Görüş Bildir

DARBELER İNGİLİZ VE AMERİKAN SİYASETİNİN ÜRÜNÜDÜR! (II)

Evet, sevgili okurlar.

Her zaman bu köşede sizinle paylaşmak istediğim; memleket gerçekleridir ve dinine, Kur’anına bağlı olan bir ümmetin yapay sorunlarıdır.

Neden yapay sorun diyoruz?

Zira asıl sorun bir toplumun inanmış ve intisap etmiş olduğu yüce İslam dininin hükmünün yok edilmesi ve toplumun dinini özgürce yaşayamaması, okuyamaması en büyük sorundur.

Asıl sorun budur.

Bu sorunu ülke insanının arasına sokan yabancı unsurlar ki bunların başını çeken haçlı emperyalist batı dünyasıyla İngilizler ve içimizdeki kiralanan resmi piyon ajanlardır.

Tüm bunlar, ilahi mesaja dayanan yüce Kur’an gerçeklerini topluma götürmemek için, toplumu bu dinden uzaklaştırmakla birbirine düşürebiliyor, düşmanca yaşatıyor, kan dökülmesine vesile oluyor, anaların gözyaşlarını dindirmemek için oldukça mücadele veriyor.

Sonra da kendini suret-i haktan gösteriyor.

Zira toplum, geçmişe yönelik tarihini, kültürünü, aba ecdatlarının yaşam gerçeğini öğrenmediği müddetçe, oldukça yozlaşıyor, boş bir malzeme durumuna düşüyor, avlanması ve harcanması da çok kolay oluyor.

Deyim yerindeyse yerlere serilen figüre malzemesi duruna düşüyor.

Bu itibarla her zaman yazımızın başına başlık olarak koyduğumuz ifadeler gerçekten anlamlarla dolu ifadelerdir.

Kapsamlıdır, manalıdır ve içi dolu ifadelerdir.

Örneğin; dünkü yazımıza başlık olarak kullandığımız;  “DARBELER İNGİLİZ VE AMERİKAN SİYASETİNİN ÜRÜNÜDÜR!” ifadesinin bugün de aynısını kullanıyoruz.

Ancak bir iki kelime de ilave ederek söylemek gerekiyor diye düşünüyoruz.

* * *

Evet, nasıl ki “Darbeler İngiliz ve Amerikan siyasetinin ürünüdür” diyorsak, keza aynı şekilde başta Türkiye olmak üzere komşumuz olan diğer Müslüman ülkelerinin yıllardan beri başlarına çöken fitne kabus rüyaları, acımasız teröre çağrışım yapmıştır.

Demek ki terörün mevcudiyeti, ismi ne olursa olsun, hangi unvan altında olursa olsun, nereden kaynaklanırsa kaynaklansın…

İslam’dan çıkan “sem-i katil (öldürücü bir zehir)” değildir.

Bu yüksek derecede öldürücü zehir terörü nerede varsa, kesinlikle o da aynı kaynaklardan fışkıra gelmektedir.

Darbeler de bir terördür.

Halk ile silahlı güçleri birbirine düşürüp milli iradeyi baskı altına almak isteyen askeri güçler nerede olursa olsun, darbeye teşebbüs ettiği zaman kesinlikle kaynağı ABD’dir, İngiltere’dir, Fransa’dır, Almanya’dır ve İslam dünyası içerisindeki kiralık piyon ajanlardır.

Tıpkı İttihat Terakki Cemiyetindeki heyet ve Cumhuriyetin kuruluşunda rol oynayan nice uzantılar gibi.

Bunu bir türlü anlayamayan varsa, onlar da tarih boyu hak ettikleri darbelere maruz kalmaktan kendilerini kurtaramıyorlar.

Bize göre en dürüst hareket; Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Acemiyle, Doğusuyla, Batısıyla, nereden olursa olsun, el ele vererek mevcut olan hükümetin ve devletin başına geçen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın direktif ve talimatları paralelinde büyük bir ittifakla işbirliği yaparak, bu dış orijinli fitneyi ortadan kaldırma hareketi olmalıdır ve bu kahramanca beceriyi sağlayıp milletin her kesimine götürmeliyiz.

İki gün önceki emekli Jandarma İstihbarat kökeninden gelen Albay Atilla Uğur Yeni Şafak Gazetesine vermiş olduğu demeçteki ifadesinde şöyle diyor;

“Aldığım bilgiye göre, İngilizler 2.5 aydır Güneydoğu'daki bütün aşiretlerin ayağına gidiyor. Özellikle Hakkari, Van, Çatak, Silopi, Mardin bölgesinde etkin aşiretlere... Bunlarla pazarlıklar yapıyorlar. Toprak ağası olarak varlığını sürdüren bu aşiretlerin bankalara olan birikmiş trilyonlarca liralık borçlarını ödediler. Aşiretlerin bütün kredi borçları ödendi. İngiltere ödedi bunları. Konsolosun aşiretler içinde ne işi var? PKK yol kontrolü yaparken bunların araçlarını 'buyurun' diyor bırakıyor, diğer araçlara kimlik kontrolü yapılıyor. Neden?”

Bunu da sorarız, PKK bunu yaparken devlet nerede, güvenlik güçleri nerede?

Bu şekilde konuşmasının gerçek dışı olduğu gibi, dayanaklı bir kaynak da göstermemesi iftiranın ve yalanın dik alasıdır.

Bu ifade hem bölgedeki Kürt aşiretlerinin şeref ve haysiyetine dokunan bir ifade olduğu gibi mevcut iktidarın da zımnen beceriksiz bir iktidar olduğunu itham eden ustaca kullanılan bir hezeyandır.

Sayın Atilla Uğur’un bu ifadesi yerindeyse, İngilizlerin tek bir kurşun sıkmadan, ellerini kollarını sallayarak İstanbul’a gelip oturması ve para, kadın, kumar meşruiyetiyle devlet içinde kiraladığı o piyonlara ne diyor?

Sayın Uğur gerçekten askeri istihbarata dayalı istihbaratçı bir elemansa 40 yıldan beri bu PKK’nın kaynağını neden söylemiyor?

PKK’ya silahın nereden geldiğini neden söylemiyor?

Kendisi bu bölgede görev yaparken, JİTEM’in bu milletin her kesiminde rüşvet, adam kayırma hususunu niye dile getirmiyor.

İstiyorsa gelsin gösterelim, arşivlerimiz doludur, klasörce belge veririz.

İngilizlerin yapamadıklarını bu bölgede devletin yanında yer alan nice namuslu işadamları, aşiretler olduğu halde, bunlardan para koparmak için PKK’nın diliyle birçok insanı “Sahte fişlemelerle” fişleyerek PKK’nın dilinden, kaleminden yazılmış gibi sahte vesikaların altına ERNK mührünü basıp halkı DGM Cumhuriyet Başsavcılıklarında süründürdükleri zaman Atilla Uğur nerdeydi, ne yapıyordu?

Herhalde Şam’da Abdullah Öcalan’la beraber aynı binada oturuyordu gibi geliyor bize.

Sanki Abdullah Öcalan’ı orada arkadan gözlemleyerek takip altına alması gibi safsatalarla o dönemin yöneticilerini kandırabilmiş ve gününü gün etmiştir.

Oysaki Abdullah Öcalan’la ve PKK’yla iç içe çalışan nice devlet bürokratları vardı bu memlekette.

İngiliz ajanlarından daha fazlasıyla onlar ajanlık yapıyorlardı.

Biz bunları siz değerli okurlarımızla paylaşmak isterken, tabii ki bunlar deveden kulak bile değildir.

Bize göre Atilla Uğur’un dedikleri değil.

Tam tersine İngilizler eğer bu Güneydoğu Anadolu coğrafyasına ayak basıp, köylülerin, çiftçilerin trilyonlarca lira borçlarını bankalardan ödemişlerse ve onları da devlete karşı isyana yöneltiyor olması gerçeği varsa, onun hakkı orada değil, devletin en kilit noktalarına getirip ödüllendirilmesi gerekir.

Ama bunu da ispat etmesi gerekir.

Gerçekten Atilla Uğur; şerefli, haysiyetli emekli bir Türk Subayıysa, bu söylediklerini hangi bankadan hangi çiftçinin ne kadar borcu ödendiğine dair belge göstersin.

Biz de burada kamuoyuyla paylaşmak üzere yazarız, anlatırız.

Aksi takdirde müfteri bir yalancı olmaktan kendisini kurtaramaz.

En derin saygı ve sevgilerimle.

 


Bu Makale 5032 kere okunmuştur.