkıntı oldukça ilerliyor…

İş çevreleri yatırım yapamıyor…

İnşaat sektörü oldukça durgun.. Konut veya ticari iş merkezlerinde tabiri caizse “yaprak” kıpırdamıyor...

Alıcı yok...

 

Yatırımcı artık kendine güvenemiyor...

“Ben yatırdığımı geri alabilir miyim” diye kaygılı bir düşünce, girdabında bulunuyor...

Belirsizlik hakim..

Nakit olarak piyasada para yok…

Alışverişte verilen bir çok çek veya kambiyo senedi elden ele dolaşıyor...
Son imza onuncu veya onikinci sırada..
Para yerine cirolu çekler işlem görüyor...

Ne hazindir ki, günü geliyor o çekler de ödenmiyor…

Karşılıksız çıkıyor..

Kamu ihaleleri alıp taahhüdünü yerine getirmek isteyen yüklenici tüzel kişi olsun, özel kişi olsun herkes ama herkes hangi kurumla çalışmışsa parasını gününde alamıyor.

Nerdeyse devlet, “Bugün git, yarın gel” misali..

 “Yarın gel, öbürgün gel..”
Hak edişlerini alabilmeleri aylarca, sürüyor..

Verilen cevap...

“Bakanlık para göndermedi...”

Ne yazık ki; “ticaret” battıkça batıyor..

Yatırımcı sektörün, ticari itibarı her gün biraz daha aşağıya doğru iniyor..

Nerdeyse ibre sıfıra vurmuş durumdadır...

Ama, diyeceksiniz ki kimin umurunda…

Siyaset arenası bol miktarda topladığı büyük insan potansiyeline karşı güzel nutuklar atılıyor, ama sözü ile özü birbirini kanıtlamıyor.

Birçok firma, tüccar, iş çevreleri artık bankalar nezdinde çek yapraklarını dahi kullanamaz hale gelmiştir...

Tek kelimeyle ülke ekonomiksel olarak, ahlaki değerler olarak inim inim inlemektedir…

Ama heyhat! Kime diyeceksin?…

Tüm bunlara rağmen halk seve seve, isteye isteye beklediği partiye veya beğendiği liderin nutuklarına oy veriyor..

Böylece insan temel hak ve özgürlüğüne yapılan aykırı hareketlere rağmen halk hiç bunu görmüyor, duymuyor, önemsemiyor, umursamıyor…

Sadece boş kalabalıklarla meydanlar dolduruluyor.

Yaşananlar karşısında, insanın aklına şu soruların gelmemesi elde değil…

Bu toplum acaba cansız bir vücuttan mı ibarettir.

Ruhsuz bir gövdeden mi ibarettir.

Her şeyi kendi haline bırakan bir millet ve kötülüklere karşı derin uykuya dalan bir ülke insanı geleceğini neye bağlıyor?
Hangi güvence ile acaba yaşayabileceğini sanıyor?…

Bu itibarla Bediüzzaman hazretlerinin yaşamının ilk yıllarında  başından geçenleri aktarırken, “o dönemin toplumsal uyuşukluğuna” dikkat çekiyor...

Toplumun ne kadar halsiz ve perişanlık içerisinde olduğunu, olup-bitene karşı duyarsız, kendini umursamayan bir cemiyetin halini şu sözcüklerle dile getiriyor...

 

Ve şöyle sesleniyor..

“İşte ey iki hayatın ruhu hükmünde olan İslâmiyeti bırakan iki ayaklı mezar-ı müteharrik bedbahtlar!

Gelen neslin kapısında durmayınız.

Mezar sizi bekliyor, çekiliniz.

Tâ ki, hakikat-i İslâmiyeyi hakkıyla kâinat üzerinde temevvüc-sâz edecek olan nesl-i cedid gelsin!”

O büyük üstadın kastettiği nokta ülkenin hayat içerikli yaşam tarzına karşı sessiz duran ve boyun eğen ve hiç umursamayan cansız kalmış bir vücut gibi, halini ortaya koyup, olanlara seslenmektedir...

İslam dininin ana ilke ve prensiplerini terk edip de umursamayanları, “iki ayaklı mezar-ı müteharrik bedbahtlar” diyerek vasıflandırmıştır.

“Hiç olmazsa bu halinizle sizden sonra gelen teru-taze imanlı bir neslin gelmesine mani olmayın, onların kapısında durmayınız.

Mezar sizi bekliyor, çekiliniz gidiniz..

Ta ki o islam hakikatlerini hakkıyla kainat üzerinde dalga dalga gelebilecek bir nesl-i cedidi bekleyin...
Onların gelişine mani olmayın”

Ki bu ülke artık bu siyasi madrabazlıkların hegemonyasından kendini kurtarsın.

Bediüzzaman devamla çağrısını şöyle sürdürüyor...

“Ey Türkler ve Kürtler, acaba şimdi bir miting yapsam sizin bin sene evvelki ecdadınız olan Alpaslanları ve Nizamül mülkleri ve iki asır sonraki evladlarınızı şu gürültühane olan asrı hazır meclisine davet etsem, acaba sağ tarafta saf tutan eski ecdadınız demiyecekler mi, ‘Hey mirasyedi yaramaz çocuklar, Netice-i hayatımız siz misiniz? Heyhât!

 

Bizi akim bir kıyas ettiniz, bizi kısır bıraktınız."

Hem de sol tarafında duran ve şehristân-ı istikbâlden gelen evlâtlarınız, sağdaki ecdatlarınızı tasdik ederek demeyecekler mi ki:

"Ey tembel pederler! Siz misiniz hayatımızın suğrâ ve kübrâsı? Siz misiniz şu şanlı ecdadımızla bizi rapt eden rabıtamızın hadd-i evsatı? Heyhât! Ne kadar hakikatsiz ve karıştırıcı ve müşağabeli bir kıyas oldunuz.

İşte, ey bedevî göçerler ve ey inkılâp softaları! Manzara-i hayal üstünde gördünüz ki, şu büyük mitingde iki taraf da sizi protesto ettiler.

Ma teessüf güzel şeylerimiz gayri Müslimlerin eline geçtiği gibi güzel ahlaklarımızı da gayri Müslimler çalmışlar..

Güya bizim bir kısım içtimai toplumsal ahlaki aliyemiz (yüksek ahlaklarımızı) yanımızda revaç bulmadığından bize darılıp onlara gitmişler.

Onların bir kısım rezillikleri kendileri içinde çok revaç bulmadığından cehaletimizin pazarına getirilmiştir.”

Evet sevgili dostlar!

İşte o büyük insanlar geleceğimizi böylece simgelemişlerdir.

Ve kendilerinin İman ve İslam dürbünüyle yüz sene önce bugünkü halimizi görmüş oldukları imanın bir hülasasıdır, bir neticesidir.

Yoksa görülen odur ki, siyaset arenası her şeyi söylüyor, ama ne çare ki hiçbir şey de yapamıyor.

Yapılıyor, yapılmıyor değil de fakat haddi zarfında siyasetten beklenen böylesi şanssızlıklar değil, daha güzel şeyler olmalıdır.

 

En derin sevgi ve saygılarımla…