TÜRKİYE’DE DERİN GERÇEKLER (V)

Evet, sevgili okurlar.

TÜRKİYE’DE DERİN GERÇEKLER başlıklı yazımızın 5. serisindeyiz.

Gerçekten başlık olarak kullandığımız ifade yerli yerindedir.

Aslında başlık daha uzun bir ifade olması gerekirken başlık olduğu için özet ve kısasını yazdık.

Aslında kelimenin tam anlamıyla TÜRKİYE’DE DERİN GERÇEKLER ile beraber DERİN YAPILAR, FAİLİ MEÇHULLER, CİNAYETLER diye ifade edilebilir.

Cinayet serileri Ak parti iktidarından sonra biraz kesildi. Hatta önemli ölçüde kesildi.

Ama, zaman zaman da 28 Şubat itibarı ile bu yapılar kendini gösteriyor.

Mesela Büyük Birlik Partisi genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu olayı 25 Mart 2009 helikopter kazasında hayatını kaybedenler olayı siyasi bir liderin hayatına ve arkadaşlarını hayatına mal oldu.

Elbette ki kamuoyu vicdanı bunu kaldıramadı ve yaygın bir şekilde halkın merhum Yazıcıoğlu’nun olayı bir suikast olayı olup bunu yapan da derin bir yapı olduğu kuşkusu birçok vicdanlarda uyanmıştı.

Ondan önce de 2005 yılında Şemdinli olayları, iyi çocuk denilen sahte kahramanlar, nihayet suçüstü yakalandı. Tüm ipuçları ele geçirildi.

Başınızı fazla ağrıtmadan özetlemek gerekirse, Suudi Arabistan devletinin 16 gün önce özel timlerle, özel jet uçakları ile özel pilotları ile Türkiye’ye gelip İstanbul’daki konsolosluğa 15 kişilik bir tim ile gelip gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın ölümünü gerçekleştirip ve bununla yetinmeyip cesedinin de parçalara ayırıp ortadan kaldırması ve aynı gün aynı uçaklarla Riyad’a gitmeleri elbette ki tüm Dünya kamuoyu nezdinde rast gele bir olay değildir.

İşte başlık olarak kullandığımız TÜRKİYE’DE DERİN GERÇEKLER

İfadesini bu kez Suudi Arabistan için kullanma mecburiyetinde kaldık.

Zira Türkiye’de yıllardan beri, 28 Şubat post modern, batı çalışma grubu gibi daha neler neler rast gele oluşa gelmiş olaylar değil.

Zaten her 10 yılda bir askeri darbelerin yapılması, o da rast gele bir olay değildir. Buraya hepsini yani 27 mayıstan 28 şubata kadar 15 temmuza kadar bunları teferruatlarıyla yazarsak ciltlerle kitap yazmak gerekir ki, ona da ne zaman dayanır ne de ömür dayanır.

Gerçekten Türkiye’de derin gerçekler, derin yapılar, faili meçhullerin varlığı CHP kaynaklıdır.

CHP ise köken ve dayanak noktası kuruluşu itibari ile İngilizlerin direktif ve talimatları üzerine kurulmuş bir partidir ve CHP 1923’ten 1950’lere kadar devleti yönetirken tek parti şeflik ve dipçikle devlet yönetmiştir.

Faili meçhul cinayetler, derin gerçekler ve derin yapılar milletiyle zıtlaşarak büyük kavgalar yapmış kimse bunu inkar edemez.

Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Türkiye’ye gelip Suudi Arabistan Konsolosluğuna çağırılıp oraya gitmesi ve ondan bir daha haber alınamaması tüm dünya kamu oyu nezdinde büyük kuşkular yarattı.

Netice itibarı ile o günden bugüne kadar her saat başı yeni ipuçları ortaya çıkıyor. Bu iğrenç, acımasız, vahşice cinayet yeryüzündeki tüm insanların yüz karası olmuştur.

Zira nerdeyse herkes sus pus ve ABD başkanı gibi timsahın gözyaşını döküyor.

Suudi Arabistan inkar ediyorsa da her gün tüm çıplaklığı ile olay kendini ele veriyor

Prens Muhammed Bin Selman’ın talimatı doğrultusunda bu iş gerçekleşmiştir.

O timin ele başından biri olan ve aynı zamanda teğmenlik görevini yapan bir pilot olan Meşal Saad El-Bostani’nin ansızın trafik kazası ile ölmesi dünya kamuoyunu yavaş yavaş aydınlatıyor.

Zira, onların döktükleri o kan masum bir insanın kanı olması sebebiyle, Allah nezdinde kesinlikle bir misilleme, ilahi bir intikam, olarak algılandırılabilir.

Aynı timin içinde büyük rol oynayan bu kişinin kendi eliyle bu infazı yapmış olması da iddialar arasındadır. Ve bunun üzerine olayın çok büyük sırları ifşa edilmesin diye hemen yine Kral Selman’ın yakınları tarafından infaz edilmiş olması kuşkusu galiptir.

Zira, o masum insanın kanı orda dökülürken neden, ne için, sebebi neydi siz neden bu insanı kaşla göz arasında yok ettiniz sorusu dünya kamuoyunda akıllardan çıkamaz.

Töhmet ve kuşku dolu bu olay fazla deşifre dilmesin diye o timin ele başlarından biri olan bu kişi infaz edildi ve kaza süsü verildi.

Zaten bu oyunlar böyledir. CHP’nin şeflik döneminde de öyleydi.

Öyle inanıyoruz ki, o timin hepsi gidecek.

Biri diğerine şahitlik yapmasın diye, kraliyet sırrı ortaya çıkmasın diye.

Dünya’ya özellikle İslam Dünyasına rezil rusva olmasın diye.

Öyle inanıyoruz ki, bir birinin infazı o hükümetin o devletin derin yapısıdır ve bu derin yapı da artık o Suudi devletinin içinden çıkmaz ve bir birinin kökünü kazıyacaklardır diye kuşku duyulmaktadır.

Böylesine derin yapılar birçok anti demokratik keyfilikle yaşayan devletlerin bünyesinde hep yaşaya gelmiştir.

Hatırlayacağınız üzere 24 Ocak 2001 tarihinde Diyarbakır Emniyet müdürü olan Ali Gaffar Okkan ve 5 koruması ile birlikte emniyet müdürlüğü kapısında hunharca öldürüldü.

Onları katledenler bir türlü yakalanmadılar ve devlet bu olaya hiçte sahip çıkmadı.

Adeta o ölümleri hak etmiş gibi bir algı yaratıldı ve Gaffar Okkan’ı nerdeyse PKK’ya sahip çıkması ile suçlandı. Diyarbakır’da halkın teveccühünü kazanan bir insan olan Gaffar Okkan nerdeyse PKK’ya sahip çıkan biri olarak lanse edilmek isteniyordu.

Bu derin yapıyı oluşturan tim gah PKK’lı oldu gah Hizbullah oldu.

Ama halkın vicdanında soru işareti yaratan bu olayla Ali Gaffar Okkan’a PKK’cılık yaftası yapıldı.

Bazı rivayetlere göre bu cinayeti gerçekleştiren özel askeri bir tim olarak düşünüldü ve bu düşüncenin hiç te yanlış bir düşünce olmadığı ortaya çıktı.

Bu olaydan 2 yada 2 buçuk ay sonra bir askeri nakliyat uçağı Diyarbakır’dan kalkıştan 20 dakika sonra Malatya ve Sivas çevrelerinde düşürüldü.

Uçakta bordo bereliler olarak bilinen yetişmiş askeri timin hepsi şehit oldular.

Ama kamuoyunda bu uçak düştü değil düşürüldü diye lanse edilmek istendi. Rivayetler üst üste geldi ki bunlar Gaffar Okkan’ı infaz eden kimseler olarak medya sık sık yazdı, çizdi.

 

En Derin Saygılarımızla…