ZAFERLERİN BÜNYESİNE TAŞIDIĞI ANLAM!?

 

 

Evet, sevgili okurlar.

Malumunuz üzre bugün, "30 Ağustos 1922’deki" İstiklalimizi bize kazandıran bir büyük gün.

Bugün o büyük günün büyük manasını taşıyan gün.

30 Ağustos 1922’deki büyük zaferin 95'inci Yıl dönümü…

Yani, 30 Ağustos Zafer Bayramı...

Milletçe kutluyoruz ve tebrik ediyoruz.

Orta Anadolu’da gerçekleşen o “Büyük Taarruz” sayesinde milli bir istiklal kazanıldı ve Türkiye ancak ufak bir coğrafyaya kendini yerleştirebildi.

Yani I. Dünya Savaşından önce üç milyon kilometrekareye sahiptik.

Ama sonra, 783 bin kilometrekareye razı olabildik.

Ona da, elbette ki şükrediyoruz.

Ve bu istiklali bize kazandıran o büyük ecdadın gazi ve şühedanın ruhları şad olsun diyoruz.

Mekânları cennet olsun.

Onlar gerçekten bizim gurur kaynağımızdırlar.

Yalnız birkaç kumandan değil…

Tüm millet yekvücut olarak “Ya Allah, Bismillah, Allahû Ekber” nidalarıyla bu cihadı kazandı…

Bizim de ona layık olmamız gerekir.

Tıpkı 1071’deki Malazgirt Meydan Muharebesinde Başkomutan Sultan Alparslan’ın Bizanslıları kırıp geçtiği gibi…

Anadolu mücahitlerinin, gözü dönmüş haçlı keferetül fecereleri kasıp kavradığı, biçip geçtiği gibi.

Ancak unutmayalım ki aramızda bir fark var.

Biz de aynısını bugün yapabilir miyiz?..

İşte burada, arıza-i durum var..

Ki o arıza da, "devletin içine nufüz etmiş" devşirmelerdir..

Ama bu millet her zaman ruhi derinliklerinde sakladığı o nurla tutuşup yanan kalplere sahiptir…

Gönülleri hep o geçmişi aramakta ve yaşamak istemektedir…

Bugün, o minvalde milletin dimdik ayakta durduğu inancındayız.

Nitekim bunun bariz örneğini, 15 Temmuz 2016 tarihinde gördük ve yaşadık…

O büyük komutan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın bir telefonuyla millet gece yarısı uyandı, sokaklara döküldü, küfrün piyonlarını püskürttü.

Ve o ajan girişimi geri tepti.

Bunu; "Ya Allah, Bismillah, Allahû Ekber" nidalarıyla yaptı.

Demek anlaşılan budur ki bu ruh, bu milletin kalbi derinliklerinden çıkmıyor, sönmüyor…

Kimse de çıkaramaz!...

Yeter ki bütçesiyle, vergileriyle oluşup büyüyen, gelişen bir devleti karşısında görsün.

Hem de sapasağlam, samimi bir devlet.

Siyasi hilelerden arındırılmış bir devlet.

Ve Recep Tayyip Erdoğan’ın başında bulunduğu bir devleti istemektedir…

Gerçekten Cumhurbaşkanının Zafer Bayramı için vermiş olduğu beyanatlar, açıklamalar, açık ve nettir.

Daha ne desin diyoruz?

Bugüne kadar hiçbir Cumhurbaşkanı, devlet başkanı, Başbakanlar, tüm gelip gidenlerin hiçbirisi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gibi, halka böylesine zaferlerin gerçeğini anlatamamış veyahut anlatmak istememiştir.

* * *

Bakınız, Cumhurbaşkanı ne diyor?

“Bu zafer, siyasi ve sosyal sonuçları itibariyle tarihe yön vermiş, emperyalistlere karşı istiklal savaşı yürüten birçok mazlum halka ilham ve umut kaynağı olmuştur.”

İnanın, sevgili dostlar.

Gelen giden hiçbir devlet adamı böyle veciz ifadelerle "zafer bayramlarını" milletine anlatamamıştır…

Kelime itibariyle veciz, ama çok belagat var…

Cesaret verici, halka oldukça ümit vermektedir.

"30 Temmuz 1922'de "Büyük Anadolu Taarruzunun" planını dile getirirken, çok veciz ifadelerle o günü ve zaferle sonuçlanan, mücadaleyi anlatıyor..

Tebrik ediyoruz.

Hepsini buraya sığdıramayız.

Ancak şunu ifade etmek gerekir.

Dört gün önce 1071’deki Muzaffer Komutan Alparslan’ı ve ordusunu anlatırken, bel bağladığımız o yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “Enfal” suresinin 17. Ayetinden örnek vermişti..

Ve ayetin orijinal metnini değil mealini okumuştu.

İşte o ayet şöyle buyuruyor;

“(Bedir'de) onları siz (kendi gücünüzle) öldürmediniz, fakat onları (Hakka direndikleri için) Allah öldürdü.

(Ey Resulüm! Avucundaki kumu) attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı(rıp onları yenilgiye uğrattı).

Allah bunu, inananları güzel bir imtihana tabi tutmak için yapmıştır.

Muhakkak ki Allah (her şeyi) hakkıyla işiten, (her şeyi) hakkıyla bilendir.”

Bu ayette Allah’ın yardımının tecellisinden bahsediliyor.

Bedir Savaşının en kızıştığı anda Cebrail’in talimatıyla Hz. Muhammed (S.A.V) bir avuç kum alarak Kureyş ordusunun üzerine atıyor, atılan kumun etkisiyle müşriklerin gözleri görmez oluyor.

O düşman, bu kumların temizliğiyle uğraşırlarken, Hz. Muhammed (S.A.V) hücum emrini veriyor…

Ve böylece inkarcılar bozguna uğruyor.

İşte varlık aleminde meydana gelen her olayın sebeplere bağlanması, burada açıkça kendisini gösteriyor.

Bilim dilinde nedensellik dediğimiz bu olaya Kur’an “Sünnetullah” demektedir.

Değişmez, tebdil edilmez, Allah’ın gerçek kanunlarıdır bunlar.

İşte bu ayet, gelen giden tüm zaferlerin ve zaferlerin başındakilerin karakteristik samimiyetine bağlılıklarını gösteriyor.

Yoksa sahada kazanıp masa üzerinde her şeyi satanları anlatmıyor bize.

Adeta küfür sistemlerine piyonculuk yapıp muzaffer olarak kendini gösterenleri de anlatmıyor.

Bu ayetin yüce mealinden anlaşılıyor ki;

Bir milletin kazandığı iman zaferi millete vermelidir…

Başkalarına değil.

Aksi takdirde her şeyimizi emperyalist güçlere feda etmiş oluyoruz ki farkında bile değiliz.

Bu zafer milli bir kurtuluşun zaferinin simgesidir ve bir milleti kurtarmıştır.

Meşale ve parolamız ise iki gün sonraya rast gelen Kurban Bayramımızın da bundan bin kat daha fazla fazilet sahibi olduğunu da unutmamamız gerekir…

Ki o da milli bir zaferdir.

İslam meşalesiyle gerçekleştirilmiş bir Kurban Bayramı zaferidir.

Onu da tekbirlerle, tehzillerle, terbiyelerle kutluyoruz, tebrik ediyoruz, herkese hayırlı uğurlu olsun diyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle.