Görüş Bildir

"HUKUK EŞİTTİR KANUN DEMEK DEĞİLDİR..!"

Evet sevgili okurlar!

Bugünkü sohbetimize başlık olarak kullandığımız “Hukuk Eşittir Kanun Demek Değildir” ifadesi sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a aittir.

Çok kapsamlı, çok anlamlı, gerçekten tarihi bir ifadedir.

Buradan siz değerli okurlarımızın huzurunda ve tüm kamuoyu önünde Cumhurbaşkanımıza bu tespitinden dolayı şükranlarımızı sunmak istiyoruz ve tebrik ediyoruz...

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başında bulunan böyle bir devlet adamının varlığı gerçekten toplumu umutlandırıyor.

Bu tespitleri, rastgele her ağızdan çıkan bir ifade olarak algılamamak gerekir.

Resmi bir dilden çıkan ve kamuoyuyla paylaşılan bu ifadeler demek ki, Türkiye yeni yeni yörüngelere giriyor...

Ki bu yörüngeye de, yeni bir Türkiye diyoruz.

Cumhurbaşkanımızın bu tespitleri yeni çağa girme, daha doğrusu Türkiye’nin çağ atlama dönemine girdiğini gösteriyor...

***

Bakınız sevgili dostlar!

Biz bu köşede, zaman zaman satır arası bu kritik ifadelere değiniyoruz.

Ve diyoruz ki; gerçekten Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devleti midir?

Bakınız bu sorularımıza geç de olsa Cumhurbaşkanı dolaylı yollardan da olsa, adeta cevap vermektedir...

Demek ki kanun hakimiyeti güçlünün elinde olursa, hukuk güçsüzleşir, zafiyet oluşur, eziklik yaşanır, ezilme olur, hukuk ve adalet yok olur...

Yani kanun ayrı, hak, hukuk ve adalet ayrıdır.

Özellikle Türkiye Cumhuriyeti hudutları içerisinde uygulanmakta olan çok önemli kanunlar, yasalar kesinlikle “insan temel hak ve özgürlüğüne” aykırıdır... Ve  tabi ki, hukuk dışıdır.

***

Evet Cumhurbaşkanımız diyor ki;

"Geçenlerde bir alçak, namussuz, meşru olmayan bir yaşamla, bir kızın yüzüne asit atıyor.  Mahkemenin verdiği ceza 13 yıl ortalama.

Ben soruşturuyorum, verilen cevap şu; ‘kanunun en yüksek oranı bu.’  Ben de diyorum ki arkadaşlara; arkadaşlar, siz niye kanun diyerek, bize böyle bir cevap yolunu buluyorsunuz.

Ben kanundan bahsetmiyorum, ben haktan bahsediyorum, hukuktan, adaletten bahsediyorum.

Siz burada hakkı arayacaksınız, hukuku arayacaksınız, adaleti arayacaksınız.

Böyle bir olay kendi kızının başına gelmiş olsa, orada bu olayı nasıl değerlendirirsin? Kanunlara mı bakacaksın? Yoksa böyle bir hak olur mu, böyle bir adalet olur mu, buna mı bakacaksın?

Onun için buradan ben tüm yargı dünyasına da sesleniyorum; bu kanunların sayfaları arasındaki maddelere değil, vicdanınızın sesine lütfen kulak verin.

Adaletin tecellisini hakta hukukta arayın. Her zaman söylüyorum; benim yolum kanun yolu değil, hukuk yoludur.

Hukuk eşittir kanun değildir. Bir defa bunu iyi anlamamız lazım."

***

Cumhurbaşkanımızın demek istediği, gerçek hukuk, gerçek hak ve hakkaniyet inandığımız ve bağlı bulunduğumuz yüce kitabımız Kur’an-ı Hakim’dir...

Ki insanlar arasında hukuku anlatırken şöyle diyor:

“El aynu bil ayni (Kimin gözü sakatlanmışsa onun diyeti o caninin gözüdür.)...”

“Vessinnu bissinni (Dişe diştir)”

Bizde Cumhurbaşkanımızın deyimiyle diyoruz ki..

“O namussuz, o alçak, gencecik bir kızımızın gözüne kezzap atmış ve o gencecik kızımız  bir gözünü kaybetmişse.. Ki etmiştir...  O zaman, hukuksal olarak hakim rastgele dışarıdan ithal edilmiş kanunlara göre değil, hukuk anlamına göre hareket etmesi gerekir.. Ve o alçağın, bir gözünün alınmasını istemesi lazım...

Ama nerde?..

Türkiye’de her şey ters bir istikamette...

Hukukun, adaletin, hakkaniyetin, vicdanın bulunmadığı ve işlemediği bir ülkede, insanların getirmiş olduğu kanunlar, insan temel hak ve hukukunun yerini dolduramaz.

Defalarca biz bu konuları işledik.

Özellikle son olarak bir ay önce, Adalet Bakanı sayın Abdülhamit Gül’e ithafen yazmış olduğumuz yazılar var...

Yaşanan ve yaşatılan çarpıklığa dikkat çekmiştik...

Ve demiştik ki;

“Hiçbir zaman kazıyeyi muhkeme haline gelmiş, resmi kayıtlarda kesinleşmiş bir delili rastgele uyduruk, sonradan temin edilmiş yalancı şahitlerin ifadeleriyle “yok hükmüne” sokulamaz..

Kesin delil, göz ardı edilemez...

Duruşma hakimi de bu hususta takdir dahi kullanamaz.

Zira o iş kanunu değil, işçi hakkı değil, o adaletin, hakkın, hakkaniyetin bir simgesidir ifadesidir...

Adam ıslak imzasını atıyor..

O imza belge, devletin resmi kayıtlarına geçiyor...

Hukuksal bir şekilde kesinlik kazanıyor...

Karşı tarafın sözüm ona savunma erki, duruşma hakimini yanıltmak maksadıyla dolaylı yollardan uyduruk şahit veya herhangi bir düzmece delil getirerek, algı yaratıcı bir şekilde “o kesin, kanıtlayıcı delili” yok etmeye çalışıyor.

Ve bunun adı da İş Kanunu oluyor.

Demek ki sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi rastgele kanunlar hukuki değildir.

Hele hele insanların getirmiş olduğu, yapay vaz-i kanunlar hiçbir zaman ilahi adaletin, hukukun, hakkaniyetin önüne geçemez, üstünde sayılamaz!...

Biz hep söylüyoruz.

Yıllardan beri yazıyoruz çiziyoruz...

Ne var ki, Türkiye’de  CHP’nin altı okunun uçlarından çıkan mezalimin adı, hep kanun olmuştur..

Ve o kanunlar muacelesinde enva-i türlü dönen dolapların haddi hesabı yok..

Kişisel rant temini uğruna hukuk çiğneniyor...

Adalet heba oluyor, vicdanlar karartılıyor.

Onun için Cumhurbaşkanımızın hakikatlere yönelik böylesi tespit ve vurguları, büyük önem arz etmektedir..

Kendisine, Allah razı olsun diyoruz...

Tespitleri ve altına imza attığı gerçekler, bizim için de “tarihi bir vesika” olmaktadır...

Bakınız dünkü yazımızda da belirttiğimiz gibi;

“Kâdı ola da’vâcı vü muhzır dahî şâhid,

-Ol mahkemenin hükmüne derler mi adâlet?-

 (Hakim davacı, mübaşir şahit oluyorsa, O mahkemenin verdiği karara adalet denir mi?)

Ey mürtekib-i har bu ne zillet ki çekersin,

Birkaç guruşa müddet-i ömrünce hacâlet!

 (Ey rüşvetçi eşek, bu ne alçaklık ki, Birkaç kuruş için ömrün boyunca utanç çekersin.)”

***

İşte bakınız sevgili dostlar!

Ziya Paşa’nın bu şiiri bugünkü Türkiye’de uygulanmakta olan kanunları ve yasaları bir ölçüde, tercüme ediyor...

Sonuç itibariyle, eğer ki hukukun semtinden geçmeyen bir “hukukun üstünlüğünden” söz ediliyorsa, burada demektir ki “zafiyetler” büyüktür...

Çıkar ve rant her şeyin üst hukuku olur...

O zamanda, kezzap suyuyla gözü çıkaran adam sıradan verilen bir cezayla şartlı serbest bırakılır..

O genç kızımız da, hayatı boyunca “o zalimin” zulmünü yüzünde taşıyacak...

Onun “kararttığı” bir hayata mahkum kalacak..

Peki, nerde, “hukuk ve hukukun üstünlüğü?..”,

Zalime var, mağdura yok!...

Vaziyet, örnek verdiğimiz tıpkı iş kanunu ve mahkemelerinde çıkan; kararların muhtevası!..

İstihdamı yaratan sermayedar...

Yani iş  çevreleridir..

Ne var ki o iş adamı, işveren “iş mahkemelerinde” sorgulanıyor, sorguya çekiliyor...

Hak hukuk tanınmıyor...

Sıradan işçi adını kullanılan rastgele uyduruk yalancı şahitlerle savunma erkini temsil eden rantiyeci avukatlarla hukukun değil, kanunun gölgesine sığınılarak; İşverenin “hukuku” adeta yok sayılıyor..

Bakınız, Cumhurbaşkanımız dahi hukuku, adaleti, vicdanı arıyor ve maddeler arasındaki kanunların işlemesine itibar etmediğini, tabiri caizse avazı çıktığı kadar bağırıyor..

Açık ve alenice dile getiriyor...

Devletin başında olan bir Cumhurbaşkanı bu gerçeği dile getiriyorsa, hem de kamu adına, kendi milleti adına vicdanının sesiyle bunu seslendiriyorsa demek ki artık Türkiye’nin geriye dönüp geçmişini irdelemesi gerekir.

Tarihini yenilemesi lazım...

Türkiye Cumhuriyeti bir kanun devleti değil, gerçek manada bir hukuk devletidir...

Hak, hukuk ve adalet önceleyen, sosyal bir hukuk devletidir...

Böyle olması gerekir...

İnşallah Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin dediği gibi ; “Ümitvar olunuz, zemin-i Asya Bâhem Olur Teslim Yed-i Beyzâ-yı İslâma”

En derin sevgi ve saygılarımla…

Hayırlı Cumalar…

 


Bu Makale 1205 kere okunmuştur.