İNŞA VE İHYA DÖNEMİ! (III)

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi dün Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan NATO'nun yeni karargahının açılışına katılmak üzere Belçika’nın başkenti Brüksel’e gitti.

Uçağa binmeden evvel, Esenboğa Havalimanı’nda tüm dünya kamuoyunu aydınlatmak üzere yaptığı basın toplantısında çok önemli mesajlar verdi.

İnanın ki;

Erdoğan’ın bu mesajları sıradan, rastgele bir siyasi liderin ağzından dökülen sözcükler değildir…

Tarihsel, anlam ve öneme sahiptir…

Hiç tartışmasız, tüm dünyaya hitaben vermiş olduğu mesajlar bilimsellik arz ettiği gibi, tarihi ve kültürel değerleri de içermektedir…

Bugüne kadar Türkiye’ye ve İslam dünyasına karşı batı dünyasının "şişirdiği balonlarla" İslam dünyası üzerine kurdukları tehdit baskılarına da işaret ederek; "artık o balonlu tehditleriniz eskidi, kimseyi korkutamazsınız" diyerek, meydan okudu…

Bu büyük bir yürekliliktir….

Cesarettir…

Ve iman hakikatidir…

Allah’ın kendisine vermiş olduğu apayrı bir nimettir.

Çağımızdaki gerek Türkiye, gerek diğer İslam ülkelerinin liderleri arasında Erdoğan'a bu nasip olmuştur…

Yoksa bu mesajlar, bu konuşmalar, hem de NATO üyesi ülkelere hitaben bunları ifade etmesi; ancak Allah’ın vergisidir…

Ki Allah'ın bu vergisi Erdoğan’a nasip olmuştur.

Yoksa herkesin karı değildir.

Çünkü buna yürek ister, iman ister, ilim ister.

***

Bakınız Erdoğan...

“Brüksel toplantısının, özellikle küresel belirsizliklerin arttığı, uluslararası güvenliğin kırılgan hale geldiği bir döneme rastladığına" dikkat çekerek, uyarıyor…

"Klasik tehditlerin yanı sıra, bir tarafta mülteci krizi, göç hareketleri, siber saldırılar, salgın hastalıklar…

Tüm bu sorunlar, bütün dünyayı kasıp kavurduğu bir dönemdeyiz…"

Erdoğan, tüm bu asimetrik tehditlerin gerek ulusal, gerekse uluslararası düzlemde Türkiye'nin de güvenliğini ciddi şekilde tehdit ettiğini söylüyor…

* * *

İşte bakınız, sevgili okurlar.

Herkes elini vicdanının üzerine koysun ve derinden derine düşünsün.

Erdoğan’ın verdiği bu mesajlar, bir siyasi lider olmaktan daha fazlasıyla adeta insanlara ders veren, talebe yetiştiren bir hoca, bir öğretmen pozisyonunda konuşuyor.

Yani o dünya devlerinin bulunduğu masada; yaptığı bu seçkin konuşmalar, başta Türkiye olmak üzere tüm İslam dünyasının medar-ı iftiharı olmalıdır.

***

Çünkü, iradesi zayıf, karakteri çürük, niyeti kötü, kişisel rantını ön planda tutanlarla mücadele etmiştir…

Hele hele yıllar yılı insanları kandırarak, özellikle Müslümanların ceplerine giren, para toplayıp da holding üstüne holding kuran FETÖ gibi insanlara "taviz" vermemiştir…

Nitekim...

Kurtuluş çaresi olarak Allah’ın huzurunu değil, ABD’nin CIA’sına iltica eden keferetül-feceler Erdoğan'ı da kendilerine "düşman" bellemektedirler..

Erdoğan, sapasağlam bir imana sahip, kalbi iman kültürüyle dolu, beyni vicdan muhasebesiyle çalışan bir dünya lideridir…

Hepsinin içinde; dimdik ayakta kalandır…

Erdoğan dünya liderleri arasında sıradan bir lider değildir…

Vasfı da, hikmeti de, vizyonu da; İslami dehadır...

* * *

İnanın, sevgili okurlar.

Erdoğan’ın bu seçkin tavır ve hareketlerini anlatırken, Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretlerinin nerdeyse 90 yıl önce Emirdağ Lahikası isimli eserinin ikinci cildinin 108, 109, 110. Sayfalarında geçmişe yönelik anlattığı, altı oklu CHP’nin inkârcı, materyalist, zorba siyasetini hatırladım….

Üstadın anlattığı hakikatlerden, bazı çarpıcı ifadelerini buraya alıp, sizinle paylaşmadan geçmek istemiyorum.

İnanın, Erdoğan’ın hem bir devlet adamı olma sıfatı, hem bir siyasi lider, hem de gerçekten dini inancı mükemmel bir âlim olma vasfıyla nerdeyse Üstad Bediüzzaman’ın 90 yıl önceki söylediklerini bugün kendisi birebir uygulamaktadır…

“Allah yardımcısı olsun” demekten başka söyleyecek sözümüz yok..

Bakınız, Bediüzzaman şöyle diyor;

“40 seneye yakın siyaseti terk ettiğimden ve ekseri hayatımın genel safhalarında siyasetten inziva ederek uzak durmuştum.

Hayat-ı içtimaiye ve siyasi ile meşgul olmadığımdan, yani sosyal ve siyasal oluşumlardan uzak durdum.

Büyük bir tehlikeyi göremiyordum.

Son günlerde o tehlikenin hem millet-i İslamiye ve hem de bu memleket ve hükümet-i İslamiye (inanmış bir İslam hükümetine) büyük bir zarar vermeye zemin hazırlamakta olduğunu hissettim.

Yani tek parti şeflik ve dipçik döneminin Marksist, Leninist, inkârcı, toplumun inancıyla alay edercesine çalışan bir komite memleketimize, insanlarımıza, anarşi ve terör yoluyla zarar vermeye başlamış olduğunu hissettim...”

"Bu mecburiyetle milletin mutlak iradesini, selamet ve hâkimiyetini ve tüm memleketin selamet ve mutluluğu için çalışan, ehl-i siyaset olan" Demokrat Partinin başındaki Menderes ve arkadaşlarını kast ederken, yeniden siyasete destek vediğini söylüyor..

O büyük üstad şöyle devam ediyor..

“Memleketin selameti için çalışan, ehl-i siyaset yani siyaset adamlarını ve cemiyet-i beşeriyeye, hatta tüm insanoğlu için hamiyet ile korumaya çalışanlar için, bana manevi bir uyarı geldiğinden, ben de o fedakâr, inançlı devlet adamlarını yeniden desteklemeye çalıştım ve dua ettim.”

Bu paralelde üç nükteyi sizinle paylaşmak üzere beyan edeceğim:

“Birinci Nokta: Gazetecileri dinlemediğim halde bir iki senedir irtica ile itham kelimesinin sürekli olarak tekrar edildiğini işitiyordum.

Bu kez gayretime dokunurcasına eski Said kafasıyla dikkat ettim, siyasi olayları takip ettim.

Kat’iyyen gördüm ki siyasetlerini dinsizliğe alet eden ve insanlar arasındaki en dehşetli vahşet ve bedevilik bir kanun-i esasiye yani bu zorbalığı yasallaştırmaya çalışan…

Oysaki onlar irticaya, devleti gerilemeye çalışanlar hamiyet ve kurtarıcılık maskesini başına geçiren gizli İslamiyet düşmanları gaddarane bir itham ile ehl-i İslamiyet ve hamiyet-i diniye ve kuvvet-i imaniye cihetiyle, değil dini siyasete alet etmek, belki de siyaseti dine alet ve tabii yapmakla da İslamiyet’in kuvvet-i maneviyesinden bu hükümet-i İslamiye’yi tam kuvvetlendirmek ve dört yüz milyon hakiki kardeşi arkasında ihtiyat kuvveti bulundurmak, bir kısım insanlarımızı, siyasetimizi Avrupa’ya dilencilikten, Avrupa’nın kapısını çalmaktan kurtarmak için çalışanlara pek haksız olarak irtica ve gericilik damgasını vurup, onları memlekete zararlı siyasetçiler olarak göstermeleri, yerden göğe kadar hadsiz bir haksızlıktır, dalalettir, gaflettir, ihanettir demekten başka çare bulamadım.

Örnek göstermek gerekirse birinci örneği; bu asrın dehşetli zulmüne karşı bir set olarak, o pisliklere karşı bir engel olabilme gücünü inançlı siyasilerde ben gördüm ve destekledim.”

Biz de o büyük Üstadımızın tarihi tespitlerine katılarak, destekleyerek, bize göre Demokrat Partiden ve Menderes’ten fersah fersah daha ileriyi gören bugünkü devletin başındaki lider Erdoğan’ı görüyoruz, destekliyoruz ve dua ediyoruz.

Devamı yarın.

En derin saygı ve sevgilerimle.