VAHŞET, VAHŞET, VAHŞET! DÜNYANIN ÇİVİSİ ÇIKMIŞ (II)

Evet, sevgili okurlar.

Dün akşam saat 20:00 sularında Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve İngiltere Başbakanı Theresa May ortak olarak düzenledikleri, basın toplantısını izledik.

Açılış konuşmasını yapan Theresa May’in Türkiye ile yeni bazı ticari gelişmelerin sağlanmasıyla, milli muharip uçak projesinin derin ve kalıcı bir savunma ortaklığının başlangıcı olabileceğini vurgularken, “Türkiye'yi 3.5 milyondan fazla Suriyeli'ye ev sahipliği yaparak gösterdiği olağanüstü cömertliğinden dolayı takdir ediyorum…”  dedi…

Cumhurbaşkanımıza karşı ev sahibi noktasında göstermiş olduğu samimiyet, önemli...

May basın toplantısında, Filistinlilere karşı İsrail’in yapmış olduğu şiddetin durdurulmasını istedi..

Yaşananlar kabul edilemez!…

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ise her zaman olduğu gibi dik duruşuyla, başı dik, alnı ak bir lider olarak her yerde kendini gösterdiği gibi İngiltere’nin Başbakanı karşısında da aynı o mertlik, İslam inancına yakışır bir Müslüman lider olarak durdu..

Tavrı netti…

Basın mensuplarına vermiş olduğu mülakatın genel görüntüsü; Siyonist İsrail ile ilgiliydi...

Erdoğan, İsrail’in mezalimini dile getirirken, özellikle batı emperyalist dünyanın terörle mücadelede samimi olmadığına da dikkat çekti..

Ve biz Suriye’de 3 bin terörist öldürdük, batı dünyası nerdeydi, kaç tane terörist öldürdüler?

Tabiatıyla bu soruya cevap veren yok.

Vermek isteseler dahi veremezler.

Lakin, samimi değiller.

Zaten terörün kaynağı onlardır..

Çünkü soyut bir olguyu somutlaştırarak DEAŞ adını takan ve harekete geçiren yine ABD’dir ve Batı dünyasıdır.

Tabii bunlara karşı Bayan May net bir cevap veremedi.

***

Her zaman bu sütunda değindiğimiz gibi gerçekten Türkiye artık eski Türkiye değil.

Türkiye’yi yöneten lider de eski lider değil.

Bugün ciddi bir cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan vardır.

Muzaffer bir komutan.

Muzaffer bir lider.

Muzaffer bir devlet adamı..

Bunu her ortamda dile getirip, söylemeliyiz…

İster Türk halkı olsun, ister İslam dünyası olsun.

Herkes Recep Tayyip Erdoğan’a bu mübarek ayın başlangıcının ilk gününde ve teravih namazının kılındığı ilk gecede semaya açılan elleriyle "dua" etmeli..

Çünkü bu mukkades gecede; Allah hiçbir duayı geri çevirmez..

Öyle inanıyorum ki, onun İslam dünyasının başında lider olarak devam etmesi için, ümmet dua ediyor..

Ki Ramazan ayı boyunca da bu dualara devam edecektir..

Evet, tabii aslında öncelikle yazımıza giriş olarak bir önceki gün kullandığımız kavramın bugün yine aynısını kullandık.

Aslında mübarek Ramazan ayının ilk günü olması hasebiyle, elbette ki tüm İslam dünyasının mübarek Ramazanlarını tebrik ediyor, kutluyor ve dualarını bekliyoruz…

Ve herkesin Allah nezdinde dualarının kabulünü, ibadetlerinin makbuliyetini herkese nasip eylesin diyoruz.

Bunu da unutmayalım ki, sistematik olarak küfür dünyası, inkârcı bir emperyalist oluşumun bizatihi kendisidir…

Her ne kadar Hıristiyanlık ile Yahudilik arasında inanç olarak da tezat varsa da küfür olması hasebiyle İslam dünyası hakkında aynı düşünceyi besliyorlar.

Aynı ittifak ve itikatla yaşıyorlar.

***

Bu itibarla dünkü yazımızda da ifade etmeye çalıştığım gibi Kur’an-ı Kerim’in “Âli İmran” suresinin 149. ayetini aynen tekrar ediyoruz.

"Ey inananlar! Hakikati inkâra şartlanmış olanlara uyarsanız sizi topuklarınızın üzerinde gerisin geri (cahiliye dönemi alışkanlıklarına) döndürürler de (dünyada ve ahirette) kaybedenlerden olursunuz."

Sadece bu mealle de yetinmemeliyiz.

Bu ayetin yüce mealini somutlaştırarak cihad ruhuyla inanmalıyız.

Ve o gerçeği kendimize tatbik etmeliyiz.

Aksi takdirde küfür yobazlarının; "cenderesinden" kurtulamayız…

İslam dünyasının içinde, özellikle Türkiye'nin içindeki batı hayranı olan münafıkların sözde çağdaş bir dünya olarak kendilerini makyajlandırarak İslam ülkeleriyle, özellikle Türkiye ile “Dinler arası diyalog” hurafe felsefesinin öne sürdürülmüş olması boşuna değildir.

Çünkü kalbi bozulmuş, paslanmış, sinesinde yük olarak taşıdığı kapkaranlık bir kalple yaşıyorlar..

Ki "bu kalpler" hiçbir zaman ne kendilerine, ne de bulundukları coğrafyaya yarar getirmez.

Bilakis zarar getirir.

Onun içindir diyoruz ki;

“Dinler arası diyalog” felsefesinin sürdürülmesi, tümüyle sefahettir, hasarettir, rezalettir, gaflettir ve dalalettir.

Çünkü küfür dünyasıyla İslam dünyası hiçbir zaman batıl bir inançla bir araya gelemez..

Hele ki, diyalog sağlanamaz.

Kandırıcılar..

Munafıklar..

Çift yüzlü karektere sahip şeytan-i ruha sahip olanlar..

Batı dünyasının kılık kıyafetini makyajlandırarak yola çıkmaları tamamen, "Müslümanları kandırmaktan" başka bir şey değildir.

Çünkü onlara tabi olabilecek bir inançta da değiliz.

***

Bu itibarla diyoruz ki;

Eğer dinlerarası diyalog söz konusuysa “Tevhit” kelimesi olan “Kelime-i Şehadet”in her iki bölümünü birleştirerek, o inançla yola çıkılması gerekir…

Batı dünyası da ona göre adım atarsa…

Yani İslamiyet’i kabul ederse ve İslamiyet’e maddi ve manevi hizmetkârlığını gösterirse, "Âl’a re’si vel ayn” olur…

Bunada baş göz üzerine deriz…

Ama o kirli maceraperestlikle İslam dünyasını kandırarak böyle bir havanın estirilmesi İslam dünyası nezdinde geçerli değildir.

Geçerli olamaz ve olmamalıdır da.

Nitekim Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın da ve gerçekten hükümetin bu yöndeki tutumu da takdire şayandır.

Ve duadan arındırılmış bir olgu da değildir.

Dua ediyoruz, Allah’a niyaz ediyoruz.

Recep Tayyip Erdoğan’ın biraz daha uzun ömürlü yaşamasını ve devletin başında olmasını temenni ediyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle…