‘’EN BÜYÜK ANDIMIZ İSTİKLAL MARŞIMIZDIR! (II)

Evet, sevgili okurlar.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dün, Beştepe Millet Kültür ve Kongre Merkezi'nde Danıştay’ın kuruluşunun 150'nci yılı etkinlikleri kapsamında düzenlenen, "Şura-yı Devlet'ten Danıştay'a Uluslararası Sempozyumu"nun açılış töreninde tarihi konuşmalar gerçekleştirdi.

İnanın sevgili okurlar, eskiden olduğu gibi son aylarda hele hele son günlerde Cumhurbaşkanının konuşmaları tarihi konuşmalardır. Bu konuşmalar tarih sayfalarına altın harflerle yazılması gereken konuşmalardır. Öyle inanıyoruz ki, tarih artık bu konuşmaları kaydediyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her platformda, her sempozyumda ve herhangi bir yerde farklı konularda yaptığı konuşmalar; cümlesi cümlesine insanlara gerçekten yeni bir Türkiye’yi hatırlatıyor.

İşte iktidara gelirken hep yeni Türkiye diyip duran Başkan Erdoğan boşuna bunları söylememişti.

Gerçekten milletimizin gözleri aydın olsun.

Bahtları açık olsun. Yeni bir Türkiye ile tanışmış olmamız medarı iftiharımızıdır.

Bakınız Erdoğan, dün yargı mensuplarına karşı yaptığı konuşmada Danıştay’ın 19 ekim 2018 de Danıştay 8.daire başkanlığınca aldığı andımız hakkındaki kararı eleştirdi.

Erdoğan, bu skandal bir kararı eleştirirken yargıdaki gerek fetöcü, gerek ulusalcı, gerekse ırkçılığa dayalı taraflı kararlarını yargı mensuplarına adete hatırlattı ve tabiri yerindeyse yanlış ve keyfi olarak birilerinin vermiş olduğu kararları yüzlerine okudu, yüzlerini kızarttı utançtan o kararları verenlerin yüzleri kızardı.

Bakınız Erdoğan neler söyledi;
Yargı yetkilerini aşmamaya özen göstermeli. Yasa koyucu gibi hareket etmek asla doğru değildir. Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini hazırlamadan önce biz kalkıp Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile ilgili de Danıştay'dan izin alacak, müsaade alacaksak. O zaman ben bu makamda durmayayım. Çekeyim gideyim. Kusura bakmayın da benim yanımda hukukçusu var, medeni hukukçusu var.

Beş yılda ant ile ilgili karar veriyor Danıştay. 2013'te neredeydiniz? 2013'ten 2018'e kadar neredeydiniz? 2018'e kadar niçin acaba bu konuda bir karar verilmedi de şimdi veriliyor? Şimdi mi aklınıza geldi? Kusura bakmayın da bunu sormak bizim hakkımız olsun.

Biz alkışlamak gerektiği zaman alkışlarız ama yanlış olduğu zaman da söylemek zorundayız. Millet yuhlaması gerektiği zaman bizleri yuhluyor. Hesabı veren biziz.

Danıştay’a 5 yıldan beri neredeydiniz, o karalar niye gecikti diye yüzlerine vuran Erdoğan yeni bir ümit yarattı.

Erdoğan, Artık Türkiye’de yargısından tut diğer devlet kurum ve kuruluşlarına kadar kimse keyfi macera peşinde koşmasın. Adaleti, hakkı, hukuku, hakkaniyeti gerçekleştirsin diye uyarılarda bulundu.

Evet, Chp’nin devletin yani kamunun birçok kurum ve kuruluşlarının üzerine oynadığı oyun mekir ve hile, komplo teorileri de ne yazık ki hala da kendini gösteriyor.

Hem de devletin makam ve mevkilerini alet ederek onların gölgesinde bu işleri yapıyor.

Ama unutulmasın ki, karşılarında devleti, milleti temsil eden ve ülkenin her gerçeğine sahip çıkan biri var. O da Sayın Erdoğan’dır.

Erdoğan’da  neme lazımcılık işi yoktur.

Her şeye müdahale ediyor ve başarıyor. halkın rızasını alıyor.

Devletin adliyesi, birilerinin kirli ideolojilerine alet edilemez.

Vay bu ırkçılıkmış, Türkçülükmüş vay bu laikçilikmiş, Kemalizmcilikmiş, bu millet artık çoktan o kapıları kapatmıştır.

Devlet her şeyden önce İstiklal savaşında verilen mücadelenin arkasında duruyor.

İstiklal savaşının sonucunda resmen okutulan ve milli marş yerine geçen İstiklal marşımız var.

O bizim için bir anttır. Hem de hakiki ve tarihi bir andımızdır. Yeminimizdir.

Emn ü emanımızdır. Yani bizi koruyan ve bize uğur getiren öyle bir yemindir ki, yeryüzünü inletiyor.

Tarihi bazı Keferetül fecerelerin yazdıkları bu and; Yahudi asıllı bazı devşirmelerin Moniz köhnelerin yani muhis Alptekinlerin oyunlarına artık yeter denmelidir.

Herkes işini yapsın görevlerini aşmasın.

Artık öyle bir hal olmuş ki, şura eski tabirle şurayı devlet denilen Danıştay, yıllardan beri kendini ideolojik ve siyaset aramada görüyor. Ona göre hareket ediyor ve çok yanlış.

Millet onları artık yakalıyor ayıplarını yüzlerine vuruyor.

Zira gerçek bir hakem var o da Başkan Erdoğan’dır.

Halkın ve milletin adına konuşuyor ve konuşmaları da tarihidir, dayanaklı ve müspettir. Kanıtlayıcı delillerdir.

Bu konuyu burada bırakalım.

Erdoğan’ın ne kadar bir yüce bir karaktere sahip olduğunu her gün biraz daha görüyoruz.

Bakınız, sevgili dostlar.

Suudi kökenli gazeteci Cemal Kaşıkçı suikastını gerçekleştiren Suud devletinin rezaletini yüzlerine vurarak ve bu işin peşini bırakmıyoruz diyen Erdoğan dün Amerika basınında da tüm çıplaklığı ile gerçekleri ile geniş yer buldu.

Şöyle ki; New York Times, Erdoğan'a yakın isimleri kaynak gösterdiği haberinde, Suudi Arabistan'ın Kaşıkçı olayını konuşmak için bir araya geldiklerinde Erdoğan'a birçok yardım teklifinde bulunduğunu ancak Erdoğan'ın bunu 'siyasi rüşvet' olarak tanımlayarak reddettiğini iddia etti.

New York Times'ta David D. Kirkpatrick ve Ben Hubbard imzasıyla yayınlanan haberde, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Suudi heyetinin başındaki isim olan Prens Halid bin Faysal'ın bir araya geldiği ifade edildi.

Gazetenin, Erdoğan'a yakın bir kişinin açıklamalarına dayandırdığı haberinde, Suudi Arabistan'ın 'Bu olayın peşini bırakması durumunda' Türkiye'ye finansal destek ve yatırım sözü verdiği ve Türkiye'nin müttefiki olan Katar'a bir yılı aşkın bir süredir uygulanan ambargonun kaldırılabileceği yönünde tekliflerde bulunduğu iddia edildi.

'ÖFKEYLE REDDETTİ'

Gazeteye konuşan kişinin ise "Erdoğan öfkeyle bu teklifi reddettiğini, çünkü bunun siyasi bir rüşvet olduğunu söyledi" dediği aktarıldı.

Kral Selman'a çok yakın olduğu bilinen Faysal'ın 11 Ekim'de Ankara'ya gelerek Kral'ın mesajlarını Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ilettiği ifade edilmişti.

Evet, sevgili okurlar.

Her gün biraz daha merhum Kaşıkçı’nın olayı netlik kazanıyor.

Suudi Arabistan hükümetinin Hadimu'l-harameyn eş-şerifeyn vasfını artık taşıma vasfında olmadığı tüm çıplaklığı ile kendini gösteriyor.

Ne kadar bencil, İslam’dan uzak bir aile olduğu kendini ele veriyor.

Çirkin ve kirli emellerini ümmetin tek ümidi durumunda olan Erdoğan’a alçakça yutturmaya çalışan, ne kadar zalim ve hain bir anlayışa sahip olduğunu tüm dünyaya karşı kendi gerçek yüzünü gösterdi.

Bu ailenin tüm halet-i ruhiyeleri İslam dünyasının üzerine bir hegemonya kurup hem de İslamiyet adına İslamiyetin kisvesi altında.

Oysa ki Suudi hükümeti ancak İsrail’in ve Amerika’nın şeytan üçgeni içerisinde bir piyon olarak kullanıldığını da zerre kadar kimsenin kuşkusu olmasın.

Tek kelimeyle bu aileye İslam’dan başka her şey denilebilir.

İslam’ın ilk günlerinde Mekke’deki müşrik Kureşylilerin hıyaneti ile Medine’deki Abdullah İbn-i Sebeler gibi Yahudi uşakları olan aynı ruhunu taşıyan bu aile ne yazık ki günümüzdeki aktif hali ortadır.

Bu devlet artık fiilen katil oldu.

Katilin hükmü merduttur ve yönetemez.

Dünya devletleri artık bir ittifak üzerine hareket uluslar arası savaş suçları mahkemesi olan Lahey’de bunların yargılanmaları gerekir.

Suça iştirak edenlerin de Türkiye’ye teslim edilmeleri lazım.

Türk yargısı bunları yargılamalıdır.

Aksi halde bu fetbaz aile Amerika’ya, İsrail’e hem uşaklık yapıyor, hem de onlarla ittifak edip onların talimat ve direktiflerini uyguluyor.

Bakınız kaç günden beri Donald Trump bir o yana bir bu yana bir geri bir ileri adım atıyor.

Donald Trump son olarak önceki gün Erdoğan’ın konuşmalarını çok sert bulduğunu belirtti.

Meğerki bu iş Yahudi kökenli damadının talimatı ile yapılmıştır.

Bu talimat prens Selman Bin Muhameddin piyonluğu ile hedefine ulaşmıştır diye yaygın kanıtlayıcı bir görüş vardır.