İSLAM DÜNYASI VE AJANLAR!?

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten işimiz çok zor.

Türkiye dahil olmak üzere tüm İslam dünyası çok "büyük sarsıntılar" geçiriyor.

Hem de içteki satılmış piyon münafıkların organizasyonuyla; "bu sarsıntılar" yaşanıyor…

Türkiye açısından bize göre siyasetin baş münafığı "Kemal Kılıçdaroğlu’dur ve CHP anlayışıdır…"

Sadece işi gücü; "ülkeyi ve milleti" karıştırmak..

Kriz ve kaos yaratmak...

Ki bu muhalfetiyle; "AK Parti’yi daha fazlasıyla güçlendirmektedir" ama ne hazindir ki; Türkiye'nin de "başına bela" olmaktadır…

Yani, "kaş yapayım derken, göz çıkarma" misali….

"Ağzından çıkanı, kulağı duymuyorcasına" yalana dayalı laf üretmektir…

İşte son skandalı...

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı iftira topuna tutarak, “Sevgili Erdoğan, ‘Bilal’e anlatır gibi’ soruyorum sana:

"Çocuklarının, eniştenin, kardeşinin, dünürünün ve eski özel kalem müdürünün bir vergi cennetindeki bir off-shore şirkete milyonlarca dolar gönderdiğini biliyor musun?” diyor..

Allah aşkına şu hezeyana bakın!

Şu yalan ve iftiraya bir bakın!

Gerçekten, anamuhalefet partisi lideri, rakibi olan AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan’ı sözde; halkın gözünde düşürmek için, böylesine kazibelere başvuruyor ve olmayan bir şeyleri söylüyor.

Hem de dayanaksız ve tutarsız.

Hiç kuşkusuz ki, böyle yapınca halkın AK Partiye daha fazlasıyla bağlı kalacağı da bir gerçektir…

Zira Cumhurbaşkanına iftira ediyor..

Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan "hodri meydan" dedi..

Restini çekti..

Ve dedi ki;

“Sen bunu ispat edersen, ben bir dakika dahi makamımda durmam istifa ederim.

İspat edemezsen, sen de o makamı terk edermisin?"

Cumhurbaşkanı bu çıkışıyla bir kez daha, kendi masumiyetini daha fazlasıyla pekiştirmiş oldu…

Ancak Kılıçdaroğlu’nun dayanaksız ve tutarsız söylemleri yine havada kalmış oldu.

Der demez; “böyle muhalefet batsın!” demezler mi?

***

Tüm bu hengamede dünya devletleri, haçlı emperyalizm, Siyonizm’e dayalı İslam dünyasındaki localar, her gün biraz daha İslam dünyasına adeta yeni bir cihan savaşını ilan eder gibi saldırmaktadırlar…

İslam ülkelerini ortadan vuruyorlar.

Katliamları gerçekleştiriyorlar, acımasızca cami, cemaat demeden "insanları" katlediyorlar…

Hem de Müslüman geçinen kişiliksizlerin eliyle bunları yapıyorlar ve yapabiliyorlar..

Afganistan, Pakistan, Irak, Suriye, Mısır, Cezayir, Tunus, Libya derken…

Geçen Cuma günü Mısır’ın Sina yarımadasındaki Ravza Köyü camisine “Cuma Namazı” esnasında bombalı saldırı düzenlediler..

Attıkları bombalarla yetinmeyip, bu kez cemaatin üzerine silahla ateş açtılar…

335 insan hayatını kaybetti, şahadet şerbetini içtiler..

İşte bu rolü üstlenen de DEAŞ’ın Amerikan ajanları tarafından gerçekleştiriliyor.

Bu itibarla diyoruz ki;

Gerçekten başta Ortadoğu’da bulunan, sonradan Osmanlıdan ayrılan devletçiklerin içinde "ajanlar kol geziyor, cirit atıyor…"

Tıpkı günümüzde, Türkiye'de olduğu gibi...

* * *

Evet.

Yeni Şafak Gazetesinin evvelki günkü nüshasında sürmanşette verilen; Mısır'daki vahşete dair haberde şu ifadelere yer verildi..

“Gazze’ye refah kapısından girmek isteyenlerin mecburi güzergâhı, Gazze’ye girişlerine izin verilmeyenler, ya da geç çıkanlar burada konaklıyor.

Bu nedenle ölenlerin arasında çok sayıda Filistinli olabileceği söyleniyor.”

Bu da katliamın; "kimin organizasyonuyla" yaptığını ortaya koyuyor…

Öyle ya Amerika’nın, BM’nin, diğer AB ülkelerinin ve İsrail Siyonistlerinin çok büyük kirli ittifakı üzerine bıyık altından gülercesine “Barış istiyoruz” diyorlar ama; "katliamları" yapmaktan geri kalmıyorlar…

Barış değil, tam manasıyla savaş istiyorlar...

I. Dünya Savaşında yapılmayan katliamlar, oluşturdukları "terör" örgütlerinin aracılığıyla yapıyorlar…

Hem de içten kiralanan teröristlerle "İslam dünyasına katliamları" yaşatıyorlar…

***

İşte gerçekten bugün Türkiye, özellikle Sayın Cumhurbaşkanı ne kadar üzüntü içerisinde olursa olsun, illa ki bu edepsizlere karşı mutlaka bir hareketlilik içerisinde olması gerekir…

Ve böylesine alçakların, hainlerin, edepsizlerin yaptıkları yanlarında kar kalmasın diye harekete geçmek lazım…

İslam Birliği gerçekten lafızda değil, mana değerini ifade eden bir İslam Birliği’nin harekete geçmesi lazım.

Her ne kadar ehl-i salib, zaman zaman Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı büyük saygınlık gösteriyorlarsa da ben bunların hiçbirisini ciddi görmüyorum.

Hem Recep Tayyip Erdoğan’dan korkuyorlar, hem de “Dostlar alışverişte görsün” misali hareket ediyorlar diye düşünüyoruz.

Türkiye’nin bu saldırıyı kınaması, gerçekten yerli yerinde bir kınama olmakla beraber, hele ki Türkiye genelinde bir günlüğüne "Milli yas ilan edilmesi" apayrı sevindirici bir olaydır.

Zaten Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a da bu yakışır.

Bu itibarla mesele çok detaylı, derin bir mesele…

Ne yazık ki hala da; "mana değerleri" unutan siyasilerimiz var…

Bakınız Başbakan Sayın Binali Yıldırım, “24 Kasım Öğretmenler Gününde” öğretmenleri ağırlarken, Bayan Öğretmene şöyle hitap ediyor;

“Öğrencilerimize mutlaka vatan, millet, bayrak sevgisini aşılamayı ihmal etmeyin…”

Güzel bir ifade..

Yıldırım  devamla şöyle dedi..

“En büyük belamız terörle mücadelenin ilacı; birliğimizin, toprak bütünlüğümüzün, küçük yaşta gençlerimizin zihnine ilmek ilmek işlenmesidir.”

Sayın Yıldırım böyle konuştu.

Ama ne yazık ki tam manasıyla olmasa dahi ciddi bir şekilde bundan 20-30 sene evvel merhum Süleyman Demirel’in Doğru-Yol ilkeleri doğrultusunda konuştuğunu söyleyebiliriz…

Liberal bir konuşma.

Halka mana değerini unutturup, illa ki “vatan, millet sevgisini öğretin” demesi, akla ziyan gelir.

Zira zaten 28 Şubat’taki kadro da aynı kelimeleri kullanıyordu.

Keşke bu liberal dil değil de AK Partinin şanına şerefine yakışır bir şekilde hareket edilseydi…

“Ey sevgili öğretmenler!

Size düşen görev; vatan, millet, bayrak sevgisinin yanı sıra her şeyden önce körpe dimağları İslam ve Kur’an gerçekleriyle aşılayın.

Okullarda İslam hakikatlerini, Kur’anda geçen ahlak meziyetlerini çocuklara aşılayın…”

Bunlar denilmiş olunsaydı, halkı daha çok AK Parti’ye bağlayan bir unsur olarak görülebilinirdi?

Ama ne yazık ki!…

AK Partinin bu düşüncedeki aktörleri, gittikçe liberal partilerin diliyle konuşuyorlar.

Halk, bu dilden anlamıyor.

Kapalı yüzle, kapalı karakter yerine şeffaf bir karakterle yola çıkılmalıdır.

“Ey ahali!

Biz AK Parti hükümeti olarak, halkın mana değerleri üzerine siyaset yaparız…” denilseydi…

Daha çok makbule geçerdi.

Ama heyhat!

Tam tersine halkı adeta Demirel’in, Turgut Özal’ın, Mesut Yılmaz’ın, klasik Doğru Yol veya ANAP diliyle konuşması, bize göre AK Parti’nin kar hanesine bir artı kaydetmeyecektir.

Bilakis halkın dikkatini başka yönlere çekme gibi yanlışlıklar yapılıyor.

Bizden dostça uyarı…

Elbette ki vatan, millet, bayrak sevgisi 7’den 70’e kadar her vatandaşın ruhunda ve düşüncesinde mevcuttur ve olmalıdır.

Ama bunun yağı, tuzu iman aşılamasıdır

Kur’anla terbiye derslerinin öğretilmesi; lazım…

Aksi takdirde Doğru Yol nasil ki, bu halktan oy almak yerine havasını aldı ve “Ke en lem yekûn” oldu.

Keza ANAP da havasını aldı.

CHP ve MHP zihniyeti zaten çoktan havasını almıştır…

Siyasi balonları havada uçarken patlamış..

Ki bir daha da dikiş tutturamazlar…

Eğer Sayın Başbakan Binali Yıldırım da böyle bir anlayışla halkın karşısına çıkmaya devam ederse, inanın AK Parti de bu halktan oy yerine havasını alır duruma düşer...

En derin saygı ve sevgilerimle….