VAHŞET, VAHŞET, VAHŞET! DÜNYANIN ÇİVİSİ ÇIKMIŞ

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi küresel dünyamız, dün yine büyük bir vahşet ve soykırıma ev sahipliği yaptı..

Canice ve vahşice!

Kan emici vampirlerden beter…

Sözüm ona kendine “Medeni Dünya” adını takan ABD ve lideri ve olaya gözünü kulağını tıkayan BM ve meşhur siyonist İsrail; "zulmü!"

Dün yine Filistin’in mağdur, mazlum, silahsız biçare insanları acımasızca katledildi..

Soykırım yaptı..

Gerçek mermi kullanarak 50’den fazla insanı hunharca şehit etti.

Bu 50 Filistinli şehitlerin ruhu şad olsun…

Ne yazık ki bunu demekten başka bir diyeceğimiz olmamakla beraber, gerçekten sözde “medeniyetçiliği”, “çağdaşlığı” kimseye bırakmayan ve “muasır medeniyet seviyesine tırmanan (!)” emperyalist ülkelerin haline ne diyeceğiz?

İnanın, sevgili dostlar.

Afrika sahralarında, yüz binlerce vahşi hayvanın birbiriyle yaşadıkları yaşam bunlar kadar değildir.

Aslanlar, çöl ceylanlarını veyahut yabani tosunları veya hurafeleri yağmalayıp öldürürken, inanın "bunlar gibi" vahşice katliam yapmazlar.

Kendilerinin ve hemdaşlarının karnını doyurabilecek kadar bir hayvanı öldürürler…

Fazlasını öldürmezler.

Ne yazık ki, haçlıların, küfür ve emperyalist ihtirasları, Müslümanların kanını döküp içmekten doymuyorlar..

Dün olduğu gibi bugün de!

Hiç kuşkusuz ki, dünya bunlara karşı sessiz kalınca müştereken ve müteselsilen dünyaya da “medeni” diyebilmek için bin şahit lazım.

Bırakın küfür dünyasını, haçlıları, Siyonistleri, zaten onlar düşman.

Onlara fazla bir şey söylemek de abesle iştigaldir.

Onlara ancak lafla değil, gereken derslerinin fiili olarak verilmesi gerekir.

Ama heyhat!

Nereden ve kimler tarafından bu öç alınabilir?

Hani o İslam dünyası nerede?

Hani o sahabelerin, Bedir’in kahramanlarının ruhu nerede?

Hani o Uhud kahramanlarının ruhu nerede?

Hani 1071’deki Malazgirt Meydan Muhaberesindeki Alparslan’ın ruhu nerede?

Hani Selahaddin-i Eyyubi’lerin ruhları nerede?

Tek kelimeyle “yazıklar olsun” demekten başka bir şey bulamıyoruz.

İçimiz kan ağlıyor.

Ama sadece nefretimizi burada yazıyla bildirmekten başka da yapacağımız hiçbir şey yok.

Ancak ne kadar bunu nefretle karşılıyorsak…

Bu küfür dünyasını, özellikle Donald Trump’ı nefretle kınamakla yetinmek de bize göre bir şey kazandırmaz.

Zaten onun kimliği belli.

Düşmandır.

Düşman düşmanlığını yapar!?

Peki, içimizdeki o düşmanlara kanmış, onlara inanmış, onlara taparcasına emirlerini yerine getirmiş, sözde İslam dünyasını yöneten devletçiklerin başındaki piyon şeytanlara ne diyeceğiz?

O piyon şeytanlar, özellikle Birleşik Arap Emirlikleri ile Suudi Arabistan, Mısır, Tunus, Cezayir vs.

Ne olacak bu iş?

Sadece ve sadece bu pısırık münafıklar ve İslam dünyasının gelişmesi için birer tane takoz durumunda engel teşkil eden bu piyonların hal-i pür melaline acıyoruz.

Ama olan yine İslam dünyasına oluyor.

Evet, Filistin elden gitti diyoruz.

Hiç de gitmez Allah’ın izniyle.

Çok yakın bir zamanda Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi; "Ümit var olunuz.

İstikbalde en gür seda İslam’ın sedası olacaktır."

Üstad, bunu 100 yıl önce söylemiştir..

Bu 21. yüzyılın içinde “Ümit varız ki zemin-i asya behemahal teslim olur yed-ê beydaye İslam’a...”

İslam’ın parlayan nurlu eline teslim edilecektir.

Bu, Allah’ın kanunudur, sünnetidir.

Değişmez, tağyir edilmez, tahvil edilmez.

Kesinlikle en yakın zamanda İslam dünyası olarak adlandırdığımız devletçiklerin başına geçen münafık liderler hariç, onlar gidecek.

Ter-û taze, pırıl pırıl yeni lider ruhlar gelecektir.

Tıpkı bugünkü Recep Tayyip Erdoğan gibi.

Recep Tayyip Erdoğan, gerçekten içten bir Müslüman’dır.

İçtenlikle inanmış kahraman bir liderdir.

Misyonunu aksiyona dönüştürmek isteyen bir başkandır.

Ama bakınız, dün İngiltere'de düşünce kuruluşu Chatham House'da

Erdoğan, çok önemli açıklamalar yaptı.

Küfür dünyasını, emperyalist Amerika’yı, İsrail’i yerin dibine batırıp çıkardı ise de ne yapsın?

Tek başına bir liderdir.

İnşallah, Allah onunla İslam dünyasını ihya edecektir.

Ve liderliğini koruyup idame ettirecektir.

Öyle ümit ediyoruz.

AK Partinin içindeki rantiyeci bir güruha rağmen, ona layık olmadıkları halde etrafında dolaşıp duran, Kur’an tabiriyle “abu sam kamtarira”, yüzü kara asık suratlı kişisel rantiyeci şahısların varlığına rağmen, öyle inanıyoruz ki Erdoğan, Erdoğan’dır.

Allah lütfunu ondan esirgemez ve yine liderliğine devam edecektir.

Çünkü tüm İslam dünyasının duasına mazhar olan bir insandır.

Bakın, İngiltere'de düşünce kuruluşu Chatham House'da önemli açıklamalar yaptı.

Erdoğan, düşüncelerini "Türkiye'nin Bölgesel ve Küresel Vizyonu" başlığı çerçevesinde paylaştı.

"Shekaspeare eğer bugün hayatta olsa ve 'Hamlet' adlı eserini tekrar yazsaydı, inanıyorum ki Prens Hamlet'e yine aynı şeyi söyletirdi, (Dünyanın çivisi çıkmış.)" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:

“Suriye'de yıllardır gözlerinin önünde çocukları katledilen annelere, ebeveynlerinin ölümünü izleyen çocuklara bakıp da başka bir şey söyleyebilmek mümkün değildir.

Filistin'de sadece son birkaç haftada yaklaşık 50 kişinin keskin nişancılar tarafından özellikle hedef alınarak öldürüldüğünü, evlerine geri dönmekten başka talebi olmayan bin civarında insanın kasten vurulduğunu görüp de başka bir şey söyleyebilmek mümkün değildir.

Biz, 1967 sınırları dâhilinde, başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız, egemen ve coğrafi devamlılığa sahip bir Filistin devletinin kurulmasının, bölgede kalıcı barış ve istikrarın tesisi için yegâne yol olduğunu hep söyledik ve söylüyoruz.

Bugün ABD'nin büyükelçiliğini Tel Aviv'den Kudüs'e taşıma yönündeki kararını, özellikle de uygulama noktasında çok çok talihsiz buluyoruz.

Uluslar arası hukuku çiğneyen, Birleşmiş Milletler kararlarına aykırı bu kararı bir kez daha reddediyoruz.”

Erdoğan, böylece İngiltere’nin göbeğinde sesini yükselterek iman misyonunu aksiyona dönüştürerek, dünyaya bu haykırışı bize göre yeter de artar.

Ama İslam dünyası nerede?

Gerçekten, bu soruya cevap bulmakta çok zorluk çekiyoruz.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

“Âl-i İmran” suresinin 149. ayet-i celilesinin yüce mealini burada sizinle paylaşmak istiyorum.

Ayetin meali aynen şöyle;

“Ey inananlar! Hakikati inkâra şartlanmış olanlara uyarsanız sizi topuklarınızın üzerinde gerisin geri (cahiliye dönemi alışkanlıklarına) döndürürler de (dünyada ve ahirette) kaybedenlerden olursunuz.”

İşte bu ayet-i celilenin bu yüce meali paralelinde geniş yorumlamak gerekirse, ayetin mefhum-u muhalifi bize bunu bildiriyor.

İman hakikatlerini inkâr eden küfür dünyasına tabi olup da dininde gevşeme gösteren bir ümmetin sonucu hüsrandır.

Zaten ayet de böyle diyor.

Hüsran, ama hüsran üstüne hüsrandır ki içimizdeki münafıklar küfür dünyasıyla “dinler arası diyalog” anlamı bundan ibarettir.

Dinlerinin hurafecilik tarafını parlatarak, makyajlandırarak

Müslümanlara yutturan bu münafık kâfirlere uymak İslam dünyasının sonu demektir.

Zaten Allahû Teâlâ da bunu bildirerek; uyarıyor…

En derin saygı ve sevgilerimle.