EMPERYALİZM’İN İSLAM ÜZERİNE KİRLİ İTTİFAKI! (III)

Evet, sevgili dostlar ve değerli SÖZ okurları.

Bilindiği üzre dünkü sohbetimizin son bölümünde 28 Şubat ile ilgili çok çarpıcı ifadeler kullanmıştık.

Gerçekten tarih, hakikatleri kaydedip yıllar sonra da olsa yeniden deşifre edip ortaya çıkarırsa, işte o zaman gerçek tarih olur.

Hani diyorlar ya;

“Konuşan hakikattir.”

Bu hakikat, hiçbir zaman yalancılığın, iftiranın, edepsizliğin, şerefsizliğin kirli şallarıyla örtülemez.

Hangi gün olsa filizlenir, yeniden ortaya çıkar.

Ama utanması gereken yüzler varsa, toplumun karşısında özellikle hukukun ve adaletin karşısında ter döküp sanık sandalyesinde oturması lazımken, ne çare ki Türkiye’mizde böyle şeylerle karşılaşmadık.

Oldu oldu da çok kısa bir süreç oldu.

Her nedense kitabına uyduruldu, o sanık sandalyesinde ebedi olarak oturması gereken insanlar ne yazık ki oturtulmadı ve yine çok kısa bir süreç içerisinde o sandalyeyi ortadan kaldırdılar.

Sapasağlam, dürüst bir şekilde (!) dışarıya çıktılar.

Ve işin baş organizatörlüğünü yapan, hem de bölgemizde, Diyarbakır’ımızda hukukun kilit noktasında oturanlar tarafından o hakikatler örtbas edildi, kirli şallar üzerine çekildi.

Ve “Ke en lem yekûn”, hiç olmamış gibi tarihe geçiverdi.

İşte bu, gerçekten üzücü bir durum…

Ne yaparsan yap, nerede, hangi geçitten geçersen geç, samimiyet, dürüstlük, ihlâs her şeyin başındadır.

Bu olmadığı takdirde kimse yalancılıktan kendini kurtaramaz.

Yalancılık damgasını da yer.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

28 Şubat organizasyonu, kesinlikle gizli locaların dibine yerleştirilmiş masonik kafalar tarafından gerçekleştirilmiştir.

O mason kafalar, ne yazık ki kamunun birçok önemli kurum ve kuruluşlarında vardı.

Bugün var mı yok mu?

Bilemiyoruz!

Adres değiştirerek, yüz değiştirerek, yön çevirerek kendilerini gizleyerek ortadan kaldırmış olabilirler.

Ama heyhat!

Hiçbir zaman kaybolamazlar.

Çünkü kamuoyu artık bunların hepsini tanıyor.

Çünkü masondurlar ve İsrail Yahudisi adına çalışıyorlar.

Her milletin içerisinde kendini gizleyerek İsrail adına çalışıyorlar ve İsrail’e gizliden gizliye bir geçit köprüsü oluyorlar.

Bakınız, bu sistemin mağdurlarından iki genç bayan dünkü yazılı medyaya demeç vermişler ve o günkü şikâyetlerini kamuoyuna yansıtmışlar.

O günlerde belki bunları söyleyememişler.

Ama şimdi rahatlıkla söyleyebiliyorlar.

Çünkü artık devletin başında adil, dik duran inançlı bir Cumhurbaşkanı var.

O da Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Evet, haber aynen şöyle;

28 Şubat sürecinin başörtülü mağdurlarından Hatice Bayram:

“2013 yılında mezun olabildim, o günlerin acısını hala unutmadım.

Bizim suçumuz neydi ki ötekileştik, diğeri olduk.

Kendi ülkemde istediğim gibi yaşayamadım.

Bunlar çok acı” dedi.

Haber devamla şöyle;

“28 Şubat sürecinde başörtüyle okula alınmadığı için peruk takarak eğitimine devam etmek zorunda kalan iki çocuk annesi Hatice Bayram, yarım kalan hayallerini tamamlamaya çalışırken yaşadığı o kâbus dolu günleri unutamıyor.

Bayram, okuduğu İmam Hatip Lisesi’nde önce okula, sonra da sınıfa alınmamaya başlandı.

‘Kapıdan başörtüsüyle giremezsiniz, sistem artık bu, buna alışın’ gibi ikazlara maruz kaldıklarını anlatan Bayram, bu süreçte psikolojik sorunlar yaşadı.”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Tüm bunlar tarihi gerçeklerdir.

Müslüman kamuoyuna karşı, tüm dünya kamuoyuna karşı bir utanç duvarıdır.

Aynı o insanlar, hala da kendilerini suret-i haktan göstererek, kendilerini kurtarıcı kahraman Atatürkçü olarak lanse ediyorlardı.

Mehmetçik kavramını dahi kabullenmiyorlardı.

Hatta şu rezalete de bazı generaller imza atmışlardı.

“TSK’nin bünyesinde artık Mehmetçik kavramı kullanılmasın” diyecek kadar zırvalayanlar vardı.

İşte, Türkiye’mizin geçmişe yönelik hal-i pür melali bundan ibaret.

O zaman bunca başörtü gerçeğine karşı çıkanların en önemli tarafı da ne yazık ki şerefli TSK’nin bünyesinde “paşa ve general” olarak biriken masonik, İsrail Yahudi’sine yakın olan kişilerdi.

Devleti, hükümeti, iktidarı, meşru anayasal hükümleri ortadan kaldırıp İsrail yanlısı bir darbe teşebbüsü ile övünüyorlardı.

Ve nitekim post modern Batı Çalışma Grubu gibi nesneler de hep oradan çıkıyordu.

Bugünkü şerefli Mehmetçik TSK komutanlarına ve Genelkurmay Başkanı çok saygıdeğer Hulusi Akar Beyefendiye kimse bunları söyleyemez.

Çünkü gerçekten imanlı ve şerefli TSK’nin can damarı durumunda olan inançlı Müslüman Türk kanını taşıyorlar.

İsrail ile işbirliği yapan veyahut Yahudi kökenli sabataist generaller gibi değiller.

Onlar o dönemde bu millete çok zarar verdiler.

Bununla da yetinmediler.

Aynı o uzantı FETÖ kılıfıyla kendini gizleyerek 15 Temmuz darbe girişiminden de geri kalmadı.

Ama perde arkasında bu alçalışı FETÖ’ye yıkabildiler ve kendisi de bunu kabullenme gafleti ve dalaletine girdi.

Sonuç itibariyle diyoruz ki;

Cumhurbaşkanımızın çalışma stili müstakimdir, istikametlidir, dosdoğrudur.

Millet hiç tereddütsüz Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın etrafında kenetlenmelidir.

İlk olarak herkes 2019 Mart’a hazırlanmalıdır.

Bu hazırlanmanın birinci şartı da hükümet, Cumhurbaşkanı ne yapıp yapıp öncelikle ve özellikle, Türkiye’deki mason localarının tespitine çalışmalıdır ve bunları dolaylı yollarla gözetimlerinden kaçırmamalıdır.

AK Parti bünyesindeki bazı ranta dayalı (AKP’li) şebekeleri de temizlemelidir.

Eğer yıllardan beri Türkiye’de PKK, DAEŞ, DHKP-C gibi terör bataklıkları varsa, kesinlikle bunun sebebi İsrail’dir ve Türkiye’deki Siyonizm’e yakın olan masonlardır.

En derin saygı ve sevgilerimle.