FIRAT’IN DOĞUSUNA “BARIŞ PINARI” HAREKATI BAŞLADI !!! (II)

Evet sevgili okurlar!

Fırat’ın doğusuna ‘Barış Pınarı’ Harekatı başladı.

Tarihe şan ve şeref veren Silahlı Kuvvetlerimizin, Mehmetçiklerimizin, erinden tutun da, Generallerine kadar Allah yar ve yardımcıları olsun...

Başarılar diliyoruz.

Başkomutan sayın Recep Tayyip Erdoğan’dan alınan emir komuta zinciri içerisinde harekatına devam eden Mehmetçiğimiz fiilen havadan ve karadan, Suriye’deki terör batağını kurutmak üzere girmiş durumdadır.

Dün de bu köşemizde demiştik, bu harekat geç kalınmış bir harekattır.

Zira bu harekat sıradan bir kavga harekatı değildir, rastgele bir çatışma değildir.

Bu çatışma, bu harekat, bu savaş dolayısıyla haç ile hilal savaşıdır.

Bunun mazisi vardır, kökeni tarihin derinliklerinden geliyor..

Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler, haçlı emperyalist zihniyetler ne kadar işi vurdumduymazlığa getirirlerse getirsinler bu ümmet daha 1914’ü unutmamıştır, 1915’i unutmamıştır.. Ki 1918’leri ve dolayısıyla ta Cumhuriyet’in kuruluşuna kadar... Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da haçlıların emperyalist İngilizlerin ve Fransızların yüce Kur’ana karşı besledikleri kin ve nefretlerini bu ülke insanı, hatta tüm İslam dünyası unutmamıştır, unutmayacaktır da…

İnanıyoruz ki, Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan, dünkü konuşmasında da göstermiş olduğu sebat, metanet ve güzel konuşma dili adeta tüm bu saydığımız mihraklara karşı bir meydan okuma yürekliliğidir.

Evet!

Erdoğan’ın zaman zaman böyle güzel  çıkışları tüm İslam dünyasını ümitlendirmektedir.

İslam dünyasına çağın bir lideri durumunda olduğunu herkes dört gözle bekliyor.

Bakın sevgili okurlar

Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan dün partisinin genel merkezinde Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda şöyle konuştu:

 “Türkiye'nin yaptığı diğer operasyonlar gibi Barış Pınarı'nın da amacı Suriye'nin toprak bütünlüğüne ve siyasi birliğine katkıda bulunmaktır. Suriye topraklarının dörtte biri PKK/YPG terör örgütünün işgali altındayken bu ülkenin ne toprak bütünlüğünden ne de siyasi birliğinden söz edilemeyeceği açıktır..." 

"PKK'nın, YPG'nin bu işgalini görmeyenler, şu anda bizim Suriye'nin birliği, beraberliği için attığımız adıma laf ediyorlar." diyerek konuşmasını sürdüren Erdoğan dünya ülkelerine şöyle seslendi...

"Şöyle siz kenarda durun, biz yolumuza devam ediyoruz. DEAŞ'a karşı bizim verdiğimiz mücadeleyi bu konuşanların hangisi verdi. Bunlar sadece kendi ülkelerinden Suriye'ye DEAŞ'ı ihraç ettiler. Fransa'dan DEAŞ, Suriye'ye geldi, Almanya'dan geldi, Hollanda'dan geldi ve biz 5 bin 500 DEAŞ'lıyı geldikleri yerlere gönderdik. Bunlar dürüst değil. Bunlar sadece laf üretiyorlar. Biz ise iş üretiyoruz. Farkımız bu. Şu anda DEAŞ'a karşı da PKK'ya, YPG'ye, PYD'ye karşı da bu mücadeleyi tüm onurumuzla sürdürüyoruz, sürdüreceğiz. Anayasa Komitesinin ilk toplantısını 30 Ekim'de yapacağı bir dönemde başlattığımız bu harekat, Suriye'nin geleceğinin daha sağlıklı bir şekilde planlanmasını temin edecektir..."

Hiç kuşkusuz ki, Erdoğan’ın bu konuşmaları kapsamlı anlamlar taşımakla beraber tüm İslam dünyasına ve Türkiye’ye adeta yarınlar için büyük ümitler oluşturmaktadır...

Ki yüce kitabımız Kur’an-ı Kerimdeki, Tevbe Suresi’nin 7. ve 8’inci Ayetinin yüce meaili paralelinde sayın Erdoğan’ın hareket ettiğini dünkü yapmış olduğu konuşmasından anlaşılmaktadır.

Evet 7’nci ve 8’inci ayet mealen bize şöyle diyor:

“Mescid-i Haram yanında kendileriyle antlaşma yaptıklarınızın dışında (o sözünden dönen) müşriklerin Allah katında ve Resulünün yanında nasıl geçerli bir sözleşmeleri olabilir?

Şu halde o anlaşmalı olanlar size karşı doğru bir tutum ve tavır takındıkça siz de onlara karşı doğru bir tutum takının.

Şüphesiz ki Allah, kendisine karşı sorumluluk bilinciyle yaşayanları sever.”

Evet yedinci ayet bize bunları anlatıyor..

Ancak, ayetin içerisinde geçen “müşriklerin sözlerine nasıl güvenilebilir” ifadesi ile “onlar istikametli davrandıkları zaman siz de istikametli davranın” ifadesi arasında çok önemli, nüans ve  uyarılar var...

Bu ayetten sonra gelen 8’inci ayetin meali de aynen şöyledir:

“Başka nasıl olabilirdi ki?

Eğer düşmanlarınız size üstün gelselerdi size karşı ne bir sorumluluk ne de bir koruma yükümlülüğü taşıyacaklardı.

Onlar size dilleriyle yaranmaya çalışıyorlar ama kalpleriyle kötülüğünüzü istiyorlar.

Onların çoğunun karakteri bozuktur.”

Demek ki Hilal ile Haç’ın kavgası bugüne münhasır değildir...

Tarihimizin eski derinliklerine dayanmaktadır.. Ki, yüce kitabımız bunları bize uyarıcı olarak bildirmektedir.

Ama tüm bunlara rağmen bize göre ve inanıyoruz ki tüm İslam dünyasının istek ve arzuları bu doğrultudadır…

Devlet artık ciddiyetle bu harekatı sürdürmelidir.. 

Bugün, Halep’e, Şam’a girmekle beraber Kudüs’e de girebilme şansına sahibiz.

Ki İslam dünyası zaten buna önemle destek veriyor ve alkışlıyor.

Zaten Selahaddin Eyyubi ile Selçuklu komutanlarından Mahmud Nureddin Zengi’nin orduları da önce Halep, Şam diyarı sonra da Kudüs’ü fethetmişlerdir.

İnşallah o tarih bugünümüze sirayet eder.

Ümitvarız büyük ciddiyetle halk bu beklentisini dile getirmektedir.

Ama tüm bunlara rağmen dünkü sohbetimizde de değindiğimiz gibi bu zaferin temel dayanak noktası dürüstlüktür, helale bakmaktır, helal yemektir ve ılımlı İslam değil gerçek manada İslamın hükümlerini devlet imkanlarıyla tecelli etmektir.

En derin sevgi ve saygılarımla…

Hayırlı Cumalar..