Görüş Bildir

İSLAMSIZ MİLLİYETÇİLİK, AVRUPA’NIN FRENK İLLETİDİR..!!! (II)

Evet sevgili okurlar!

"İslamsız milliyetçilik, Avrupa’nın Frenk illetidir…"

Demiştik ya; Haçlı Emperyalist dünyanın içinden içimize ihraç edilen "frenk" illetti, İslamsızlaştırma illetidir.

 

Pek tabi ki, "Kur’an’dan uzaklaştırma" illetidir.

 

Bu illet öyle bir illettir ki, hiçbir tedaviyle giderilmesi mümkün değil…

Manevi kanserolojik bir illet gibidir!!.

 

Nitekim Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri bundan 120 yıl önce, "frenk" illetine, dikkat çekmiştir…

Yaşadığı, gördüğü ve okuduğu, bir yazıyla bunu deklare ediyor…

Şöyle ki..

Osmanlı’nın dönemin Van Valisi bir gün gazetelerin arşivlerini araştırırken bir haber ve resim dikkatini çekiyor…

Resim ve haberde şu ifadeler yer alıyor…

İngiliz Avam Kamerası’nın, yani büyük millet meclisinde, İngilizlerin derin devlet bakanı olan Gladstone, Kur’an’ı Kerim'i eline almış, Avam Kamarası heyetine göstererek şöyle sesleniyor…

Diyor ki,

“Bu kitap, Müslümanların içinde bulunduğu sürece biz Müslümanlarla başa çıkamayız, onları hiçbir zaman yenemeyiz… Bizim tek kurtuluş çaremiz bunları bu Kur’an’dan uzaklaştırmaktır. Buna çalışmamız gerekir...”

 

Bu da demektir ki, Haçlı Emperyalizminin tek gaye ve hedefi vardır.. O da, İslam ülkelerindeki ümmeti Kur’an’sız bırakmak ve Kur’an’ı boşa çıkarmaktır…

Eğer ki bu sağlanırsa, küfür dünyası rahatlıkla hedefine ulaşabilecek…

Nitekim ulaşmış durumda!...

 

***

 

Bakınız!…

Devlet eliyle kumar oynatılıyor.. Ve bu kumar'a "milli" deyip ad veriliyor..

"Milli Piyongo…"

Diğer yandan, Hristiyanlık kültürü olan "Noel"…

Ki yılbaşı kutlamaları..

Büyük bir şuursuzluk..

İşte tüm bunlar Müslümanların nasıl bir hızla "İslam'dan uzaklaştırıldığını" alameti farikasıdır..

Ne yazık ki, kafalar kuma gömülü.

 

***

 

İşe Bediüzzaman Hazretleri bu yazıyı okuduktan sonra şu yemini ediyor…

“Allah’a yemin ediyorum var gücümle Kur’an’ı bir irşad ve hidayet kaynağı olarak tüm insanlığa tanıtacağım...” 

 

Evet sevgili okurlar...

 

Yeni Şafak Gazetesi’nin deneyimli yazarlarından Yusuf Kaplan beyefendinin bu husustaki yazısından bazı alıntıları size sunmak istiyorum..

 

Bakınız, “Siyasî kölelikten sonra epistemik kölelik: Hadislerden sonra sıra Kur’ân’da!” başlıklı yazısı şöyle:

 

“Pandora’nın kutusu açıldı: Bu sütunda yıllardır dikkat çektiğimiz gibi, hadislerden sonra Kur’ân da tartışma konusu yapılmaya başlandı!

 

İslâm dünyasının kan gölüne çevrildiği, her geçen gün daha küçük dilimlere ayrılarak paramparça edildiği, Müslüman halkların ırk, mezhep ve kabile bağlarının kaşındığı, birbirine düşürüldüğü böylesine zorlu, ürpertici bir zaman diliminde İslâm’ın kurucu kaynakları hadisleri ve Kur’ân’ı tartışmaya açmak, Müslümanların başına gelebilecek en büyük felâkettir!

 

İslâm dünyasında işgaller, kan, gözyaşı almış başını gidiyor… İslâm dünyasının her bir köşesinde ümitsizlik kol geziyor.. Neredeyse bütün müslümanlar umut olarak Türkiye’ye gözlerini çeviriyor ama birileri, "ya görevli, ya da basiretsiz birileri" Müslümanların kurucu kaynaklarını tartışmaya açıyor!...

 

Nasıl bir zillet hâlidir bu?

 

Nasıl bir basiretsizliktir, ruhsuzluktur, tuzu kuruluktur bu yahu?

Müslümanlar, perperişan durumda, siz, bu yokoluş mücadelesinden nasıl çıkabiliriz sorusu üzerinde kafa patlatmak, mazlum İslâm dünyasının acısını dindirecek umut aşısı yapacak yolları göstermek için cehd etmek yerine…

İslâm dünyasının her şeye rağmen umut olarak baktığı bu toplumun İslâmî omurgasını çökertecek, kitlelerin, özellikle de genç kuşakların hızla İslâm’dan uzaklaşmasının yapı-taşlarını döşeyecek basiretsizliği nasıl gösterebiliyorsunuz?

İnsanın nutku kesiliyor gerçekten!

 

KUR’ÂN’I MÜSLÜMANLARIN ELİNDEN ALMAK!

Yaklaşık yüz küsur yıl önce, Gladstone, İngiliz Avam Kamarası’nda eline Kur’ân’ı alarak şöyle bir konuşma yapıyor:

“Bu Kur’ân’ı Müslümanların elinden alamadığımız sürece Müslümanları yenemeyiz, dize getiremeyiz.”

Peki, Kur’ân nasıl alınacak Müslümanların elinden?

Önce, Kur’ân’ı Müslümanların hayatlarından uzaklaştırarak...

Sonra da hem İslâm algılarını çarpıtarak hem de Kur’ân’ı tartışmaya açıp Müslümanları Kur’ân’dan uzaklaştırarak...

 

SİYASÎ KÖLELİKTEN EPİSTEMİK KÖLELİĞE...

Şunu iyi bilelim: İslâm dünyası diye bir yer yok. “İslâm dünyası”, İslâm’ın şekillendirdiği bir dünya değil, sömürgecilerin şekillendirdiği bir dünya...

İslâm dünyası, iki asırdır köle..!

İslâm dünyası, siyasî kölelikten sonra epistemik kölelik süreci yaşıyor...

Bunun en çarpıcı örneği, kendi dünyamıza, tarihimize, medeniyetimize ve hatta içinde yaşadığımız topluma bile Batılı /seküler zihin kalıplarıyla, perspektiflerle ve kavramlarla bakıyor olmamız!

Epistemik kölelik tam da böyle bir şey işte: Oysa başkalarının kavramlarıyla, bakış açılarıyla kendi dünyanızı kuramazsınız.

Dahası, bırakınız kendi dünyanızı anlayabilmeminizi, kendi dünyanızı da tarumar etmekten, tanınamaz hâle getirmekten kurtulamazsınız.

Bunun en ürpertici örneği ise, İslâm’a, İslâm’ın kurucu kaynakları hadislere ve Kur’ân’a da Batılı zihin kalıplarıyla, bakış açılarıyla bakmaktır.

Üstelik de Müslüman zihninin, Müslümanca yaşama zemininin ve Müslüman zamanı’nın yok olduğu epistemolojik kırılma ve ontolojik kopuş yaşanan bir zaman diliminde, Batılı / seküler kavramlarla ve bakış açılarıyla Kur’ân’a bakmak, epistemik cinayettir.”

 

***

 

Bakınız sevgili okurlar!

 

Deneyimli yazar sayın Kaplan çok önemli kritik gerçeklere temas ediyor.

Gerçekten nerdeyse 200 yıldan beri İslam dünyası İslam’dan uzaklaştırılmış bir dünya olarak görülmektedir.

 

Bize göre İslam dünyası diyebilme şansını yakalaması o toplulukların İslam’ın ana ruhuyla yaşamasıyla mümkün olabilir.

Çünkü, Kur’an’sız bir İslam dünyasının varlığı söz konusudur.

 

Birileri her ne kadar zaman zaman o kutsal ismin gölgesine sığınarak milletin gözüne girmek için aldatıcı bir görüntüyle yola çıkıyorlarsa da, samimi ve ciddiyetten uzak oldukları için; çabuk fark ediliyorlar…

Nerdeyse suçüstü yakalanıyorlar…

Ki millet aldatılmış olduğunu hissediyor, geri çeviriyor, çekiliyor ve onları, yapayalnız bırakıyor…

 

Özellikle Osmanlı’nın son döneminde olup bitenler buna şahittir…

Türkiyemiz’in de Cumhuriyetin kuruluşundan sonra hemen dağıtılan, ilğa edilen Hilafeti İslamiye ve dağılıp devletçikler haline gelen İslam ülkeleri bunun birer kanıtlayıcı; delili ve tarihin şahitleridirler.

Gerçekten Müslümanlar özellikle siyaset alanında muhafazakarlık görüntüsüne aldanarak bir yere gelmek isteniyorsa da heyhat sonuç itibariyla yapayalnız kalıyorlar.

Aldatılmış olduklarını fark ediyorlar ama iş işten geçmiş oluyor.

 

***

 

Evet sevgili dostlar!

 

Yazar Yusuf Kaplan’ın alıntılarından sonra bu kez  yine Yeni Şafak Gazetesi’nin deneyimli yazarlarından Hayrettin Karaman hoca efendinin 28 Aralık 2018 tarihli  “İki çağrıya katkı” başlığı altındaki yazısından bazı alıntıları sizinle paylaşalım…

 

İbretle okunması gereken yazılardır..?

En önemlisi de Mehmet Şevket Eygi beyefendinin "Müslümanlar, feministler" başlığı altındaki yazısının içinden geçen cümleler, pür dikkat çekicidir…

 

Yazı aynen şöyle:

“TC., 14 Ekim 1985 tarihli Resmi Gazete’de ilan edilen “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi”ne imza atmıştır. Bu sözleşmenin 6. Maddesi şöyledir: “Taraf devletler, kadın ticareti ve fahişeliğin istismarının her şekliyle önlenmesi için yasama dahil gerekli bütün önlemleri alacaklardır.”

 

Değerli kardeşimiz Şevket Eygi Bey haklı olarak, sözleşmeye rağmen resmi seks köleliğinin devamına isyan ediyor ve kadın haklarıyla ilgilenen şahıs ve kuruluşları bu çirkin uygulamanın sona ermesi için faal olmaya çağırıyor:

 

“İslam feministlerine, feminist ilahiyatçılara: Resmî izin belgeleriyle KDV’li seks köleliği yapılmasını yüksek sesle tenkit ve protesto etmezseniz samimiyetsiz, ikiyüzlü, riyakâr olursunuz.

Devletimiz seks köleliğine, resmî ruhsatlı ve vesikalı fahişeliğe izin vermeyeceğine dair uluslararası kadın hakları sözleşmelerine imza koymuştur.

Diyanet İşleri Başkanlığı’ndaki kadın feministlerin bu konuda sessiz kalmaları gariptir...”

En derin sevgi ve saygılarımla…


Bu Makale 18871 kere okunmuştur.