TEVHİT İNANCININ MERKEZİ CAMİLERDİR!

 

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzre Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Eylül günü Almanya'da bulunuyordu..

Köln kentinde inşa edilen, Diyanet İşleri Türk İslam Birliği Merkez Camisinin açılış törenine katıldı..

Burada tarihi nitelikte bir konuşma yaptı..

Ve dedi ki…

“İslam barış dinidir, İslam’da terörün yeri yoktur…”

***

Erdoğan’ın tüm bu aktif hareketine ve çabasına rağmen, maalesef, bir türlü ülkemizde istenilen şekilde barış, huzur, kardeşlik sağlanamıyor..

Bu minvalde belirtileri de ne yazık ki görülmüyor.

Nitekim dün Meclis açılışında, bir kez daha şahit olduk ki; "muhalefet, hele ki ana muhalefet" hiç de, ülkenin ve milletin, "huzuru, istikrarı ve barışı" için çaba gösteren değil..

Bilakis, yıkıcısı!

Bakınız, Meclis Başkanı Binali Yıldırım, muhalefet partilerini ve iktidar partisini çay sohbetine davet ediyor..

Katılım gösteren MHP’nin lideri Bahçeli ile AK Partililer..

Onlar, çay sohbetinde bulunuyorlar..

Diğer muhalif partilerin hiçbirisi o davete icabet etmiyor..

Der demez insanın aklına şu geliyor...

Ya Allah aşkına, büyük bir tevazu göstererek Cumhurbaşkanının çok güzel bir açılış konuşması yapmasına rağmen, bu ne kin, bu ne ayrımcılık, bu ne bölücülük tavrı?

Her şeye rağmen Meclis açılışı milletimize hayırlı uğurlu olsun.

* * *

Bakınız, dünkü yazımızda da belirttiğimiz gibi;

Türkiye’nin siyaset arenasındaki yürüyen hali, elbette ki mevcut anayasanın dibacesindedir…

Ama bu mevcut anayasayla, zerre kadar hiç kimse bir adım atamaz, kıpırdayamaz…

Ki ilerleyemez de...

Kim ne kadar iyi düşünürse düşünsün, kavram ve kelimeler arasında hiç de insicam, birliktelik ve ülfet bulunmuyor.

Zira mutlak demokrasi başka, liberal demokrasi başka, laiklik anlayışı bambaşka…

Hele ki Atatürkçülük, Devrim ve İnkılaplar apayrı bir şey.

Hepsi kendi mecrasında, çelişkilerle dopdolu.

Dolayısıyla Erdoğan ne yaparsa yapsın, ne kadar iyi niyet gösterirse göstersin, mevcut hal bu…

Ötesine gidilemiyor..

Görünen görüntü, Başkan Erdoğan ne kadar iyi niyetli davranırsa davransın, ne kadar inancı doğrultusunda konuşursa konuşsun, orta yerde bir engel vardır.

Ki bu engel, Çin Seddi gibi manen ve hükmen bir set oluşturmaktadır..

O da mevcut anayasadır..

Ne hazindir ki, Milli iradenin derin tarihine rağmen, bu setler aşılabilinmiş değil..

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Başkan Erdoğan, Almanya’daki “Diyanet İşleri Türk İslam Birliği Merkez Camisinin” açılışında şu güzel konuşmayı yaptı.

Başlık olarak şöyle dedi;

“Tevhit inancının merkezi camilerdir.”

Biz de ilaveten diyoruz ki;

"Evet, camilerdir..

Ki camiler olunca cemaatler oluşur.

Bu cemaatleri oluşturan da din âlimleridir.

Din âlimlerinin kaynakları da medreselerdir, ilimdir, irfandır, terbiyedir.

Eski klasik usul üzerine okuyup da o medreseden çıkan âlimlerin bütün gayret ve çabaları sayesinde camiler ayaktadır.

Erdoğan’ın bu anlayış ve düşüncesine karşı elbette ki toplumsal olarak şükran borcumuz vardır.

Bugüne kadar gelen giden kaç tane cumhurbaşkanımız bu ifadeleri kullanmış ki?

Mümkün değil.

***

Bakınız, Erdoğan şöyle diyor;

“Müslümanların en önemli ibadet yeri ve tevhit inancının simgesi camiler ile mescitlerdir.

Dini, ilmi ve sosyal hayatın merkezleri arasında bulunuyor...”

Fakat camiler ne kadar olursa olsun, klasik medreselerdeki ilim tahsili ve oradaki âlimler yetiştirilmediği müddetçe, o camilerin varlığı bize göre sadece görüntüden ibaret olur.

Ki bu da yetmez.

Erdoğan satır arasında şöyle konuştu;

“Asrısaadetten beri hem Allah’a ibadet edilen ve hem de ilim ve hikmetin öğrenildiği şerefli mekânlar olan camiler ve mescitler, toplumsal birliğin sağlanmasında önemli rol oynuyor...”

El hak.

Çok doğru.

Ama bunların ana kaynağı kesinlikle medreselerdir.

Usul-ül din olan ilmû kelamdır.

Usul-ül Hadis’tir, Usul-ül Tefsirdir.

Bunlar okunmadığı müddetçe âlimler yetişemez, cehalet her tarafı kapsar.

Camiye giden cemaat Fatiha’yı doğru düzgün okuyamıyorsa ve anlamını bilmiyorsa bize göre kâfi değildir, sadece görüntüdür.

***

Erdoğan devamla şöyle diyor;

“Yeryüzünde inşa edilen ilk mescit olan Mekke’deki Kabe, inşa edilen her mescit ise Kabe’nin yeryüzündeki şubesi, Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Aksa’nın kardeşleri olarak kabul ediliyor...”

Erdoğan’ın tespitlerine katılmamak mümkün değildir.

Ama bu camiiler ve bu mescitlerin hayata geçmesine, inanın ki Sayın Erdoğan’ın Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı döneminde rastlanmıştır...

Kendisinden önce acaba devlet tarafından yurtdışında kaç tane camii inşa edildi?

Bu halk, Erdoğan’a bu hususta dua ediyor ve şükranlarını sunuyor.

* * *

Ama bu da bir gerçektir ki;

Her şeyden evvel yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, emanete çok önem veriyor.

Kur’an-ı Kerim’in “Nisa” suresinin 58. ayeti aynen şöyle buyuruyor;

“Allah size, mutlaka emanet (ve iş)leri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.

Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor!

Şüphesiz ki Allah (her şeyi) hakkıyla işiten, (her şeyi) hakkıyla görendir.”

Bu ayetin kapsamlı anlamı; toplumsal bireyler arasındaki yapılması gereken emanet ve adalet ne kadar önemliyse, keza toplumun milli iradesini yansıtan siyaset alanında da aynen hükümfermadır.

Öyle inanıyoruz ki Erdoğan bu ayeti her zaman okuyor, yüce mealine de inanıyor ve kendisi de o ayetin ışığı altında hayatını idame ederek yürüyor?

Bu ayet; tümüyle toplumsal hayat akışlarını simgeleyen ilahi bir hükümdür.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da bu ilahi fermanın paralelinde adım atmak istediği inancındayız.

Ama ne yapacaksın?

Başta ifade etmeye çalıştığım gibi, orta yerde mevcut bir anayasa var.

Bu anayasanın hâkimiyeti, bugün değil, doksan altı yıldan beri varlığını sürdürüyor ve onun dibacesinde ne yazık ki bu ayet yoktur.

Ancak birbiriyle çelişen ifadeler vardır.

 “Cumhuriyet” kelimesi Arapçadan gelmektedir.

“Demokrasi” kelimesi Yunancadan gelmektedir.

“Laiklik” kelimesi ise Fransızcadan gelmektedir.

Tüm bu cümleler, anlam itibariyle birbiriyle çelişmekle beraber, hiçbirisi de Türkçe değil.

Milli deseniz; hiç değil…

Türkçe olmamakla beraber, yüzyıldan beri Türkiye’nin cumhuru, milli iradeyi yansıtmayan bu kavramlarla yönetiliyor.

Bunun dışında hiçbir parti, hiçbir merci, hiçbir makam, ne kadar çaba gösterirse göstersin, bunun dışına çıkamaz.

Bu olmayınca, adalet uygulaması da söz konusu olmuyor?

Bir de şu var ki yıllardan beri el değiştiren birçok yönetimler, bu kavramları yanlış ve kötüye kullanmışlardır.

Erdoğan ise bu kavramları kullanırken, adalet terazisi paralelinde kullanmak istiyor ve kullanmaya kendini zorluyor.

Bu itibarla diyoruz ki;

Yüce Allah; Erdoğan’ı kötü insanların şerrinden, badirelerinden korusun, uzun ömür versin, bahtını açsın, daha güzel bir şekilde Türkiye’yi ve hatta İslam dünyasını yönetme fırsatını kendisine nasip eylesin...

En derin saygı ve sevgilerimle.