Görüş Bildir

ZEMİN-İ ASYA BÂHEM OLUR TESLİM YED-İ BEYZÂ-YI İSLÂMA!? (II)

Evet sevgili okurlar!

Dünkü sohbet yazımızda sizinle paylaşmak istediğimiz tarihi gerçeklerden bir bölümünü, Bediüzzaman Hazretlerinin kaleminden aktarmıştık.

Bugün aynı minval üzerine yine o büyük Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin kaleminden bir nebzecik de olsa, birkaç cümleyle dersimize devam edeceğiz.

Hiç tartışmasız ki, özellikle Türkiye’mizde iki yüzyıldan beri bir Batılaşma gafleti söz konusudur.. Ki bu Batılılaşma gafleti ve delaleti Osmanlı gibi 624 yıllık bir imparatorluğu yıktı..

İslam hilafetini alaşağı etti..

Nitekim, İslam dünyası, “Der akab” başsız kaldı.. Bugünkü görülmekte olan hal-i pür melali, zaten orta yerde...

Ömrünü İslam yoluna adayan Bediüzzaman Hazretleri, hayatı boyunca, İslam dünyasının içerisine düştüğü gaflet ve delaleti dile getirerek, ümmeti uyarmaya çalışmıştır…

Çünkü, kendi gerçek kimliğini kaybetmiş, kültürünü unutmuş, tarihini rafa kaldırmış, gaflet vadilerinde yürüyen bir İslam dünyası, karşısında susmak olmaz..

Sürekli kan kaybeden İslam dünyası.. Ama sürekli büyüyen, gelişen, yeni yeni coğrafyalar elde eden de; “Haçlı anlayışı ve emperyalist ülkeler...”

İşte, Üstad bu “yaşanan tabloya” karşı, sessiz kalmayıp, hep uyarıyordu...

Ve şöyle diyordu...

 “Ey muhataplarım..!

Ben çok bağırıyorum. Zira asr-ı sâlis-i aşrın (yani on üçüncü asrın) minaresinin başında durmuşum; sûreten medenî ve dinde lâkayt ve fikren mazinin en derin derelerinde olanları camie dâvet ediyorum.

İşte ey iki hayatın ruhu hükmünde olan İslâmiyeti bırakan iki ayaklı mezar-ı müteharrik (yani yürüyen mezar, canlı görünüyorsun ama ne yazık ki ölüsün) bedbahtlar!

Gelen neslin kapısında durmayınız. Mezar sizi bekliyor, çekiliniz! Ta ki, hakikat-i İslâmiyeyi hakkıyla kâinat üzerinde temevvüc-sâz edecek (yani akın akın gelecek) olan nesl-i cedid (yani kıblesini bilen, Kur’an’ını okuyan ve onunla yaşayan yeni bir nesil) gelsin!..”

***

Bakınız sevgili okurlar!

İslam bayrağını hep dalgalandıran ve ümmeti bir an olsun, ümitsiz bırakmayan, O büyük insan, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinden Allah ebediyen razı olsun...

Çünkü, ilmi ve tarihi gerçeklere dayanarak ümmetine, seslenerek, “gaflet ve delalet uykusundan” uyan diyor...

Dün de ifade ettiğimiz gibi..

Üstadın “Ey üç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş ve sâkitâne Nurun sözünü dinleyen ve bir nazar-ı hafî-i gaybî ile bizi temâşâ eden Said’ler, Hamza’lar, Ömer’ler, Osman’lar, Tâhir’ler, Yûsuf’lar, Ahmed’ler, vesaireler! Sizlere hitap ediyorum. Başlarınızı kaldırınız, "Sadakde deyiniz.” seslenişi boşuna değildir.

Yazımızın başında ifade ettiğimiz gibi Osmanlı’nın yegane yıkılış sebebi ve İslam dünyasının “bölük-pörçük” almasının nedeni, İslam gerçeklerini görmezlikten gelip, sırt çevirmesidir...

Batı hayranlığıyla ve Batılaşma gafletiyle yola çıkmanın “ağır” faturasıdır...

 Çünkü, Osmanlı’nın içine yabancı ajan girdi... Piyon, satılmış, rantiyeci unsurlar söz sahibi oldu...

Siyonist haçlılarla işbirliği yapan “kukla” devlet idarecileri peyda edildi..

Zındıka münafık tinetli, ruhsuz kişiler yüzünden, Osmanlı tar-ü mar edildi...

Ki, Osmanlının yıkılışından, günümüze kadar, İslam dünyası rahat yüzü görmedi..

Sürekli iç çatışmalarla, boğduruldu.. Kardeş kardeşe, dindaş, dindaşa; katlettirildi.

Terör örgütleri, fitne üreten “kavramlar” üzerinde, İslam ümmetini “birbirine” düşman ettirdi...

Hani denir ya, işte hal-i alem ortada..

Zira “Görünen köy kılavuz istemez...”

***

Bakınız, özellikle 20’nci yüzyıldan günümüze dek İslam dünyasını çalkalayan, devletler arasında verilen mücadelelerin yüzde yetmişi hep İttihat Terakki Cemiyeti’nin üyeleri gibi ve hatta iktidarı gibi unsurlar olmuştur...

Çünkü bu unsurlar, o gün gibi bu günde, devlet adına, millet adına, ülke adına değil, tümüyle bağlı bulundukları gizli masonik locaların nam-ı hesabına, onlardan aldıkları talimat ve direktifler doğrultusunda; “devlet yönetimini” dizayn etmişlerdir...

Attıkları her adım; “Haçlı Emperyalizmini” daha bir iştahlandırmıştır..

O günden bugüne kadar kendilerince “kavrak olarak kullanılan” milletleri “algı” operasyonuyla aldattıkları demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, hak arama serbestiyeti, yani adalet, eşitlik, özgürlük denilen temel gerçekleri içeren hiçbir kavram, ne yazık ki yerine getirmedikleri gibi.. Her daim bu unsurlar üzerinden, “rant teminine” gitmişlerdir...

Kemirgenler gibi...

Nitekim Ziya Paşa Terkib-i Bend isimli kitabında hep bunları dile getirmiştir.

Ve o da aynı şekilde toplumu uyarmaya çalışmıştır.

“Taklit için aslını unutma

Milliyetini hakir tutma..”

Milletini bu vecizeli şiiriyle uyaran Ziya Paşa şöyle devam ediyor:

“Ahlak-ı Milliye (milletin ahlakı) fasit oldu (bozuldu)”

Ve bugün devletimizin her şubesinde yeis, ümitsizlik ve üzüntüyle görülen fenalıkların tamamı işte bu kaynaktan doğdu.

Rical-i devlet (devlet adamlarının) beyninde dinsizlik modası muteber olup, bu avama, kadınlara ve hatta çocuklara kadar sirayet etti.

Hatta namaz kılmak, oruç tutmak gibi İslami farzları yerine getirmek bunlar için safdillik ve ahmaklık, füskufücur işlemek ise revaçta olup ilericilik sayıldı...”

***

Evet sevgili okurlar!

Böylece bizleri, bizden sonra gelen nesilleri uyaran böyle değerli ilim adamları bu memleket artık yavaş yavaş bulamayacak kadar başsız kaldı.

Gerçekten görünen odur ki, toplumumuzun içine düşmüş olduğu  bela, fitne unsurları her gün biraz daha çoğalmaktadır...

Ve ne hazindir ki; toplum da ruhsuzlaşmaktadır...

Aileler arasında ahlaki çürümüşlük...

Suç ve suçlu potansiyeli alabildiğine artması..

Öylesine bir noktaya gelinmiş ki, adım başı bir polis dikseniz bile; “suç ve suçluyu” önleyemiyorsunuz...

Lakin, “hukukun, adaletin, sistemin, kanunların, cezaların” temelinde; caydırıcılık yok!...

Çünkü, hukukunuzda, adalet sisteminizde, ceza kanunlarınızda, velhasıl, hak ve hukuk arama şekli şemalınız; “milli ve yerli” değil...

 Dışarıdan ithal edilmiş kişisel rant ve çıkara dayalı birer unsur halinde işlem görmektedir...

Ve buna da hukukun “libası” giydiriliyor...

Ne yazık ki, o hukukun libası, cübbesi gerçeği içermiyor, kuzu postu giymiş, kurt misali...

Aldatıcı...

Onun için diyoruz ki;

Tek kelimeyle Allah encamımızı hayreylesin.

Fakat İslam Dünyasının bugün düşmüş olduğu badirelerden çıkabilmesi için mecazi isimler kullanarak değil, hakikatlerle tanışması gerekir.

Kişisel ranta değil veya hukuku rant aleti olarak kullanma yerine hukukun gerçek ruhunu topluma yerleştirmek gerekir.

Yoksa yerimizde debelenip dururuz..

Hani şair diyor ya:

“İnsana sadakat yakışır görse de ikra!

Yardımcısıdır doğruların Hz. Allah!”

Bundan anlaşılan şudur ki; demek doğru olmayan gerçek istikametini kaybeden bir toplum, adı ne olursa olsun yok olmaya mahkumdur.

Yine bakın Ziya Paşa şöyle diyor:

“Kadı ola davacı ve muhzır (yani mübaşir) dahi şahit, ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet...”

En derin sevgi ve saygılarımla..

 


Bu Makale 1401 kere okunmuştur.