BÖLGEDE TERÖR TÜM HIZIYLA DEVAM EDİYOR!? (II)

 

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten bölgemizde yaşanmakta olan “Terörizm” hareketi ve hatta yıllardan beri Türkiye’yi kapsamına alan terörün değişik yüzleri, adresleri, unvanları ne hikmetse, bir türlü bulunamıyor.

Bulunsa dahi "yok edilemiyor.."

O Devlet ki, büyük bir Türkiye Cumhuriyeti devleti olduğu halde…

Yani tarihi 7 düvele meydan okuyan bir ecdadın evlatları durumunda olan “Yeni bir Türkiye iken…”

Yani cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar varlığını idame eden bir “Türkiye” ne çare ki bir türlü terörü yok etme gerçeğini yaşayamıyor?

Tarihi bir milli değeri bünyesinde taşıyan, hem de iman ve İslam meşaleleriyle bilinen bir Türkiye, her nedense “Terörün” kirli ortamını bir türlü kökünden silip atamıyor?

Bugün devlet, tüm kurum ve kuruluşlarıyla yekvucüt şekilde mücadele vermesine rağmen, bölgedeki PKK ile baş edemediği gibi, tam tersine PKK derinden derine devletin varlığını tehlikeye sokmatadır.

Hemde devletin derininden güç alıyor.

Peki sormak gerekmez mi, PKK terör örgütü dediğimiz oluşum, gücünü nerden alıyor?

Bu soru akıllardan bir türlü silinemiyor?.

Ama ne yazık ki cevap veren yok?

Aslı, astarı, dayanak noktası sadece Abdullah Öcalan mıdır?

Abdullah Öcalan ise kendisi bu talimatı, bu kumandayı nereden almıştır?

Devleti elinde tutan gelen-giden hiçbir iktidar, bunun aslını astarını, kaynağını bir türlü kamuoyuna yansıtmamıştır/yansıtmıyor da.

Sanki yangından mal kaçırırcasına saklı tutuluyor.

“Terörün” gerçek kaynağını, nereden geldiğiyle ilgili kamuoyu bir türlü bilgilendirilemiyor.

Oysaki Türkiye, yalnız PKK terör örgütüyle karşı karşıya olmayıp bize göre PKK’nın varlığı sadece görüntüden ibarettir.

Aslında PKK’yı besleyen dayanak nokta, temel kaynak, Türkiye Cumhuriyetini kuran İttihat Terakki Cemiyetinin uzantısı durumunda olan Kemalist, Laik bir cumhuriyetin yanlış ve bilinçli uygulamalarıdır.

Oysaki elli seneden beri “Terörle” pençeleşen devlet, yalnız PKK’yı görmemelidir.

DHKP-C, PKK’nın tarihi anlaşma ortağıdır.

Devletin derinine dayanan Kemalist Ergenekon’un oluşumu hem DHKP-C’nin, hem de PKK’nın, hem de DAEŞ'in baş üstatlarıdır ve muallimleridirler.

Hele hele daha derine gidersek, tüm bu sayılan terör odaklarının ana kökeni ve temel dayanak noktaları Ermeni ASALA örgütünün ta kendisidir.

Biz hep bu ifadeyi kullanıyoruz, hani diyorlar ya; “Görünen köy kılavuz istemez!”

Bu örneklemeyle, yola çıkarsak zaten her şey apaçık ortada.

Rejim ve düzenin, yıllardan beri mücadele verdiği baş düşman (!) onlar için İslam’dır, Müslümanlardır ve Hz. Muhammed (S.A.V)’in ve İttihad-ı Muhammedi’dir.

Ki buna da yıllar yılı “İrticaaaaaa, irticaaaaa, irticaaaaa” deyip duran Kemalist anlayış, acaba hala da bu yanlış anlayıştan vazgeçmemiş mi?

Daha ne zamana kadar bu toplumu yanlış bilgilendirmelerle, hedef şaşırtarak, topluma kirli bilgileri, kirli yönlendirmeleri dayatacaksınız?

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Çok dikkatle olayların üzerine gidildiği zaman, düşünce ve tefekkürle yola çıkıldığında, inanın gizli saklı kalabilecek hiçbir şey yok, her şey ortada.

Zira bu cumhuriyeti kuran ve kendilerine kurtarıcılık ile kahramanlık vasıflarını isnat ettiren anlayışın temel kaynakları ve anlaşıp sözleşme taahhüt kaynağı, İngilizlerin ta kendileridir.

Çörçillerin, Lord Gürzonların, daha neler neler…

Tüm Âlem-i İslam’ı pençesi altına alan ve dünyaya hükümran olan Britanya Devleti, bugün değil yüz yıldan beri İslam dünyasının üzerine tahakküm ederek, Müslümanları birbirine düşürmekten başka bir gayeleri olmamıştır.

****

Evet, dün elime geçen ve birkaç sayfadan ibaret olan Osmanlıca yazılan bir el yazısının birinci sayfasına baktım, başlık olarak şöyle yazıyordu;

“Devlet-i Osmaniye ve Siyonistler, Türkiye’yi yıkan Yahudiler”

Birkaç satır okudum, ancak bu satırların küpürlerini de siz değerli okurlarımıza sunabilirim.

Devamla şöyle diyor;

“Osmanlı devletinin idare-i dahiliye ve hariciyesini asırlardan beri rehnedar eden karışıklıkların hain ve mühlik devreleri görülmüştür.

Ezcümle: bu son on dört senelik tahakküm-i askeri, devleti bütün bütün inhidama sürüklemiştir.

Tabiatıyla bu karışıklıkların amilleri ve bozguncu menfaat güruhları vardır.

Acaba bunlar kimlerdir ki?

İşte bir sual ki buna kafi ve şafi cevap verebilecek olursam, illa ki bu hastalığı kökünden teşhis edersem tedavisinin sebeplerini daha kolay elde etmiş olurum”

* * *

Evet, Osmanlı devletinin idare-i dahiliye ve hariciyesinde görünen karışıklıklar, bazen yıkıcı buhranlara neden olmuştur.

Tıpkı bugünkü mevcut hali pür melali gibi..

Ki devlet, terörün çeşitli odaklarıyla pençeleşiyor olmasıyla beraber, bir türlü dikiş tutturamıyor.

Bakınız, sevgili okurlar.

Bu size yazdıklarımın tarihçesini de size sunayım.

Bunu yazan Molanzade Rıfat Bey..

Ki kendileri cumhuriyet tarihinde hain olarak gösterilen bir isim..

Bu mektup 1923’te yazılmış.

Fırsat bulursak, her gün, birer paragrafını buradan, sizlere sunmaya çalışacağız.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Gerçekten, rejim bir türlü dikiş tutturamıyor.

Türkiye bir yerlere kadar geliyor, güzel şeyler yapıyor, yatırımlar yapılıyor, devlet kalkınıyor.

Ama bir bakıyorsunuz ki, içteki gizli Siyonist odaklara bağlı olan derin oluşumlar, Türkiye’yi oldukça karıştırmaya başlıyorlar..

Bu da bir gerçektir ki Kemalist bir dikta baş aktördür.

Ne yazık ki yıllardan beri Türkiye’nin ilerlememesi için, adeta Türkiye’nin üzerine bir kabus gibi çökmüş veyahut dumanlı bir havada azgın kurtlar gibi, ülkenin bölünmez bütünlüğüne karşı, milli birlik ve beraberliğine karşı, nerdeyse terör odaklarına gizliden gizliye göz kırparcasına, kumpaslar kurduruyor.

Bakınız, Prof. Dr. Anıl Çeçen…

Atatürk Enstitüsü Genel Yazmanlığı, Halk Evleri Genel Yazmanlığı, UNESCO Eğitim Komisyonu Üyeliği, Türkiye Yazarlar Sendikası, Ankara Temsilciliği ve Sanat Kurumu Başkanlığı yapan bir akademisyen..

Bakınız ne diyor?

“Saykes Picot anlaşması, I. Dünya Savaşı sırasında 29 Nisan 1916’da Kut’ül Amare Kuşatması sonrasında İngiliz kuvvetlerinin Osmanlı 6. Ordusu karşısında bozguna uğramasından 17 gün sonra imzalandı…

16 Mayıs 1916 tarihinde..

İngiltere ve Fransa arasında yapılan birinci anlaşma; Türkiye’nin Ortadoğu topraklarını paylaşmasını öngören gizli bir anlaşmadır.

1915’te Arabistan Yarımadasını ele geçiren İngiltere, Osmanlıya karşı ayaklanan Mekkeli Şerif Hüseyin’i destekleyerek, Irak ve Filistin toprakları üzerinde kendisine bağımlı bir Arap devleti kurmak istedi.

Mekke Şerifi Hüseyin ile Mısır’daki İngiliz yüksek komutanı Moko Mahon arasında böyle bir anlaşma gizli olarak imzalandı.

Fransa böyle bir plana karşı çıkıp İngiltere’ye baskı yaparak yeni bir anlaşma yapılmasını istedi.

Rusya’nın onayı ile imzalanan bu anlaşmaya göre;

1-         Rusya’ya Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis ile Güneydoğu Anadolu’nun bir kısmı

2-         Fransa’ya Doğu Akdeniz Bölgesi, Adana, Antep, Urfa, Mardin, Diyarbakır, Musul ile Suriye kıyıları

3-         İngiltere’ye Hayfa ve Akka limanları, Bağdat ile Basra ve Güney Mezopotamya verilecektir.

Devamı yarın.

En derin saygı ve sevgilerimle.