Görüş Bildir

ZİRVEDEN DERİN ÇUKURLARA YUVARLANAN TOPLUMLAR!? (II)

 

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü yazımıza başlık olarak kullandığımız “ZİRVEDEN DERİN ÇUKURLARA YUVARLANAN TOPLUMLAR!?” ifadesi, siz değerli okurlarımızın çok dikkatini çekmiş olması gerekiyor ki; 49 binlere kadar sadece internet üzerinden okurlar tıklamıştır.

Diyarbakır Söz Gazetesinin ve diğer sitelerdeki okurlarımız ayrı.

Sadece Diyarbakır Söz'ün internet sitesi üzerinde bu okur potansiyelini toplayan bir yazı.

Anlam içeriği cihetiyle çok kapsamlıdır…

Zira tarih boyu tabiri caizse zıvanadan çıkan, kıblesini şaşıran, helal ve haramını birbirinden ayırt edemeyen toplumların sonu, hüsran olmuştur..

İnsanlığın fıtrat kanunu denilen “Ahsen-i takvim” ahlakından sıyrılıp başıboş, inançsızlık sahralarında dolaşıp duran toplumların neticesi felakettir…

Helakettir, zillettir ve musibettir.

Dünkü yazımızın önemli bölümlerinden birisinde “Hûd” suresinin 117. Ayet-i celilesinin mealini sizinle paylaşmıştık.

Bu itibarla diyoruz ki;

Allah korusun…

Ahlaki çöküntülere saplanan bir toplum, diyebiliriz ki peşinen kendi eliyle fermanını, yazıp asmıştır..

Zira biz bunları derken, ayet ve hadisle sabitlenmiş, kanıtlanmış birer gerçekler mansumesina dayanıyoruz.…

Tarihten örnek getirirsek;

Peygamberlerin nurlu silsilelerinin halkalarından Hz. Şuayb’ı örnek olarak gösterirsek…

Onun kavmi aynı şekilde ahlaki çöküntüler yüzünden yok olup gitmiştir.

Keza Hz. Hûd.

Keza Hz. Lût.

Ve daha niceleri…

Buradan tarihi örnekleri sıralamaya kalkarsak, sayfalar yetmez…

Nitekim “Kasas” suresinin 59. Ayetinin son bölümü “Hûd” suresindeki ayetin bir ayrı versiyonudur.

Ayetin meali aynen şöyle;

“Bir ülkenin, bir memleketin insanları zulüm yapmadıkları müddetçe, biz o memleketi helak etmeyiz.”

Anlaşılan budur ki;

Bir ülkenin ehli gerçek yoldan sapıp yanlış yollara düşmüşse illa ki beklenilmez şekilde sonu helaket olur, felaket olur ve zillet olur.

Nitekim anılan surenin 58. Ayeti bizi uyararak, aynen şöyle buyuruyor;

“Biz nimetler içinde şımaran nice memleket halkını helâk etmişizdir….”

İşte gördükleriniz bunların eski meskenleridir, bugün içinde barınamaz durumdadır.

İlla ki barınan varsa da çok azınlıktadır…

Hiç kimse o varlığı, o maişeti, zenginliği kendine miras olarak kabul edemez, ancak biz onu miras olarak kabul ederiz.

Cenab-ı Allah bunu bize anlatıyor.

Bu meyanda diyoruz ki;

Her günah işlemenin sonucu musibettir.

Hani diyorlar ya;

“Bir musibet, bin nasihata bedeldir.”

Manası bu...

Yani eğer toplumda, bireylerde, ailelerde İslam dini dışında yaşantı söz konusuysa, o mahviyettir.

Mahviyet, musibetin gereğidir, olmazsa olmazıdır.

Mahviyet ile (günah işlemek) musibet, biri diğerinin lazımıdır...

Bu itibarla Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri şöyle diyor;

“İslamsız bir toplum, bir siyaset, bir devlet ve bir yönetim şekli hiçbir zaman adil olamaz, kendini günahlardan arındıramaz."

Ondan sonra musibet ve felaketlerden de kendini koruyamaz.

Bu itibarla İslamsız her yaşantı tarzı ahlaki çöküntülerle yek değerdir.

İslam yoksa toplumda, rejimin bünyesinde yaşayan insanlarda adalet de yoktur.

Adalet olmayınca zulmün karanlığı çöker ve buna da zalimlik denilir.

Bunu ne ile ispat ediyoruz?

Eğer devletlerin, hükümetlerin, iktidarların ve kamu kurum ve kuruluşlarının bünyesindeki gerçekleştirilen uygulamalar, İslam gerçekleri paralelinde olmadığı müddetçe, hiçbir zaman o devletin siyaseti “Ben milli iradeyi temsil ediyorum” diyemez.

Dese de ahlak dışı kuyruklu bir yalan olur.

Milli irade demek, abdestli ve Kur’anlı bir miras demektir.

Bu olmadığı müddetçe, sadece nefsin heves ve şehvetleri cihetine gidilir.

O zaman; “hakimiyet-i mutlaka” ile  “adalet-i mahza'dan” çıkmış olur…

Yani, milli iradenin değil, küfür sistemlerinin iradesi olur…

Ki işte hal-i âlem meydanda.

Devletin bazı önemli kurum ve kuruluşlarındaki yapıla gelen vurgun, rüşvet, ihale satışları gibi…

Bazı dinazor ahlaklı insanlar…

Siyasi partilerin bünyesinde palazlandıkça palazlanıyor.

Çok kısa bir süreç içerisinde yüz milyar dolarları deviriyor.

“Hayrola?” demezler mi?

“Sen nereden geldin, ne getirdin, bunu beraberinde nasıl harcayıp götürüyorsun?”

Ama yalaka tipli çevre diyor ki;

Filanca beyefendi çalıştı, alın terini döktü, bu parayı kazandı.

Halbuki tam tersine hiç çalışmamış, ancak siyasi kulvarlarda söz sahibi olmuş…

Yalakalık yapmış, ihaleler almış ve böylece bir yerlere gelmiş...

Bir gün gelecek, o siyasi atmosfer silinecek….

Ve o derhal ortaya çıkacaktır…

Gel buraya diyecekler.

“Sen bu serveti nerden getirdin?…"

Bunu soracaklar diye düşünüyoruz..

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar…

 


Bu Makale 2625 kere okunmuştur.