CUMHURBAŞKANIMIZ SAYIN RECEP TAYYİP ERDOĞAN’A SUNULMAK ÜZERE!

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzere geçmişe yönelik olup bitenleri tazelemek üzere “Tarih tekerrürden ibarettir” deniliyor.

Bize göre, tarih tekerrürden ibaret değil, tarih tekerrürün ta kendisidir…

Gerçekten izi kaybedilmek istenen gerçekleri, yeniden tazelemek üzere tavizsiz su yüzüne çıkarmak gerekir...

Hainlerin kendi toplumuna yapmış olduğu ihanetleri, devlet gölgesinde ceplerini doldurmaya çalışan hükmi yan kesicilerin, zorbaların, ceberuti pisliklerini daima ortaya çıkarmak, temel sorumluluktur…

Yaşananları, kamuoyuna yaymak ve yansıtmak, memleketini ve milletini seven herkesin başlıca görevlerindendir, olmazsa olmazlarından olması gerekir...

Bu itibarla bir medya grubu olarak çeyrek asırı aşan zaman dilimi içerisinde, yayın politikamız her daim objektif, yansız olduğu gibi, devletin terör odaklarına karşı vermiş olduğu mücadelelerde daima milli birlik ve beraberlikten, ülkenin bölünmez bütünlüğünden yana tavır almışızdır...

İçinde maddi hiçbir imkan beklemeden, rant ve çıkar aramadan, "kamuoyu" görevini yürütmekteyiz…

Ancak geçmiş zamana yönelik, bu görevleri ciddiyetle yerine getirirken, çok ağır faturalar ödedik.

Envai şeytanı plan diyebileceğimiz, saldırılara, şiddete, kumpasa, ihanetliklere maruz, kaldık..

Canımızdan, can alarak vahşiliklerini sergilediler.. Ama zerre-i miskal davamızdan, doğruluktan taviz vermedik..

Ki vermeyeceğiz de!…

* * *

Sevgili okurlar…

Sizi biraz tarihin derinliklerine, geçmiş zamana götürmek istiyoruz..

Özellikle, 28 Şubat dönemi!…

Evet, 28 Şubat 1997’den 2000’lere kadar bu bölgede PKK militanlarıyla mücadele veren devlet güçleri, ne yazık ki görevlerinde hep fire veriyordu.

“Dostlar alışverişte görsün” misali önemli makamlarda, önemli yerlerde görev yapan bazı görevlilerin adeta PKK ile iç içe çalıştıklarını, işbirliği içerisinde olduklarını gördük.

“Tavşana kaç, tazıya tut” misaliyle yola çıkılırsa, o günlerdeki manzaralar açık ve nettir.

Devlet, bünyesinde yetişenlerin, PKK militanlarıyla işbirliği yapmalarıyla karşı karşıya kalıyordu bu millet.

Fazla başınızı ağrıtmayalım.

Arşivlerimizdeki mevcut fişleme belgeler adeta bas bas bağırıyor?

Ve diyor ki;

“O dönemin 7. Kolordu Komutanlığı bünyesindeki bazı çalışanlar ve önemli mevkileri ihraz edenler, adeta PKK ile işbirliği içindeydi.”

Vatanına milletine devletine bağlı olanlara karşı PKK’lıymış gibi mücadele veriliyordu.

***

İşte size, tarihi bir vesika!..

Bir küpür.. Ki herşeyi deşifre ediyor…

Küpür ve alt bölümünde değişik yazılarla yazılan not…

“ERNK” mührüyle “Amed Eyalet Karargahı” sözde ismiyle yazılmış bir döküman…

Hiç tartışmasız, bu belge hükmen diyor ki;

Evet, bu yazı PKK militanları tarafından yazılmamıştır.

Bu yazı, dönemin 7. Kolordu Komutanı Yaşar Büyükanıt, dönemin DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat Çakar, Jandarma İstihbarat Daire Başkanı Cemal Temizöz, 7. Kolordu Komutanlığı kurmay Başkanı Erhan Tavşancı ile onun halefi olan Albay Reha Şatana tarafından, organize edilmiştir..

PKK’dan ayrılan bir itirafçıya yazdırılmıştır…

Yazıda, yazılan kalem de, ERNK'nin sözde mührü de; işte bu şer oluşumun eseridir…

Gaye vatandaşı mağdur etmek, andıçlamak, sahte belgelerle birilerinin nam-ı hesabına "itibar suikastı" yapmaktı..

Toplumun arasına kin ve nefret tohumları ekmekti…

Rant temin etmekti…

Şehrin, bölgenin tanınmış bir çok ailesini "zan altında" bırakıp, mağdur etmekti…

***

Bu suçu işleyenler..

Bu itibar suikastında bulunanlar..

Ailelerin, iş çevrelerinin, masum insanların hayatını karartanlar...

Ne yazık ki hala bugün devlet bünyesinde olmasa dahi devletin emekli maaşlarıyla rahat rahat geçimini sağlayan kişilerdir..

Ellerini, kollarını sallayarak, rahat, rahat geziyorlar, rahat, rahat teneffüs ediyorlar...

Ama, mağdur olan insanlar, kan, gözyaşı ve acılarıyla, inim inim inliyorlar..

Ya mezarlıkların başındalar, ya da hala cezaevlerinde, ömür çürütüyorlar..

***

Gelirsek, bize yaşatılan insanlık dışı vahşi saldırı olayına…

O olayın, sene-i devriyesi bugün…

19 yıl geçti...

Tarih, 25 Nisan’ı 26 Nisan’a bağlayan gece…

Yıl 2000.

Gün; 25 Nisan’ı 26 Nisan’a bağlayan akşam.

Şirketlerimizin Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Emin Altındağ ile arkadaşı Orman Mühendisi Münir Mennan, kendi özel arabalarıyla Bingöl’den Diyarbakır’a yola çıkıyorlar...

Abbalı Karakolu mevkiinde seyru sefer ederken askeri bir araç tarafından önleri kesiliyor…

Altındağ’ın kullandığı araç, önleri kesilenler tarafından 150 metre derinlikteki uçuruma yuvarlatılıyorlar…

Olay meydana geldiği zaman, bölgede DGM mahkemeleri ve Asayiş Bölge Komutanları işbaşındaydılar.

OHAL Bölge Valiliği dönemiydi.

Evet, uçuruma yuvarlatılan aracın içinde iki gençimiz vardı…

Sabaha kadar o derin vadide kalan ve can çekişen iki yaralı gençimiz vefat ediyor.

***

Ne yazık ki, ertesi gün Lice’den gelen inceleme savcısı ile Polis-Jandarma raporu, olaya sıradan trafik kazası süsü veriliyor?

Oysaki elimizdeki donelere göre; emekli Jandarma Alay Komutanı ile dönemin DGM Cumhuriyet Başsavcısı meşhur Nihat Çakar tarafından gammazlanan Emin Altındağ’ın zaten JİTEM peşindeydi.

Jandarma Genel Komutanlığı Harekât Başkanı Tuğgeneral Mehmet Çavdaroğlu tarafından zaten "Gizlilik damgası" taşıyan Mehmet Emin Altındağ hakkında, hazırlanmış resmi yazıyı birliklere göndermişti.

Deyim yerindeyse ev sahibi, hırsızın kim olduğunu bildiği halde bir türlü boğuşamıyor, yakalanması gereken o cani hırsız ne yazık ki devlet tarafından koruma altına alınıyor?

Gerçekten, olay derin ve üzücüdür.

Bu olayın derin ve üzücü olmasının diğer bir şekli de; olayın meydana geldiği yer askeri bir mıntıka.

Termal kameraların bulunduğu bir mıntıka!!..

Ne yazık ki işlenen cinayet, devlet karanlığında..

JİTEM’in organizasyonuyla yapılmış bir cinayet.

Biz o yıllardan beri bunun takipçisi olarak her yıl dönümünde bunu dile getiriyoruz.

Hukukun üstünlüğüne, insan temel hak ve özgürlüğüne sahip çıkan bir iktidardan ne yazık ki beklentilerimizi bulamadık.

Defalarca yazdığımız halde dikkate alınmadı…

Bir kez daha, 19. seneyi devriyesinde, sesleniyoruz..

Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan.

Sizden, "adaletin tecelli etmesini" istiyoruz..

Geçmişin karanlık dönemine "projektörünüzü" çevirin..

Vakıalar aydınlansın..

Ki yarınlarınlarımızda, aydınlık olsun...

Yoksa bizim nezdimizde, devlet ve devleti yönetenler "vicdan ve izan" noktasında hep sorgulanacaktır?…

En derin saygı ve sevgilerimle..

Hayırlı cumalar…