TÜRKİYE’DE DERİN GERÇEKLER (III)

Evet, sevgili okurlar.

Dün de bu köşeden sizinle yapmış olduğumuz sohbetimizi bugün yine aynı paralelde, bazı önemli mevzuları da ilave ederek, geniş bir yelpazede kaleme almak istiyorum..

Yıllardan beri bu köşede dile getirmiş olduğumuz, memleket meselelerinin yüzde 80’i diyebiliriz ki mevcut sistemle alakalı vakıalardır..

Mevcut sistemin ne kadar bayatlamış olduğunu nam-ı diyar “Müesses Nizam’’ dedikleri Laikçilik…

CHP’nin istismar ettiği Atatürkçülük gibi kavramlar, mevcut rejimin etrafına büyük bir set çekerek, varlık göstermişlerdir..

Hem de zırhlı set gibi…

Ki sistemi ve rejimi hep; koruya gelmişlerdir..

Cumhursuz bir Cumhuriyet!...

Bu batıl, yanlış anlayış daha ne zamana kadar devam edecek?..

Ne yazık ki kestirmek zor...

Bu güllük gülistanlık vatan toprağında yaşayan, devletine bağlı, ülkesini seven, vatanının bütünlüğüne-birliğine bağlı insanlarımız; bu yanlışlar silsilesine karşı daha ne zamana kadar dayanabilir?

Bu batıl ideolojilere ve inanç dışı, dışardan ithal edilmiş hurafelerin yaşantısına, daha ne zamana kadar dayanabilir.

Meçhul...

Bu müesses nizam yüzünden nice ailelerin ocakları söndürüldü.

Masum insanlar değişik eften püften bahanelerle suçlandı...

Halk potansiyel suçlu olarak görüldü...

Ülkede, çok çeşitli terör odakları ihdas edildi.

Başta PKK olmak üzere Hizbullah, DHKP-C, Ergenekon gibi karanlık terör odakları vücut buldu…

Ülkemize dışardan ihraç edildi..

Tabi ki rejim, mevcut sistem bunlarla mücadele etme yolunu seçti.

Ki seçmede de haklıydı.

Ama ne hikmetse, bunların kökenine, üreme noktalarına, bataklığına, eğilmedi, araştırmadı…

Ne yazık ki kaynağını, sebebini araştırmadan yüzeysel olarak; "mücadele" etti..!

Devletin bütçesi acımasızca bu kirli odaklara karşı harcandı?

Ama sadra şifa veren bir netice elde edilmedi..

Dünkü yazımda ifade ettiğim gibi; "tavşana kaç, tazıya tut" misali ile varlık gösteren bir anlayış hakimiyeti söz konusuydu.

Neredeyse yarım asırlık bir zaman dilimini geçirdik!…

Bakın bugün aynı odakların değişik versiyonlarıyla karşı karşıyayız…

İsimler değişik..

Ama, faaliyet ve temel hedef aynı..

FETÖ gibi, DEAŞ gibi, PYD gibi, YPG gibi…

PKK’nın paralelinde yeni isimlerle alfabe harfleri kullandırılarak ortaya çıkmaları ve yine devletin başına püsküllü bela kesilmeleri; boşuna değil..

Dün de gördük, bugün de görüyoruz…

Milletimiz sağ olsun…!

Bol keseden devletine vergilerini veriyor. Bütçeler tanzim ediliyor, harcamalar yapılıyor, ama tüm bunlara rağmen ardı arkası bir türlü kesilmiyor.

"Eski tas eski hamam!.."

***

Ortadoğu'daki Haçlı emperyalist anlayışın hakimiyeti…

İsrail’deki hatta dünya çapındaki tarihi Siyonist Emperyalizm…

Dün olduğu gibi bugün de haçlı anlayışlarla gizliden gizliye ittifak ederek İslam ülkelerini bir bir sömürmektedir…

Zengin yer altı kaynaklarından faydalanmak için, bütçesini onlardan temin etmek için büyük güç kullanarak; "terör örgütlerini" faaliyete sokmaktadır…

Bu batı dayatmaları ne yazık ki, "a’dan z’ye" hep kadar vücut bulmaktadır…

İslam ülkelerini yöneten liderler gibi, Türkiye’yi yöneten siyasi odaklar da ne çare ki hep aynı dilden, aynı anlayıştan bahsettiler…

Batıya bağlılıklarını ilan ettiler..

Batı dünyası da bunları kendi bünyelerine almak için can attı, ama hep kapı önünde tuttu..

Bu siyaset erbabları ister iktidar olsun, ister muhalefet olsun, birisi gider öbürü gelir ama bakıyorsunuz ki, aynı siyaset aynı anlayış aynı politika; devam edilmektedir.

***

Sevgili okurlar..

Türkiyemiz artık yoruldu..

Ne yapıldığının farkında değil, Allah yardım etsim

Allaha şükürler olsun ki, bugün devletin başında başkan Erdoğan var..

Son 15-16 yıldan beri gerek Başbakanlık döneminde olsun, gerek Cumhurbaşkanlığı döneminde olsun halkın karşısına çıkıp konuşuyor ve halkı teselli ediyor.

Erdoğan halkı yarınlar açısından ümitlendiriyor…

Ve "Terörle mücadele devam ediyor" diyor..

Ki tavizsiz..

Bize göre bu da, Türkiye’nin kazandığı yeni bir aşamadır.

Yeni bir Türkiye’nin yeni bir hareketidir.

Gerçekten bu da olmasaydı, yani Başkan Erdoğan’ın bu cevval aktif hareket ve düşünceleri yani halkın karşısına çıkmasaydı ve terörle, mevcut terör odaklarıyla mücadelede devleti çalıştırmasaydı, bu memleket çoktan bir Irak, bir Suriye, Libya ve Mısır gibi olacaktı.

Zira 17-25 Aralık, Gezi Parkı olayları, 15 Temmuz FETÖ’nün kirli darbe girişimi tüm bunlara rağmen; baş edemediler…

Allah inayetini, feyzini ve koruma gücünü Erdoğan’ın üzerinden esirgemedi.

Her şeye rağmen başarılıdır.

Bugün dimdik ayaktadır…

Gerek içten, gerek dıştan tüm hain piyonların mekir ve hilelerine karşı; "dimdik" ayaktadır..

Meydan okuyor.

Halkla birlikte, mücadelesinde "zerre-i miskal" taviz vermiyor..

***

Mesela..

Erdoğan'ın dünkü 35. İl müftüleri toplantısında yapmış olduğu konuşmalar az buz bir şey değildir.

Türkiye’nin Cumhurbaşkanı, devlet başkanı bu tarihi konuşmaları yaparken hem de din adamlarına karşı adeta ders verircesine onlara Türkiye’nin tarihini okudu..

Ders verdi.

"Din adamlarının görevi suskunluk değil, salla başı al maaşı değil" dedi.

Kur’an’da geçen İslam’ın ana şiarı durumunda olan "Emr-i maruf nehy-i münker’i" halka götürün dedi.

"Halkı uyarın, halka bildirin" demesi yıllardan beri yörüngesinden kaymış uçurum kenarına giden bir Türkiye’yi bu haliyle yeniden mecrasına dönderip, istikametine koymak istiyor…

Erdoğan’ı tebrik ediyoruz.

Allah razı olsun diyoruz.

Camiler kapalı kalmasın, cemaat çocukları camilere alıştırın demesi büyük bir feyiz ve hazdır.

Erdoğan bu hazzı bu millete veriyor.

Bize göre tek bir şeyi eksik görüyoruz.

Camiye insanları doldurmaktan daha da önemlisi insanların ibadetini rahatlıkla yapabilme şansı Kur’an Kurslarında ve medreselerden geçiyor.

Eğer, medrese ilmini gençlik tasdik etmemişse, insanlar Fatihayı bilmiyorsa namaz dualarını öğrenmiyorsa,  “lal ü ebkem” yani sus pusla camiye giden bir cemaat, camiden çıktıktan sonra “eski tas eski hamam” gibi hareketle bir yere varılmaz.

Sayın Başkan Erdoğan’dan buradan acizane bir istirhamımız olacak.

Osmanlı gibi bir uygulama gerçekleşirse daha iyi olur.

Osmanlı döneminde inşa edilen Camilere bir bakalım..

Nasıl inşa edilmiş, neler düşünülerek, külliyeler halinde inşa edilmesine özen gösterilmiş?

Mesela; Selimiye Camisi…

Cami, çevresinde medrese ve Kur’an kursları var…

Aynı zamanda hamam var..

Yani bir kompleks şeklinde Camii inşa edilmiş..

Keza Süleymaniye Camisi…

Keza Sultan Ahmet Camisi.. Va daha nice Osmanlı döneminde inşa edilen camilerimiz!..

Yeni kapıdaki büyük cami gibi daha nice nice camiler…

İnşa edilirken mutlaka yanında medreseler, Kur’an Kursları ve hamamlar yapılmıştır.

Bir bütünlük içerisinde ibadeti bilerek ve camiye ne için gittiğini idrak eden bir cemaatin oluşması gerekir..

Ki, gerekir.

Camiyle beraber medrese, hamam, Kur’an Kursları olması; bir külliye kimliğini alır…

Erdoğan bunu farkındadır.

Bunları biliyor ve idrak ediyor…

Ama topluma fazla ağır gelmesin diye sadece camiyi dile getirmektedir..

Ki, zaten halk bunun farkında ve anlıyor.

En derin saygı ve sevgilerimizle!…