CUMHURİYETÇİLİK VE BOLŞEVİZM!? (II)

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü sohbetimizde tarihsel tespitlere dayanarak, yabancı tarihçilerin de kaleminden, İslam coğrafyası ve ülkemizle alakalı önemli bazı saptamaları sizlerle paylaşmak üzere, burada dillendirmiştik..

Buraya aktardığımız tarihi gerçekler ne yazık ki, ülkemizde "hep saklı kalmış gerçekler" olmuştur.

Tarihin derinliklerine saklanan gerçekler, öylesine ümit ediyoruz ki; bir gün gelecek ve tüm çıplaklığıyla, daha fazlasıyla gün yüzüne çıkarılacaktır.

Zira gençlik; her gün biraz daha uyanıyor, okuyor, geçmişe yönelik güzel bir şekilde saklı kalan tarihi gözden geçiriyor.

Ölü toprağı üzerine serpilmiş, gaflet uykusuna dalmış bir gençlik artık yok gibi geliyor bize.

Milli bir hareketlilik, milli bir uyanış, milli bir direniş, yoldadır ve geliyor.

Allah’tan öyle ümit ediyoruz ki yıllardan beri terörün pençesinden kendini kurtaramayan bir ülke ve o ülkede yaşayan bir ümmet, bir millet, artık arkasına dönüp tarihini net okumaktadır ve okuyacaktır da.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Bugün, Türkiye’nin bulunduğu coğrafya, yanı başında Irak, Suriye, keza Mısır, Cezayir, Tunus ve Libya…

Orta Asya’daki Türki Cumhuriyetlere gelirsek…

Yıllardan beri Rusya’nın hegemonyasında kalan Orta Asya’daki inanan Müslüman toplumlar…

Nihayetinde Afganistan ve Pakistan’daki durum.

Hakikaten hiç de iç açıcı değillerdir.

Ekonomisinden tutun da, ahlaki değerlerine kadar..

Ahlaki değerlerinden tutun da, teknolojisine kadar…

Fakruzaruret içerisinde kıvranıp duran göçmenlerine kadar…

Ki bakınız, Suriye göçmenleri dâhil olmak üzere Uzakdoğu’dan, Orta Asya’dan ve Afrika’dan Batı dünyasına kaçmak isteyen binlerce insan Akdeniz ve Kızıldeniz sularında boğulup gidiyor.

Nerdeyse bir ümmet yok olup gidiyor.

Bir insanlık dramı söz konusu…

Tüm bunlara rağmen, batı dünyası, ABD, BM dâhil olmak üzere küfür sistemleri, kılını dahi kıpırdatmıyor..

Hep bıyık altından gülme, alaylı beyanatlar ve verilen sözlerde durmama çirkeflikleri…

Batı liderlerinin yaptıkları konuşmalarda, zigzag çizerek sözlerinin arkasında durmama halleri…

Dünkü sohbetimizde de açıklamaya çalıştığım gibi hep böyle mekir, hile, oyun, tezgâh, kan emicilik, sömürücülük ve gününü gün etme, iğrençlikleri içerisinde olmuşlardır…

Tüm projeleri, İslam toplumunun kanı üzerine yapılmaktadır..

Pazarlıkları "hep" kan olmuştur..

Sözde “Medeni” dedikleri bu çağımızdaki vahşet, inanın sevgili can kardeşlerim…

Bırakın Ortaçağ’daki olup biten vahşetleri…

Firavun’ların, Nemrut’ların, Semud denilen o eski çağlardaki kavimlerin vahşeti bile, onların yaptıklarının yanında "rahmet" okutuyor..

Ve ne yazık ki, iğrençliklerinin, hainliklerinin, kalleşliklerinin, vahşetlerinin  adına da çağdaş Avrupa İnsan Hakları Beyannameleri ve demokrasi, laiklik vs. vs. diyorlar..

* * *

Hele hele Türkiye’mize gelelim.

Cumhuriyetin doksan yıllık geçmişine göz atarsak…

Tarihin derin sayfalarına gömülmüş ve üzerine çekilen kirli şalların bir kenarından tutup kaldırırsak, yukarıda anlattıklarımızın kat be katı, daha fazlası saklı kalmış, çok iğrenç hıyanetler, kirlenmeler, mezalimler, istibdatlar ortaya çıkacaktır.

Ama ne yazık ki bizim resmi dil, resmi ağızlar ve resmi tarih, hep bu tür gerçekleri milletten saklamıştır..

Adeta milleti bunlara namahrem olarak telakki etmişlerdir.

“Millet yaklaşmasın, millet görmesin, millet bilmesin, millet uyanmasın” hıyanetiyle mekir ve hilelerini yasa ve kanunlar vasıtasıyla uygulamışlardır.

Ve cüce ruhlu şahsiyetleri adeta devleştirerek, tabulaştırma haline getirmişlerdir.

Dokunulmazlıklarından tut tapmalarına kadar…

Dünkü sohbetimizde çok önemli olan konuları ilginç bazı ifadelerle sizinle paylaşmıştık.

Yani “Cumhurun arkasında bulunmadığı bir Cumhuriyet” ne yazık ki sadece ve sadece kelime telaffuzundan ibaret olup, içi boşaltılmış, uzaktan yakından “Fazilet” manasını taşıyan bir “Cumhuriyet”in varlığı söz konusu olmamıştır.

Eğer olmuş olsaydı, 1924’ten başlamak üzere her altı ayda bir…

Ki bir seneden eksik olmamak kaydıyla, bu ülke insanı devletiyle boğuşturulmuş, iktidarlarıyla kavgalı günler geçirmiş, kan, gözyaşları, ekonomiksel sıkıntı, teknolojisiz bir ülke, ancak İngiliz ve Fransızların vesayetleri altında gerçekleştirilmiş, milletin milli irade ve anlayışı dışında uygulanan bir despot proje olmuştur..

Ve bu projenin adına da “Kemalist, Laik Cumhuriyet” denilmiştir.

1925’lerden 1938’lere kadar hükümetin Başbakanı olarak devleti yöneten bir İsmet Paşa’nın uyguladığı projeler.

Bir de Mustafa Kemal’in ölümünden sonra, yani 1938’den 1950’lere kadar bu kez Cumhurbaşkanı olarak devleti eline geçiren amansız bir müstebit ve gerçekten hala da gerçek kimliği bilinmeyen, ne idüğü belirsiz bir İsmet İnönü’nün devlet ve millet üzerindeki hegemonyası.

Düşünün.

O günden bugüne dek hep dışa bağımlı politikalar, yani İttihat Terakki Cemiyetinden Cumhuriyet dönemine kadar büyük bir uzantı içerisinde İngiliz ve Fransızların vesayetiyle icra edilmiştir..

Uygulamaları, yani “Cumhuriyet” projesi, zerre kadar bu millete bir yarar getirmemiş, ilerleme kaydetmemiştir.

Hep millete dokunmuştur.

Milli iradeye dokunmuştur.

Artık bu millet yavaş yavaş uyanmalıdır ve uyanmıştır da.

Bize göre bugün mevcut olan terör odakları..

Ki PKK başta olmak üzere DHKP-C, DEAŞ, PYD, YPG ve daha neler…

Bu terör odaklarının kirli projeleri nasıl ABD’nin vesayeti altında gerçekleştiriliyorsa ve bu gerçekleşmenin temel amacı da Başta Türkiye ve devletin başında bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere bir İslam dünyasının yok edilme projesi ise ki bunun lamı cimi yok, kimse bunu inkâr edemez.

Aynı o biçimde “Cumhurun arkasında bulunmadığı Devrim ve İnkılaplar” adını taşıyan “Cumhuriyet” projesi de İngiliz ve Fransız projeleridir.

Bunu uygulayan vesayetçi komitenin de onların birer piyon ve ajanı olduğunu açık ve net olarak tarih bize gösteriyor.

Veya diğer bir deyimle bu cümleyi çevirirsek şöyle olur.

1908’deki İttihat Terakki Cemiyetinin projesi nasıl İngiliz, Fransız ve Yahudi dönmelerinin projesi ise bunun uzantısı durumunda olan 1923’teki “Cumhuriyet” projesi de aynı o projenin uzantısıdır.

Tıpkı bugünkü mevcut olan terör odaklarının Amerika’nın projesi olduğu gibi…

Her iki ifade tarzı da yerli yerindedir.

Hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Ancak 14 yıldan beri AK Partinin iktidara gelmiş olması hasebiyle, biraz devlete ve millete sahip çıkma durumları söz konusu ise de ama ne çare ki işler hep tersyüz ediliyor.

Hem de vesayetçi, despotik, darbeci, bir de FETÖ denilen bir melanet unsuru vasıtasıyla tersyüz edilmek isteniyor.

Buna rağmen, kültürümüze mal olmuş bir deyim var;

“Hırsızla ev sahibi artık birbirini fark etmiştir…”

Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile AK Parti 14 yıldan beri nasıl ev sahibi ise çeşitli terör odaklarını üreten ve projelendiren dış mihraklar da aynen o hırsızlık görevini yapmaktadırlar.

Onun için diyoruz ki;

“Hırsızla ev sahibi artık birbirini fark etmiştir” meselesi bundan ibarettir.

Burada tek kelimeyle ifade edilmesi gerekiyorsa;

Artık bu millet, eski, bayatlamış köhne bir anayasayı değil, yeni Türkiye’nin yepyeni Anayasasını istiyor.

Anayasanın 18 maddesinin değişim hareketi de meclisten geçti, onaylandı.

Bu halk, artık dört gözle referandum seçimini bekliyor.

En derin saygı ve sevgilerimle. 

Hayırlı Cumalar.