YENİDEN MİLLİ MÜCADELEYE..!? (III)

Evet sevgili okurlar!

Bir önceki sohbetimizde dile getirdiklerimizin, kaleme aldıklarımızın tümü, başta “Türkiye’miz dahil olmak üzere tüm İslam ülkelerini, özellikle Arap yarımadasını ve özellikle de Suudi Arabistan’da” olup-bitenleri deruhte etmeye dairdi...

Yaşanmakta olan ve hep saklanmadan, gizlenmeden, açıkça kendi insanlarına ustaca enjekte edilen antidemokratik hukuk dışı mezalimler, ne yazık ki ulu orta, sorgusuzca, cereyan etmektedir...

Hiç kimse de bunu inkar edemez.

Hani zaman zaman diyoruz ya!

Her şeyi makyajlandırıp gerçek yüzünü değil, ters yüzünü gerçek yüzüymüş gibi göstermeye çalışmak, Kur’an diliyle “mekir ve tuzak” demektir...

Yüce Kur’an’ımız bu mekir ve hileli oyunları, sinsice planlanan tezgahları, kim ne kadar ustaca yaparsa yapsın, Allah’ın da bu tür mekir ve hilelerinden daha üstün yapacağı işler vardır diye, uyarmaktadır...

O oyunlar “her şeyiyle” zalimlerin başına çökertir...

Bu da, ahdu peymani ilahidir.

Yani Allah’ın vermiş olduğu sözlerdir.

Bakınız “mekir ve hile” demek komplo teorileri demektir.

Bu komplo teorileri milletlerin, özellikle İslam dünyasının başından bir türlü eksilmiyor.

Nitekim yüce Kur’an’ımız bu mekir kelimesini tam kırk dört yerde değişik versiyonlarla, ayetlerle dile getirmektedir.

Kelime itibariyle, cümle itibariyle ifade edilen “mekir, hile ve sinsice tezgahlardır...”

Ancak bizim en çok dikkatimizi çeken “mekir ve hileye” dair Kur’an’da geçen tüm bu ayetlerin başını çeken İbrahim Suresi’nin 46’ncı ayeti...

Bu ayet, bize gerçekten çok önem taşıyan uyarılarda bulunmaktadır...

Ayetin orijinal metnini buraya yazamıyoruz ama yüce meali aynen şöyledir:

“Gerçekten onlar İslam’a karşı tuzaklar kurdular.

Oysa onların tuzakları dağları yerinden oynatacak nitelikte de olsa; ki öyledir. Ama Allah’ın denetimi altındadır, onun iznine tabidir.

İnkara şartlanmış olanların İslam’a karşı ortaya koyacakları hile, entrikalar ne kadar güçlü olursa olsun Allah (C.C.) izin vermedikten sonra kimsenin bir şey yapması mümkün değildir.

İnkarcılar, kemiyet ve keyfiyet bakımından da çok güçlü olsa da o gücün kullanılmasında ortaya konulacak irade tamamıyla Allah’ın elindedir.”

Şu halde insanlar ne kadar bilinçli olarak kendilerini bu hilelerin, bu mekirlerin, bu komplo teorilerinin ustası olarak gösterirlerse göstersinler...

Hiç şüphemiz yok ki; yüce Allah, yani kainatı yaratan Allah, onların üzerinde hakimdir, muntakimdir, hiç zaman geçirmeden yaptıklarından dolayı zul intikamdır, intikam alma yetkisindedir...

Ve mazlumların hakkını değişik versiyonlarla er geç zalimlerin burnundan fitil fitil getirmektedir, getirecektir...

Hem bu dünyada, hem de öteki dünyada.

Evet!

Bugün, kendini çağdaş medeni dünya olarak toplumlara lanse eden beyinlere enjekte edenler, ne yaparsa yapsınlar hiçbir zaman medeni olamazlar, çağdaş olamazlar ve halklarına da yarar getiremezler.

Çünkü Allah hakimiyeti onları hep kontrol ediyor ve gözetim altında tutuyor.

Hırsız, külahını emekçinin ve alınteriyle çalışanın başına giydirirse giydirsin o hırsız hırsızdır.. Hain bir elle iş yapmıştır...

Ki o hain el, İslam adaletine göre yaptığı yanına kar kalmasın diye kesilmesi gerekiyor ve kesilecektir...

Zira topluma bir ders-i ibret olsun diye o hırsızlık illetini milletin ortasından tez elden kaldırılması gerekir, yok edilmesi lazımdır..

Adil bir hukuk devletinin hakimlerinin kararlarıyla da bu olabilir.

Örnek olarak bunu söylüyoruz.

Hırsızların ve hırsızlığın potansiyeli çoğalıyor, toplum içten vuruluyor, huzursuz oluyor.

Keza zina da, fuhuş da, faiz de, tefecilik de aynı minvalde; artıkça artıyor?.

Ama İslam hukuku, bunu kabullenemez…

Bu itibarla yazımıza başlık olarak kullandığımız “Yeniden Milli Mücadeleye” ifadesi bize çok şeyleri hatırlatıp, söyletiyor...

Onun için devam edeceğiz bu başlık altında; meramımızı anlatmaya!.

Örneğin; 1918’li yıllarda, 20’li yıllarda, 23’lü yıllarda İttihat Terakki Cemiyeti’nin yanlış siyasetiyle, içinde bulunan bazı yetkili hıyanet erbablarıyla, satılmış, rantiyeci ve sarhoş kafalarla, haçlıları ülkemize gizliden gizliye davet eden, ortaklaşa güçbirliği yapan, şer odakları Selçuklu ve Osmanlı’nın bin yıllık varlığını ortadan kaldırdılar.

Bu kirli uzantı ne yazık ki, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da devam etti.

Çeyrek asır boyunca millete yanlış ve dayatma politikalarla nerdeyse kan gövdeyi götürdü.

Milli mücadelede büyük hizmet veren, büyük devlet adamları kötü muameleyle karşılaştılar.

Onlar taltif edilmeleri gerekirken, “Vay sen miydin dost ve müttefiklerimizi denize döktürünüz” gibi imalı oluşumlarla karşılaştı Türkiye.

Çok kısa bir süre içerisinde gavurun ülkemizden kovulduğu halde, o gavurun tüm örflerini, adetlerini, göreneklerini, yasalarını hatta batıl inançlarını ülke insanlarımıza kabul ettirildi…

Ve bin yıllık İslam’ın hatta İslam dünyasının bel bağladığı Hilafet-i İslamiye yok edildi.? Ki sonradan anlaşıldı ki bunlar rastgele, silsile misali meydana gelen olaylar değildir.

Her ne kadar fiilen gavur denize döküldü gibi gösterildiyse de, hükmen o gavurun tüm cevaz verdiği ve geçerli saydığı her şeyleri, hatta ahlaklarını dahi kendimize, milletimize, hatta tüm İslam dünyasına, enjekte edilerek, empoze edildi...

Ve bugün, bir İslam dünyası görüntüsü mevcut ise de, fiili değil, hakiki değil, sadece makyajdır ve mecazdan ibarettir.

Çünkü bütün İslami değerler ortadan kaldırılmıştır.

Her şey sadece kişisel, yani Allah’la kul arasındaki bir ibadet şeklinden olup başka Müslümanın yapacağı bir şey olmadığı için Avrupa’dan ithal edilen yasalarla ülkemizi yönettik.? Ki hala, o ithal yasalarla, yönetilmeye devam ediliyoruz...

Örneğin; Diyanet Teşkilatı...

Eski deyimle, “Şeyhülislam..”

İşte bu müessesesinin siyasete alet edilmemesi için devletin kurmuş olduğu vakıflardan, “bütçesini” alması gerekirken, ne yazık ki o evkafı İslamiye (İslam vakıfları) ortadan kaldırıldı...

Cumhuriyetin getirmiş olduğu yanlış uygulamalarla, Diyanet yanlış ellere teslim edildi...

Diyanet bütçesi, evkafi İslamiye diye ifade edilen devletin kurduğu vakıflardan, temin etmesi gerekirken, maalesef yok..

Kurum, sadece görüntüden ibaret olup batıl uygulamalarla peşkeş edilmektedir.

Aslında Evkafi İslamiyenin zengin varlık olarak Diyanet İşlerine teslim edip oradan tüm din adamlarının maaşları karşılanmalı...

Hayır vakıfları, bu yönde sorumluluk almalı...

Ki zengin bir potansiyele sahip olunurdu...

Ama maalesef Ali’nin kulağını, Veli’nin başına takmakla iş geçiştirilerek, evkafi İslamiye denilen gerçek ortadan kaldırıldı...

“Yeniden Milli Mücadeleye” önemini sizlere arz ederken, meramımız daha iyi anlaşılması acısından da; İslam tarihinden örnek getirdik...

En derin saygı ve sevgilerimle….