DARBELER TERÖRÜ KARŞISINDA TÜRKİYE!

Evet, sevgili okurlar.

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın BM 71. Genel Kurulu’nun sonucunda ülkeye dönerken, paylaşmak istediği konular çok önemli konular olduğu gibi; can alıcı başlıklar içermektedir.

Önemine binaen biz de dünkü yazılı medyanın birinci haber olarak manşetlerine taşıdıkları başlıkları, özetlemek kaydıyla siz değerli okurlarımızla paylaşmak istiyoruz.

Zira Sayın Erdoğan havadan civadan konuşmuyor…

Dopdolu konuşuyor, tarihi tespitlerde bulunarak, Emperyalist keferelere meydan okuyor.

Ona rakip olan günümüzdeki emperyalist güçler bu gerçeği bilip gördükleri için hep onu hedef alıyorlar.

Ve Türkiye’yi ele geçirmek istiyorlar…

Onun varlığına tahammül etmedikleri gibi; içlerine de sindiremiyorlar.

Elbette ki emperyalist dünya kefereleri bugün değil, yüz elli yıldan beri Türkiye’yi işgal etmek için çaba sarf etmektedirler..

Tıpkı Sultan Abdülhamit gibi Erdoğan’ı da aynı senaryolarla alaşağı etmek istiyorlar.

Sayın Erdoğan ise her zaman olduğu gibi siyasi dehasını tüm şirk ve münafık dünyasına karşı güçlü olarak, dik durarak kullanıyor olması da elbette ki çok büyük ümit vericidir.

Erdoğan değil de başkaları Erdoğan’ın yerinde olsaydı şimdi çoktan onlara teslim-i silah etmişti..

“Ne diyorsanız, buyurun sizin dediğiniz gibidir. Siz büyüğümüzsünüz, efendimizsiniz” demek zorunda kalacaklardı.

Ve nitekim daha önceki bir çok dönemin liderleri herkesin malumu ki; hali âlem meydanda….

Nice Cumhurbaşkanları gördük, Başbakanları gördük.

ABD’ye karşı kemâl-i inkıyad ile büyük huşu içerisinde iliklerini kapatıyorlardı..

Bill Clinton’a karşı el pençe divan duran nice devlet adamlarımızı gördük.

Ama Allah’a yüz bin şükürler olsun ki bugün o Türkiye yok, o devlet adamlarımız da yok.

Bugün yepyeni bir Türkiye ve o Türkiye’yi yöneten keskin deha ve iman kabiliyetine sahip bir Cumhurbaşkanı vardır.

Bize göre o da Türkiye için son bir şanstır.

***

Bakınız, dün medyada çıkan ve manşetten verilen haberlerin bazı özetleri şöyle;

Bu başlıklardan farklı manalar da çıkabilir ancak özetlemek kaydıyla ele alacağız.

Yoksa derinlere inersek daha çok zaman ve daha çok yer lazım ki bunların hepsini bu köşeye sığdıramayız.

Bakınız, dünkü Akşam Gazetesinin manşetindeki ifade aynen şöyle;

“KOALİSYON SİLAHLARI BENİM TANKIMI VURUYOR”

“Türkiye’nin uyarılarına rağmen, ABD Savunma Bakanı Ashton Carter, Suriyeli Kürtlere silah verdiklerini ve onları desteklemeyi sürdüreceklerini açıkladı.

Bizim itiraz ettiğimiz husus, terör örgütü olan PYD/YPG’ye silah verilmesidir. Ama o kadar çarpık bir yapı var ki. Biden’a, iki gün önce Kobani’ye iki uçak dolusu silah indirdiklerini söyledim. Bana, ‘Benim bundan haberim yok’ dedi. Ben de ‘Siz öyle diyorsunuz ama benim haberim var’ dedim. Bu nasıl bir iştir? Başkan Yardımcısı Biden ‘Haberim yok’ diyor, ertesi gün de Carter çıkıp ‘Silah verdik, vermeye de devam edeceğiz’ diyor.

"Rakka operasyonunun, ABD-Türkiye tarafından birlikte gerçekleştirilebileceğinden söz ettiniz.

Bu arada operasyonda PYD/YPG’nin yer alması durumunda Türkiye’nin yer almayacağı da söylendi.

Bu konuda bir gelişme var mı?" şeklindeki soruya Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın cevabı..

"Başta Dışişleri Bakanımız olmak üzere yetkililerimiz Rakka konusunu görüşüyorlar.

Ama ABD’lilerin tavrını henüz net olarak görmediğimiz için şu an bir şey diyemeyiz.

Tabii ki ABD, Rakka işini PYD ve YPG ile gerçekleştirmek isterse, Türkiye olarak böyle bir operasyonda yer almayız.

Ama bu işe PYD ve YPG’yi sokmazlar ise bu mücadeleyi ABD ile birlikte verebiliriz elbet”

***

Erdoğan, "PYD Rakka’ya ABD ile kara gücü olarak giderse, Türkiye bu operasyona hava desteği verir mi?" sorusuna ise yanıtı şöyle oldu;

'Cumhurbaşkanı olarak, ilgili kurumlarımızla istişare yapmadan bu tür konularda bir açıklama yapmam doğru olmaz. Şartların ne olacağı ortaya çıktıktan sonra bir durum değerlendirmesi yapılır. TSK’nın yaklaşımı, MİT’in yaklaşımı, Dışişleri başta olmak üzere hükümetin yaklaşımı ne olacaktır? Dar kapsamlı bir görüşme yapar, gerekli değerlendirmeleri yapar, verilecek cevabı ona göre belirleriz."

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Cumhurbaşkanımız ABD’nin tutarsızlığını dile getirirken, tarihi gerçeklere de vurgu yaparak, onları dünya kamuoyuyla paylaşıyor.

Amerika’nın ne kadar tutarsız bir devlet olduğunu, ne kadar çelişkili, sömürgen ve kirli bir politika yürüttüğünü bütün dünyaya deşifre ediyor…

Hem de büyük yüreklilikle her şeye katlanarak, yüksek sesle bunu dile getiriyor..

Yani Amerika’nın tehditlerine rağmen.

Amerika’nın tarih boyunca Türkiye üzerine darbe terörünü yaratmakla bilinen fitneci ve zalim bir devlet olduğunu tarih önünde açıkça belirtiyor Cumhurbaşkanımız.

Biz de tebrik ediyoruz, kutluyoruz.

Bana göre biraz geç kalınmış bir açıklama.

Çünkü, ABD daha kısa bir süre önce Kobani bölgesinde silah dağıtıyordu..

Ordaki güçlere silah desteği verdiği gibi, eğitimlerini de sağlıyordu.

Onları ziyaret edip plaket alan ABD komutanı değil miydi?

Daha ileri gidersek, 20 yıl öncesine..

ABD Cudi dağında PKK örgütüne silah vermiyor muydu?

Helikopterlerden koli koli silah ve gıda yardımı atıyor muydu?

Kandildekilerini kim besliyor?

Bunların hepsi alenice biliniyor; kim unutur.

ABD'nin PKK'ya verdiği lojistik destek olmazsa idi; bu terör örgütü bugün bu seviyede olurmuydu?

Türkiye yıllar yılı bunu bile bile, görmezlikten gelmiştir.

Ve bunun acısını dün olduğu gibi hala da çekmektedir.

İşte Erdoğan bunu gördüğü için, bildiği için "yüksek sesle' onların ihanetini yüzlerine vurarak söylüyor.

***

Zira her zaman bu köşede sık sık dile getirdiğim şu gerçek; Cumhurbaşkanı adeta teyit edercesine dün bunları kamuoyuyla paylaştı.

ABD, BM ve diğer emperyalist tarihi İslam düşmanı devletler, yani batı dünyası 150 sene evvelki uyguladığı proje neyse aynı projenin uzantısı olarak bugün devam etme gayreti içerisindedirler..

Zira Osmanlıyı dağıttıktan sonra İngilizler gelip İstanbul’da oturdu…

İngilizler içimizdeki piyon, ajan, satılmış sarhoş kafalarla işbirliği yaparak Türkiye’yi ele geçirdi..

1924’te CHP anlayışıyla işbirliği yaparak günümüze kadar terörü Türkiye’den ayırmamıştır.

Türkiye, yüz yıldan beri hep terörle kalkıp oturuyor.

Allah bu milletin yardımcısı olsun.

Şimdiye kadar tüm bunlar hep gizli saklı kalmışsa da bugün Erdoğan imanıyla, inancıyla, izanıyla bunu kendine yediremiyor, sindiremiyor ve canına da malına da ülkesine de mal olsa bile emperyalist hıyanetlerin pisliklerini illaki dile getiriyor, kaleme alıyor ve parmaklarını onların gözüne sokarcasına üzerlerine gidiyor…

Hep şahadet parmağını onlara doğru uzatarak konuşuyor.

Bu yetmez mi sevgili okurlar?

Satılmış piyon, ajan münafıklar ne yazık ki tarih boyunca yeryüzündeki tüm İslam ülkelerinde bulunduğu gibi, bugün daha fazlasıyla ve dik alasıyla Türkiye’de mevcuttur, devam ediyor.

Ve bize göre bu nifak fitnesinin başını çeken de darbelerdir, darbeler terörüdür, bu darbeler terörü 27 Mayıs 1960’tan beri devam ede gelmektedir.

Türkiye’nin çok uyanık kalması lazım.

Gece gündüz, nefes nefese 24 saat Cumhurbaşkanının yanında, 15 Temmuz gecesinin her an için yeniden başlayabilir anlayışıyla ayakta kalmamız gerekir.

Burada çok ağır yeminle diyebiliriz ki Allah korusun…

Eğer ABD hıyanetinin darbe terörü tekrar Türkiye’ye karşı böyle bir hareketlilik söz konusu olursa Allah göstermesin, gerçekleşirse artık Türkiye diye bir ülke ve devlet diyebilmemiz söz konusu olmaz!..

Osmanlı tarihten silindiği gibi Türkiye ülkesi de tarihten silinebilinir.

Zaten ABD'de bunun peşinde.

Emperyalist haçlı çizmeler bu ülkenin her tarafını çiğnemeye başlar.

Suriye’nin hali pür melalini göz önünde tutmamız lazım.

Irak, Mısır, Libya, Tunus, tüm Kuzey Afrika ülkeleri dahil olmak üzere Güney Afrika ülkelerine kadar…

Yani nereye giderseniz gidin, Amerika’nın darbe fitnesi her zaman ama her zaman bu ülkeye karşı hain düşüncelerle faaliyet göstermektedir.

***

İnandığımız yüce Kur’an-ı Kerim’in çok önemli ayetlerinden mesajları siz değerli okurlarımızla paylaşırken, en önemli mesajlardan biri olan “Tevbe” suresinin 7. Ve 8. Ayetleri, günümüz açısından dersler içermektedir..

Ayetler, hiçbir zaman müşriklerin sözlerinde durmayacaklarını ve vermiş olduğu sözlerde ve barışlarında samimi olmadıklarını dile getirmektedir.

Başta Türkiye olmak üzere tüm İslam dünyasının teknolojiye yönelmesi gerekir.

Düşman gavurunun İslam’a karşı ne kadar teknolojiye sahipse, İslam dünyası da aynı o teknoloji bütün varlıklarına mal olsa bile sağhip olması gerekiyor..

Ki bu husustaki uyarılar Kur’an menşeli uyarılardır.

Yoksa sadece tespih çekmekle, cami, cemaat, namaz, sünnet, hac, umre gibi ibadetlerle kendimizi teselli edip de insanlarımızı ilimden, kültürden, tarihimizden mahrum bırakırsak veyahut işi birbirimize havale edersek inanın sevgili dostlar kendi kendimizi aldatmış oluyoruz.

Ve dün neyse Allah korusun bugün daha fazlası olabilir tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktan kendimizi kurtaramayız.

En derin saygı ve sevgilerimle.