Görüş Bildir

İSLAM DÜNYASININ HIZLA SEKÜLERLEŞTİRİLMESİ!!

Evet sevgili okurlar!

Bilindiği üzere dünkü sohbetimizde de ifade etmeye çalıştığımız gerçekler silsilesinden bir demet, “rüşvet, şehvet, ihanet ve hıyanet” idi...

Evet bu vasıflar bir İslam ülkesi olan Türkiye’mizde yaşanması veya yaşatılması elbette ki üzücü bir haldir, elem vericidir ve gidişatı da vahimdir.

Zira bu tür oluşumlar, yakın tarihimizde, yani geçmişte görülmüş, yaşanmış netice itibariyle felaketlerle sonuçlanmış badirelerdir....

Hiç bir ülke, Müslüman geçinip, sadece İslam’ın lafızdan ibaret içi boşaltılmış tanımlamayla, Müslüman olamaz.

Ona ruh lazım, tecdit lazım, yenileme lazım ve İslam’ın ana kural ve kaidelerinin yaşatılması, yaşanılması lazım…

Türkiye rotasını bu minvalde, belirlemeli..

Toplum yekvücut olarak İslam terbiyesiyle terbiyelenmesi, eğitilmesi ve öğretilmesi gerekir....

Geçmişe yönelik ecdatlarımızın da yaşam tarzını yeniden toplumun her kesiminde filizlendirmemiz lazım!..

Aksi takdirde boşuna yorulmuş oluruz, zaman kaybetmiş oluruz...

Hiç farkında olmadan bastığımız her yer heyelan gibi ayağımızın altından kayıp gider...

Ahlaken, bireyden toplumun tüm kesimlerine sirayet edici şekilde; ülkeyi ve milleti yok etmeye sürükler...

Ki hali alem orta yerde...

Buna yegane çare toplumun yediden yetmişe kadar ciddi bir şekilde İslam davasına sarılmalıdır...

En önemlisi de, yakın tarihimizde içimize ithal edilmiş batı ahlaksızlığının, kirli cehalet ve imansızlığının varlığına, yaşamına izin vermememiz gerekir.

Bu da demokratik zemin içerisinde Avrupa İnsan Temel Hak ve Özgürlük Sözleşmesi paralelinde toplumsal bir seslenişle iktidarları uyarmamız gerekir..

Siyaset alanında kol gezen kirli rantiyeci hırsızlara artık meydan bırakmamamız lazım…

Rantiyeci hırsızlara yol vermememiz gerekir.

Zira görünen odur ki başta Türkiye’miz olmak üzere tüm İslam dünyası hızla sekülarist bir anlayışla hayatını biçimlendirmeye çalışıyor...

Hatta biçimlendirmeye zorlanmış bir yörüngede yürüyor.

Bilindiği üzere sekülarist anlayış, yüce İslam dininin ana kural ve kaidelerine terstir...

Lakin, İslam anlayışının insanlar arasından sökülüp atılmasına yönelik haçlı emperyalistlerin, başta Fransa, İngiltere olmak üzere bir oyunudur ve gizli tezgahıdır.

Sekülarizm gibi, Kemalizm gibi, Cumhuriyet Halk Parti’nin kirli inkarcı altı oklu hareketleri gibi, bu toplumu benliğinden uzaklaştırmış durumdadır.

Dünkü yazımızda da ifade etmeye çalıştığımız gibi “Hasılı kelam, stratejik bir hedefe doğru yürüyemiyoruz ve her gün önümüze çok büyük engeller ve karanlık yollar çıkıyor...

Çünkü, diz boyu yolsuzluklar var, diz boyu rüşvet var, fuhuş var, uyuşturucu var…

Adam kayırma var..

Tüm bu felaketlere rağmen siyaset dünyamızda bulunan bazı siyasetçiler, ki hepsini kastetmiyorum.. Özellikle, siyasetin bazı duayen simalarının sıraya girip illa ki bir yerlere gelmek için ya milletvekili, ya belediye başkanı, veya herhangi bir bakanlıkta, bakan yardımcılığı gibi bekleyişler....

İşte bu pusuya yatan vurguncu anlayış bir türlü Türkiye’den, özellikle Güneydoğu Anadolu’dan silinip atılamıyor.. Silinmesine dair de bir mücadele yok….”

Dün kısmi olarak, böylesi bir analizi sizlere aktarmıştık....

Ne yazık ki, Morfinleştirilmiş bir toplum olarak gaflet uykusuna dalmış, cehalet vadilerinde yürüyüp gitmekteyiz.

Yıllardan beri etrafımızı ve içimizi gizli örgütler sarmış, ağacın kurdu gibi kemiriyor, kurutuyor ve yok etmeye mahkum ediyor..

Ama ne hikmetse, farkında değiliz.

Irkçılık felaketinden tutun da, rantiyecilik siyasetine kadar…

Kimin eli kimin cebinde olduğu bilinmiyor…

Her sabah “toplumsal bir faciayla” uyanıyorsunuz...

Televizyon ekranları veyahut gazetelerin sayfalarına göz gezdirdiğinizde, akla hayale gelmeyen, insan havsalasını kaldıramayan, inanan toplumun vicdanına sığdırılamayan “olaylarla” karşı karşıya kalıyorsunuz.

Fuhuş bataklığı, aile çöküntüsü, toplumsal çürümüşlük, cinayetler silsilesi ve kadınların başıboş bir şekilde “cinsel bir obje” olarak bataklığa sürüklenmesi...

Uyuşturucu, kumar ve alkol gibi can alıcı ve yok edici nesnelerle “toplumun” her kesiminin, giderek müptela hale gelmesi...

İşte yaşanılan bu travmatik hal karşısında, toplum olarak “psikolojik” olarak, kendimizi tedavi etmeliyiz...

Halk olarak, uyanmalıyız...

Özellikle, Türkiye insanı olmak üzere tüm İslam dünyası Kur’an’ın ana gerçeklerine sarılmalıdır.

Bu gerçekleşmediği takdirde yerel felaketlerle, semavi felaketler ve içimizdeki terör odaklarından, kavgadan, ahlaksızlıktan kendimizi kurtaramayız...

Çünkü,  her an için toplumsal bir çöküntüyle yok olmaya mahkum kalacağımıza inanıyoruz.

Yalnız Türkiye değil, tüm İslam dünyası aynı uçurumun eşiğinde!...

İşte  yanıbaşımızda Irak, Suriye, Filistin, Yemen, Kuzey Afrika, Mısır, Suudi Arabistan’ın piyon prensi olan Muhammed bin Selman’ın ne kadar yahudiye uşaklık yapmakta olduğu açıktır ve aşikardır.

Buyrun İslam dünyasının hangi lideri veyahut hangi babayiğidi buna çıkıp dur diyecek mümkün değil.

İran’ın aşırı bir Şia mezhebi içine düşüp, Amerika’nın her an için onu tıpkı Suriye gibi, Irak gibi, tarihten sildirme girişimi içerisinde olduğunu da görüyoruz.

Derin İran’ın derininde ABD’yle işbirliği yapan eski Şah döneminden kalan kalıntıların var olması da gözardı edilemez bir gerçektir..

Bu itibarla görünen odur ki; başta Türkiye olmak üzere tüm İslam dünyasının kurtuluş çaresi İslamla yeniden tanışıp, sarmaş dolaş olması gerekir.

En derin sevgi ve saygılarımla…

 


Bu Makale 1117 kere okunmuştur.