Görüş Bildir

TOPLUMSAL SİYASİ ÇÜRÜMEDE ÜLKELERİN VARLIĞI DÜŞÜNÜLEMEZ!

Evet, sevgili okurlar.

“KEMALİZM VE İSLAM’A ATILAN PRANGA” başlığı altında yazdığımız üç günlük yazı serimize oldukça siz değerli okur ve izleyicilerimizden büyük olumlu tepkiler aldık.

Hatta “Mehmet Ali Bey, sizin söylediklerinizi niye ulusal medyadaki muhafazakâr geçinen yazar-çizerler yazmıyorlar.

Sizin büyük bir cesaret ve metanetle bunları kaleme almanızdan dolayı teşekkürlerimizi size bildiriyoruz” diye bize gelen çok sayıda mesajlar var.

Biz de değerli okurlarımızın bu olumlu tepkilerine karşı diyoruz ki;

İnanın bunları yazmamak elde değil..

Çünkü günlük olayları, toplumdaki olup bitenleri görünce hissiyatımız ve duygularımız bizi bunları yazmaya zorluyor.

Gayemiz; ülke meselelerini tüm çıplaklığıyla görüp halkımıza iletebilmektir..

Bizim için bu en kutsal bir hizmettir.

Ve bundan da geri kalma gibi bir düşüncemiz de yoktur.

Her gün biraz daha dozunu artırarak gerçekleri kamuoyuyla ve özellikle siz değerli okurlarımızla paylaşma mutluluğundayız.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Gerçekten günlük toplumsal, siyasal, sosyal, tüm içtimai hayat gerçekleri zincirleme olarak düşünülüp seyredilirse, birçok şeyleri görürüz.

Ama ne yapacaksın?

Yazı yazmaktan başka, düşüncelerimizi, gördüklerimizi kaleme dökmekten başka yapacak bir şeyimiz de yok.

Gerçekten toplumsal çürümeler, birçok yönüyle ruhi bunalım yaratıyor…

İnsanlarımız ve hayat gerçeği, bunları bize yansıtıyor.

Üzülüyoruz, eziliyoruz, dökülüyoruz.

Ama elden bir şey gelmiyor.

Hani bir mesele var, diyorlar ki;

“Güvendiğimiz dağlara kar yağdı...”

Kültürümüze mal olmuş bir atasözü.

Gerçekten toplumumuzu yönetenler de inanıyoruz ki bizim gibi düşünüyorlar.

Ama mevcut rejim, düzen ve sistemdeki yapılan uygulamalar tümüyle yanlış bir anayasa mevcudiyetinden ileri geliyor.

İnsanların yapmış olduğu darbeci anayasalar…

Bunlardan çıkan, nebean eden yasalar silsilesi ne yazık ki bir türlü bu insanlarımıza cevap verememiştir…

Veremiyor ve bundan sonra da vereceğe de benzemiyor..

Tüm bunları burada tasarlayıp, düşünüp yazarken, aklıma yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “Nahl” suresinin 90. ayetinin yüce meali geldi.

Bu ayet-i celile gerçekten nüzulundan günümüze kadar ve kıyamete kadar, gelip giden insanlar topluluğunu, özellikle inanan ümmette geniş ve derin anlamıyla çok şeyleri anlatıyor..

Bundandır ki, her Cuma hutbelerinde muttad olarak, tüm hatipler devr-i saadetten günümüze kadar "Bu ayeti celileyi" tekrarlıyorlar.

Ta ki toplum uyansın..

Kendine çeki düzen versin..

Ve bu ayeti celile bizlere de bir uyarı yapmakta..

Evet, bu ayet-i celile mealen şöyle buyuruyor;

“Muhakkak ki Allah adaleti, iyilik yapmayı, kişinin yakınlarına bakmasını emreder. Ahlaksızlığı, hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar.

İyice anlayıp tutasınız diye size öğüt verir...”

Evet, bu ayet-i celileyi “Seyyid Kutub” gibi bir allame yorumlarken, şöyle diyor;

“Bu ayetin sıraladığı üç kavramın orijinal telaffuzu şöyledir;

‘El fehşa-u’, ‘vel munker-u’, ‘vel bağy-u’.

Bu her üç kelimenin ayrı ayrı mana değeri söz konusudur.

Yani Allah buyuruyor ki kesinlikle Allahû Teâlâ adaleti, güzel şeyleri, akrabaya gitmeyi gelmeyi ve onlara bir şeyler vermeyi emrederken, fuhuş, münkerat ve zulüm olgularını da ortadan kaldırıyor.

Allahû Teâlâ bu ayetle sizi uyarıyor, nasihat ediyor, ta ki sizin ne yaptığınızı öğrensin ve bilsin.

Seyyid Kutub şöyle diyor;

“Bir toplumun içinde fuhuşun var oluşuyla İslam makablinden inhiraf ediyor, mecrasından sapıyor, çukura giriyor.

Bağyi yani zulümdür, hakka tecavüzdür.

Toplumun içinde fuhuşun, münkerat olan menfur ve pislik şeylerin ve zulmün varlığı oldukça ilerledikçe, o toplumun varlığı, hayat idamesi, barış ve sulhu bünyesinde göremez.

Ayetin işaret ettiği gibi toplumun bu üç kavramdan mutlaka inhiraf etmesi lazım, sapmazı lazım, yani gerçeklere tecavüz etmemesi lazım…

Beşeriyetin fıtratı, yani yaradılış itibariyle, şeriat gerçekleri bir toplumun içinde sabit yerinde takarrur edildiği takdirde o fıtrat hiçbir zaman mecrasından (yörüngesinden) çıkıp inhirafa (sapkınlığa) giremez.

Demek ki beşeriyetin fıtrat itibariyle, tabiatının nefret ettiği üç şey var.

Biri fuhuştur, ikincisi münkerat denilen menfur kötü şeylerin yapılması ve bağyi de zulmün yapılmasıdır.

Bunlar var olduğu müddetçe bu memlekete DEAŞ da gelir, FETÖ'da gelir, DHKP-C'de gelir, PKK'da gelir..

Menfur Kemalizim de gelir..

Zaten bunlar başlı başına birer fitne unsurlarıdır…

Daha ne olsun..

Ancak bu memleketin sağlıklı ve sıhhatli bir varlığa sahip olması isteniyorsa, her şeyden evvel bünyesini temiz tutması lazım.

Kur’andan ilham alması lazım.

Kur’anla yaşayamayan, hayatını onunla endekslemeyen bir toplum, kesinlikle sapkınlıktan, zulümden, inhiraftan arınamaz, hak ve adalete tecavüz etmekten kendini de kurtaramaz.

İşte hal-i âlem meydanda.

“Görünen köy kılavuz istemez.”

Ve buna da çürümüşlük denir..

* * *

Evet, sevgili dostlar.

Bu memleket insanlarının muhafazakâr olduğunu herkes biliyor…

Ak Partinin de, inançlı, hak ve hukuku, adaleti koruma altına alan, milletin inancına, dinine ve inandığı, bağlı bulunduğu Kur’an-ı Kerim’in hükümlerine bağlı olduğu herkesin malumudur.

Ve herkes, yani iktidarda bulunan AK Parti'nin bugün herkesten daha fazla buna sahip çıktığı da aşikardır..

Ama ne var ki, son dönemlerde bakıyoruz ki her şey tam tersine dönüyor.

Öyle bir ters ki İslam’dan her gün biraz daha uzaklaşma tercih ediliyor gibi.

Peki, bu ülke nereye gitsin?

Halkın yekvücut olarak inandığı tek bir şey var, o da Kur’anla tanışmaktır…

Kur’an hükümleriyle yaşamak ve onunla ölmek ve kıyamete kadar diri kalmaktır.

Bu Kur’ana bağlılık seviyesi ne yazık ki Türkiye’de, özellikle AK Parti'nin son döneminde oldukça düşüş arz ediyor.

İstiklal marşımızın banisi merhum Mehmet Akif Ersoy şöyle diyor;

“Doğrudan doğruya Kur’andan alıp ilhamı

Asrın idrakine anlatmalıyız İslam’ı”

Kur’an her şeye yeter.

Eğer Kur’anla yola çıkılmıyorsa, başarının sırrını elde etmek de söz konusu olamaz.

Mümkün değil.

Bu halk, Kur’an gölgesinde nur istiyor, aydınlık istiyor, dürüstlük istiyor, refah ve mutluluk istiyor.

Tabi ki, Kur’ana bağlı kalmak kaydıyla.

Bu olmayınca Ziya Paşa’nın dediği gibi;

“Pir-i meye (meyhane piri) sor meselede var ise şüphen...

Vaazların efsaneleri hep hezeyandır

"Ben anladığım çark ise bu çark çep endas eder "

Yani, benim anladığım çark hep ters döner…"

Yahşi görünür ama vahşi hal yaşatır

Yani her ne kadar güzel görüntü veriyorsa da sistem, temelinde yaman bir oyun ve hile içerir.”

Bundandır ki şair şöyle diyor;

“Artık pek feleke aldanma felek eski felektir.

Felekin meşreb-i nasazı dönektir.”

Dönek bir siyaset, dönek bir politika hiçbir zaman topluma bir şey vermediği gibi veremez de…

En derin saygı ve sevgilerimle.


Bu Makale 3380 kere okunmuştur.