İSLAMSIZ BİR SİYASET KAPİTALİZMDİR !!!

Evet sevgili okurlar!

Bugünkü sohbetimizin ana başlığı “İslamsız Siyaset Kapitalizmdir..”

Çünkü bu ifade, sosyal ve toplumsal dengeyi ilgilendiren; hayatı bir kavramı tanımlamaktadır...

İslamsız bir siyaset kapitalizmdir, liberalizmdir, dinsiz bir sosyalizmdir…

Pek tabi ki, Ümmetsiz, cemaatsiz, milliyetsiz bir hegemonyadır.

Sömürüdür ve emperyalizmin dik alasıdır...

Hele hele yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir toplumun milli iradesini temsil eden devlet ve devletin yetki kadroları mutlaka her hâlükârda İslam’a ve İslam’ın hükümran emirlerine kulak vermeleri gerekir...

Canı gönülden dinlemelidirler...

Hükümleri de, hayatın her alanında uygulamaya geçirmeleri gerekir...

Ki, buna hem demokrasi denir, hem milli irade temsiliyeti denir, hem de gerçek manada bir ümmeti temsil edebilme şansına sahip olma denir?

Aksi takdirde bu anlayış dışında vücut bulan bir başka sistem, mevcut çağdaş teknolojiye sahip bir dünyayla yarışamaz.

Hele hele benliğini, kültürünü, tarihini, inancını, örf, adet, gelenek ve göreneklerini arka plana atıp, soyut, çıplak ve kör bir taklitçilikle batı dünyasının boyunduruğu altına girerse; “huzuru ve istikrarı” bulamaz...

Ne bir adım ilerleme sağlayabilir, ne de “terakki üstünlüğü” elde edebilir...

Yani İslamsız bir sistem “küfürdür..”

***

Bakınız sevgili okurlar...

Yüce İslam peygamberi Hz. Muhammed (S.A.V.)’in buyurduğu bir hadisi şerif var..

Peygamber efendimiz...

"Müminin diğer bir müminle uzlaşmasını, dayanışmasını, birbiriyle kenetlenmesini, birbiriyle şefkat ve merhametle bağlanmasını, tek bir vücudun varlığına benzetmiştir.

Bir vücutta herhangi bir organ, rahatsızlandığı zaman vücudun diğer tüm organları da rahatsızlık duyar...

Diğer organlar hasta olmazsa bile, acıyı hisseder..

Yani, vücudu sıtma tutar, titrer, ateşi yükselir..

Yatalak hale gelir..”

Demek ki bir vücudun varlığı nasıl ki tüm organlara sahipse, aynı bir organ da o diğer organlar kadar önemlidir ve o bütünün bir parçasıdır.

Buradaki amaç yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir toplumun varlığı her şeyden evvel toplumun bireyleriyle diyalog içinde olması gerekir

Toplumun her kesimi aynı şekilde temsil edilmesi lazım..

Fakr-u zaruret içinde kıvranıp duran toplumun bir kesimi, toplumun diğer kesimi tarafından, göz ardı edilmemelidir..

Hiçbir zaman ihmal edilmez de..

Her daim, ekonomiksel ve kültürel olarak devletin murakabesi altında olmakla beraber, toplumun içindeki varlıklı sermaye kesimi de aynı biçimde o yoksul biçare kesime “kol kanat” germelidir..

Sahiplenmelidir...

Çalışma imkanlarını bulup, “istihdam” yaratmalıdır..

Onları İslam dininin bir bütünlük içerisinde tanımladığı “müminler” olarak görüp, unutulmamalıdır.

Nitekim, Peygamber Efendimiz bir başka hadis-i şeriflerinde “Bir mümin diğer bir müminle var olma” halini, güçlü bir binanın sağlam örülen duvarına benzetmektedir.

Müslümanın, diğer bir Müslümanla yaşayabilmesindeki en büyük etken, sevgidir, kardeşliktir, rahmettir, merhamettir, şefkat ve dayanışma noktalarının sağlamlığıdır...

Toplumun içerisindeki varlıklı sermaye sahipleri, kesin ve kati bir kapitalizmle veya liberalizmle yaşamını sürdürüp, toplumun diğer kesimi arasındaki farklılığı hissedemiyorsa, vay ol milletin haline...

Çünkü bu vahim duyarsızlık, o ülke için, o toplum için bir badiredir, felakettir ve tehlikedir...

Kargaşadır, kavgadır, dengesizliğin vücut bulmasıdır...

***

Hep ifade ediyorum...

Siyaset yalnız ve yalnız devleti temsil edenlerin çıplak ve gerçeklerden soyutlanmış, taklitçi bir siyaset, olmaması gerekir...

Hele hele İslamsız kapitalizm ile liberalizmin himayesine girmemesi lazım.

Ama İslamlı bir varlık , paylaşımdır...

Eğer ki, Devlet eliyle toplumdaki varlıklıların, sermayedarların malının en azından kırkta birini zekat olarak tahsis edip toplumun diğer kesimlerine dağıtırsa, hiç kuşkusuz ki fakr-u zaruret ortadan kalkar...

İşte böylesi bir anlayış, gerçek ve salih bir siyasetin kimliğini alır...

Ve bu da İslam dininin vazgeçilmez hükümlerinden biridir.

Zira zekat verme anlayışı İslam’ın temel ritüellerinden birisidir....

O varlıkların içinde mahrum ve muhtaç olanların; hakları mevcuttur.

Eğer ki, zekat anlayışı zengin bireyler vasıtasıyla gerçekleşmiyorsa, “Devlet” burada el atmalıdır...

İslami bir siyasetin hükmü de budur...

Devlet el atmalıdır...

Ve bunu yasallaştırarak fiiliyata dönüştürmelidir...

Halktan alınan vergilerle birleştirerek o devlet bütçesinden toplumun içindeki fakr-u zaruret ile kıvranıp duran insanlara dağıtılmalıdır...

İşte gerçek bir siyaset, işte o zaman olur...

O siyaset inanan gerçekçi bir toplumun hizmetine girer, devletle millet birbiriyle dayanışma içerisinde olur...

Aldatmaca olmaz, kandırmaca olmaz, kişisel rant ortadan kalkar.

***

İslam’daki siyasi ruh devlet eliyle gerçekleştirilmesi gereken olay şudur.

“İnfak’ün Fîsebilillâh”

Allah yolunda harcamak üzere zenginden zekat olarak belirli bir miktarın alınıp toplumdaki tespit edilmesi gereken fakru zaruret içerisinde kıvranıp duran ve çalışamayan kesimlere dağıtılması lazım.

O zaman o siyaset İslami bir siyaset olur, milli bir siyaset olur, ahlaki bir siyaset olur, ranttan, çıkardan uzak bir anlayış olur.

Aksi takdirde bu memleket hiçbir zaman karanlık, kapitalizm, ribaya dayalı faizci sermayeden kendini kurtaramaz..

Ne devlet, ne iktidarlar, ne de millet bu İslamsız katı kapitalizm ve liberalizmin hegemonyası altında çürüyüp gitme tehlikesinden kendini kurtulamaz.

Onun için sohbetimize başlık olarak kullandığımız “İslamsız bir siyaset kapitalizmdir” ifadesi önemlidir...

Malum, Liberalizm kati, acımasız bir sermayenin hegemonyasıdır ve dayatmasıdır.

Halkı sermaye baskısı altında köleleştirmekten başka bir işlem görmez..

Bunu seyredip bakan da sorumlu siyasettir ve devleti temsil eden iktidarlardır.

Ne yazık ki, mevcut müesses nizam bu hali perişanlığa göz yummaktadır..

En derin sevgi ve saygılarımla…